141
(öncelikle özür dilerim. uzun uzun yazmaktan nefret etmeme rağmen çok uzun bir yazı olacak baştan uyarayım. özet geçmeye çalıştım ama beceremedim. bu entrye istinaden lütfen affedin beni. bir daha tekrarlamamaya çalışacağım. )
bu maçın iki önemli özelliği var.
birincisi;
geçen sezon defalarca yazdık, galatasaray gol attıktan sonra geriye yaslanıyor, bunu basiretsiz teknik direktörünün isteğinin dışında yapamaz diye, bir türlü anlatamadık. maç sonrası açıklama yapan teknik direktörümüz kendi ağzı ile itiraf etti. bu da teknik direktör işte. vay başımıza gelen.
ikincisi;
hiç frikik kullanmadığımız maçtır. çok iyi bir şey. ara sıra olur böyle maçlar.
hiç frikik kullanmamamız neden önemli? şundan! siz tehlikeli bölgeden hiç frikik kullanmadan maçı tamamladıysanız, ya rakip size oralarda faul yapmamış/yapamamış’tır ve dolayısı ile rakip takımın bölgesi olmasına rağmen çoğunlukla siz faul yapmışsınızdır bunun yanı sıra size yapılan faullerde, siz hakkınız olan atışları, top dağlara taşlara gidip ziyan olmasın, paslaşarak kaleye sokalım diye endirekt olarak kullanmışsınızdır ve bu durum sizin kazanma hırsınızın tavan yaptığının da göstergesidir.
ilki çok önemli. dün sahada 76.dakikaya kadar basan ısıran rakibine faul yapan, gerektiğinde faul alan bir galatasaray vardı. rijkaard geldiğinden beri ilk defa 76 dakika totoş futbol'un * uzağında kalan gerçek futbolu gördük sahada.
gelelim maça;
bu maç temel olarak rakip, 1 ile 76.dakika arası ve 76 ile 90+4 arası olmak üzere iki bölüm ve birinci bölümde yer alan ilk yarı itibarı ile incelenmeli.
adamlar beraberliğe razı gelmişler. 4-5-1 ile çıktılar sahaya. beraberlik onlar için devletti zaten. hele 2-2 gollü beraberlik ilaç oldu heriflere. adamların teknik direktörü teknik direktör, moloz değil. iki adam değiştirdi ve onlarla iki gol atıp gollü beraberliği alarak döndü memleketine. herifi takdir etmemek mümkün değil. gollerin ikisini de oyuna sonradan soktuğu iki çocuk attı..
bize gelince;
total futbol filan yalan dolan. 4-1-2-3 ile çıktık. ilk yarı, “ver arda’ya yollasın ortaya yazılsın tahtaya” hesabı ile başladı. defans orta saha ilerisi, kim olursa olsun arda’ya verdiler topu. ha bu arada herkes eksiksiz yaptı vazifesini. baskıysa baskı, faulse faul. çocuk ta ha bire kale önüne top yolladı. baktı olacağı yok kendisi yazdı bi tane sonunda. geçen sezon 70.dakika’da şişerdi, bu yüzden 40.dakika’da şişti bu sefer. allahtan ilk yarıyı bitiren gong yetişti imdadına. ilk yarıda arda’nın verdiklerini battal ve serdar ziyan ettiler. hele serdar bir top ziyan etti ki akıllara zarar.. kaleye bir metre varken topa vurmak için bekleyip pozisyonu kaybetti allahın bodosu. vursana lan vursana, ne bekliyorsun.
ikinci yarı arda’nın sırtındaki yük hafifledi biraz. sözünü ettiğim rakip sahadaki baskılı ve faullü futbol, arda ikinci golü bulana kadar devam etti. 76'ya kadar herkes eksiksiz yaptı vazifesini. taş gibi defans, taş gibi orta saha. orta saha bu kadar önde ve faullu basınca rakip kıpırdayamadı. sadece bir kaç saçma top kaybı oldu ama hemen kapattılar kusurlarını.
ama o arada belgrad bir çocuk soktu sahaya, arda’nın golünden sonra bir tane daha ve film koptu. ilk gole neden olan faul pozisyonu rakip onsekiz’in önünden başladı. peki o pozisyonu hatırlayan var mı? arda topu kaybedince ellerini yana açıp yere serildi ve bir müddet kalkamadı yerinden. o topun taa sabri’nin oraya gidene kadar önü kesilemedi, sabri’nin orada da faul ve gol oldu. aslında durandan gol yedik diye üzülmeyelim. o dakikadan sonra zaten takım düşmüştü. adamlar durandan olmasa bile yara yara en az bir gol atacaklardı bize. kondisyon eksikliği sorunumuzu hala halledemedik. rijkaard yönetiminde halledebileceğimizi de sanmıyorum.
sahadaki takım kimdi bilmiyorum. yugoslavları tanıdım da, on tane pembe formalı adam vardı. bir tek kaleci bizim aykut'tu, bir de arda’yı gözüm ısırdı. pembe forma sözlükte reklamı yapıldığı kadar talep görmemiş. az sayıda çekirdekçinin dışında pembeli yoktu ortada. bayanlara yakışmış allahı var ama genel talep, ıııhhhh…
bu bizim pembe forma'lı ilk maçımızdı. galatasaray futbol takımı'na giydirip ali sami yen’e çıkarana lanet olsun. ulrataslan'dan nefret ederim ama ilk defa dün ultraslan t-shirt’lerini görünce içim kaynadı. neredeyse bir tanesini üstüme geçirecektim. zaten bizimki kardeş kavgası, ne fark eder. sebo beyaz gömleği ile renk katmıştı ortama. ali sami yen’e giderken ödüm patlıyordu sebo’nun filan sırtında görürsem o pembe formayı ne bok yerim diye. ilk defa şükrettim ultraslan grubuna ve kendilerine t-shirt yaptırmalarına. umarım onlar sonsuza kadar bu puştluğun dışında kalırlar.
son olarak;
bu endüstüriyel futbol'un uşakları dantelli forma'lar ile katran ve tüy’e bulanıp bu alemden kovulana kadar inadına; (bkz: metin oktay forması)
bu maçın iki önemli özelliği var.
birincisi;
geçen sezon defalarca yazdık, galatasaray gol attıktan sonra geriye yaslanıyor, bunu basiretsiz teknik direktörünün isteğinin dışında yapamaz diye, bir türlü anlatamadık. maç sonrası açıklama yapan teknik direktörümüz kendi ağzı ile itiraf etti. bu da teknik direktör işte. vay başımıza gelen.
ikincisi;
hiç frikik kullanmadığımız maçtır. çok iyi bir şey. ara sıra olur böyle maçlar.
hiç frikik kullanmamamız neden önemli? şundan! siz tehlikeli bölgeden hiç frikik kullanmadan maçı tamamladıysanız, ya rakip size oralarda faul yapmamış/yapamamış’tır ve dolayısı ile rakip takımın bölgesi olmasına rağmen çoğunlukla siz faul yapmışsınızdır bunun yanı sıra size yapılan faullerde, siz hakkınız olan atışları, top dağlara taşlara gidip ziyan olmasın, paslaşarak kaleye sokalım diye endirekt olarak kullanmışsınızdır ve bu durum sizin kazanma hırsınızın tavan yaptığının da göstergesidir.
ilki çok önemli. dün sahada 76.dakikaya kadar basan ısıran rakibine faul yapan, gerektiğinde faul alan bir galatasaray vardı. rijkaard geldiğinden beri ilk defa 76 dakika totoş futbol'un * uzağında kalan gerçek futbolu gördük sahada.
gelelim maça;
bu maç temel olarak rakip, 1 ile 76.dakika arası ve 76 ile 90+4 arası olmak üzere iki bölüm ve birinci bölümde yer alan ilk yarı itibarı ile incelenmeli.
adamlar beraberliğe razı gelmişler. 4-5-1 ile çıktılar sahaya. beraberlik onlar için devletti zaten. hele 2-2 gollü beraberlik ilaç oldu heriflere. adamların teknik direktörü teknik direktör, moloz değil. iki adam değiştirdi ve onlarla iki gol atıp gollü beraberliği alarak döndü memleketine. herifi takdir etmemek mümkün değil. gollerin ikisini de oyuna sonradan soktuğu iki çocuk attı..
bize gelince;
total futbol filan yalan dolan. 4-1-2-3 ile çıktık. ilk yarı, “ver arda’ya yollasın ortaya yazılsın tahtaya” hesabı ile başladı. defans orta saha ilerisi, kim olursa olsun arda’ya verdiler topu. ha bu arada herkes eksiksiz yaptı vazifesini. baskıysa baskı, faulse faul. çocuk ta ha bire kale önüne top yolladı. baktı olacağı yok kendisi yazdı bi tane sonunda. geçen sezon 70.dakika’da şişerdi, bu yüzden 40.dakika’da şişti bu sefer. allahtan ilk yarıyı bitiren gong yetişti imdadına. ilk yarıda arda’nın verdiklerini battal ve serdar ziyan ettiler. hele serdar bir top ziyan etti ki akıllara zarar.. kaleye bir metre varken topa vurmak için bekleyip pozisyonu kaybetti allahın bodosu. vursana lan vursana, ne bekliyorsun.
ikinci yarı arda’nın sırtındaki yük hafifledi biraz. sözünü ettiğim rakip sahadaki baskılı ve faullü futbol, arda ikinci golü bulana kadar devam etti. 76'ya kadar herkes eksiksiz yaptı vazifesini. taş gibi defans, taş gibi orta saha. orta saha bu kadar önde ve faullu basınca rakip kıpırdayamadı. sadece bir kaç saçma top kaybı oldu ama hemen kapattılar kusurlarını.
ama o arada belgrad bir çocuk soktu sahaya, arda’nın golünden sonra bir tane daha ve film koptu. ilk gole neden olan faul pozisyonu rakip onsekiz’in önünden başladı. peki o pozisyonu hatırlayan var mı? arda topu kaybedince ellerini yana açıp yere serildi ve bir müddet kalkamadı yerinden. o topun taa sabri’nin oraya gidene kadar önü kesilemedi, sabri’nin orada da faul ve gol oldu. aslında durandan gol yedik diye üzülmeyelim. o dakikadan sonra zaten takım düşmüştü. adamlar durandan olmasa bile yara yara en az bir gol atacaklardı bize. kondisyon eksikliği sorunumuzu hala halledemedik. rijkaard yönetiminde halledebileceğimizi de sanmıyorum.
sahadaki takım kimdi bilmiyorum. yugoslavları tanıdım da, on tane pembe formalı adam vardı. bir tek kaleci bizim aykut'tu, bir de arda’yı gözüm ısırdı. pembe forma sözlükte reklamı yapıldığı kadar talep görmemiş. az sayıda çekirdekçinin dışında pembeli yoktu ortada. bayanlara yakışmış allahı var ama genel talep, ıııhhhh…
bu bizim pembe forma'lı ilk maçımızdı. galatasaray futbol takımı'na giydirip ali sami yen’e çıkarana lanet olsun. ulrataslan'dan nefret ederim ama ilk defa dün ultraslan t-shirt’lerini görünce içim kaynadı. neredeyse bir tanesini üstüme geçirecektim. zaten bizimki kardeş kavgası, ne fark eder. sebo beyaz gömleği ile renk katmıştı ortama. ali sami yen’e giderken ödüm patlıyordu sebo’nun filan sırtında görürsem o pembe formayı ne bok yerim diye. ilk defa şükrettim ultraslan grubuna ve kendilerine t-shirt yaptırmalarına. umarım onlar sonsuza kadar bu puştluğun dışında kalırlar.
son olarak;
bu endüstüriyel futbol'un uşakları dantelli forma'lar ile katran ve tüy’e bulanıp bu alemden kovulana kadar inadına; (bkz: metin oktay forması)