• 1
    öncelikle bu yazıyı yazmamın asıl amacının türk futbolu olarak ne kadar boka battığımızın ve esas çıkış yolunun ne olduğunu alman futbolu üzerinden anlatmaktır. aslında ibretlik bir gelişim söz konusu ama bunu mevcut yönetim kadrosu ve yetiştirme sistemiyle türk futboluna uygulamak [caps]im-kan-sız[/caps]

    euro 2000 sonrası, alman futbol federasyonu şapkayı alıp önüne koymuştur. fakat bizdeki gibi içine para atsınlar diye değil de "biz napıyoruz mına koyim" diyip çözüm bulma amacıyla. sonrasında eğitim şart diyip akademilere yatırım yapmışlardır. bilmeyenler için hatırlatayım, euro 2000'de almanya; romanya ile 1-1 berabere kalmış, ingiltere'ye 1-0, portekiz'e de 3-0 yenilerek grubu son sırada tamamlamıştır. takımın turnuvadaki tek golünü ise mehmet scholl atmıştır. şimdi sonrasında gelişenlere bakalım.

    2000 yılından beri bundesliga ve bundesliga'da mücadele eden 36 takımın da futbol akademisi bulunmakta. o zamandan beri alman kulüpleri genç akademilerine toplamda 500 milyon euro'dan fazla yatırımda bulunmuş. bundesliga'daki 525 futbolcunun 275 tanesi alman futbol akademilerinde yetişmiş. ortalama olarak bir kulüpteki oyuncuların en az 15 tanesi bu akademilerden birinde yetişmiş. bundesliga'daki futbolculardan 107 tanesi ise hala yetiştiği kulüpte oynuyor. bu şekilde altyapıdan yetişen futbolcuların as takımda oynadığını görmek taraftarları da gaza getiriyor haliyle ve takımlarını ve bu sistemi daha çok benimsemelerini sağlıyor.

    https://gss.gs/gDp.jpg

    kulüplerin bu konudaki başarısı, alman liginin bu yükselişini milli takıma da yansıtıyor haliyle. hani diyoruz bizim deha yöneticilerimiz yabancı sınırı falan koyarak türk futbolunun gelişeceğini algısı yaratmaya çalışıyor ya, aslında o algıyı alıp g... neyse ya. işte 2001 yılında bu şekildeki genç futbolcuların sayısını arttırmak ve başarılarını kalıcı kılmak amacıyla almanya'da altyapı komitesi isminde bir bölüm kuruluyor. kullandığım döküman 2010 yılına olduğu için hala da öyle mi bilmiyorum ama bu komitenin başında fc augsburg'un genel menajeri bulunuyor. komitenin vizyonu ise şu: "bundesliga'da ve milli takımda oynayan başarılı genç futbolcularımızın bizi rehavete uğratmasına izin vermemeliyiz. bu bizim daha fazla elit ve dünya standartlarında futbolcular yetiştirmemize motivasyon kaynağı olmalı. standartlarımızı korumalıyız."

    akademilere yapılan yatırımlar sayesinde ise liglerindeki lisanslı alman futbolcu sayısı %65'in üzerine çıkmış durumda.

    akademilerde çalıştırılan antrenörler ve diğer ekipler üst düzey spor insanları. yine bizim buradaki hatamızı görmek adına bir kıyaslama yapasım geldi bak. bizde olsa tanıdık getirilir bu tip pozisyonlara yalan mı? hatta malzemecisine kadar böyle değil mi abi? küçük kulüpleri düşünün, ptt 1. lig kulüplerini mesela. bilmem kimin tandığı aracılığıyla kulüpte malzemeci olan kim bilir kaç kişi vardır allah bilir. neyse bu genç futbolcuları yetiştirirken ise onlara sadece futbol eğitimi verip fiziki gelişimlerini sağlamıyorlar, aynı zamanda her biriyle kişisel olarak yoğun iletişim içerisinde oluyorlar ve onlara olgunluk ve takım ruhunu aşılamaya çalışıyorlar. bu da mental olarak olgun, mütevazı ve ne yaptığını bilen, kendine dikkat eden, iş ahlakına sahip futbolcular yetiştirmelerini sağlıyor. örneğin;

    https://gss.gs/IA9.jpg

    ayrıca bu akademide verilen eğitimin yanında futbolcuların normal eğitimlerini de aksatmaları engelleniyor. bu da cüheylan futbolcuların yetişmesinin önüne geçmeyi sağlıyor.

    bu akademilerin bir başka özelliği de gelen futbolcuların milliyetine bakılmaksızın herkesle aynı eğitimi alması. türk insanı olarak çok iyi bildiğiniz gibi almanya'daki göçmen nüfus oranı bir hayli yüksek. bu futbolculara normal eğitimin yanında almak kültürünü çok iyi tanıtmak amacıyla ek eğitimler yapılıyor. bu da onların almanya'ya daha kolay entegre olmalarını uyum sağlamalarını sağlıyor ki yabancılık çekmelerinin de önüne geçilmiş oluyor. yine bizden bir örnek; colin kazım türkiye'de kaç sezon futbol oynadı? ne kadar türkçe öğrendi? oh yes.

    bu durumun alman liglerindeki yabancı futbolcu sayısını nasıl azalttığından da christian seifert şöyle bahsetmiş.
    "uzun zamandır bosman kuralının da etkisiyle yurtdışından gelen futbolcu sayısı çok fazlaydı ve bu genç alman futbolcuların şans bulmasını engelliyord. bu durum da genç oyuncularımızın özgüvenini ve yeterliliklerini azaltıyordu. akademiler sayesinde kalite yükseldi ve kulüplerin kendi oyuncularına olan güveni aşırı derecede artmış oldu. bugün genç alman futbolcular teknik ve taktik olarak çok iyi eğitilmiş durumda. sonuç olarak da profesyonel futbolcu olarak yerlerini garantilemiş oluyorlar."
    siz hala yabancı sınırı 5+3 falan. hll spr aynn dvm .s.s

    peki üç melyar yediyüzelli melyon para yatırılıyor bu akademilere dedik. sen bu parayı ne yaptın?
    paraların büyükçe bölümü altyapı tesislerine gidiyor. yani nasıl? diyelim ki kulüp bundesliga-2'ye yükseldi ama altyapı tesisi yok (hani böyle bir ihtimal olması neredeyse imkansız ama hadi olursa diye). hemen yapılıyor. antrenman imkanları yoksa hemen antrenman tesisleri yapılıyor. altyapı tesisi var ama yetersizse de iyileştiriliyor, modernleştiriliyor. aynı şekilde antrenman tesisleri var ama şartları kötüyse daha iyi koşullara getiriliyor. tabi tüm bunların hemen zınk diye meyve vermesi beklenemez. en az 4-5 yıllık bir süreçte fayda sağlayan durumlar yani.

    bu yatırımların yanı avrupa'da oynayamadığı için avrupa kupaları geliri sağlayamayan kulüpler için de bir güzellik düşünülmüş. şampiyonlar ligi'nden veya uefa avrupa ligi havuzundan gelen paranın bir kısmı, bu avrupa'ya gidemeyen kulüplerin akademilerine dağıtılıyor. eğer üç yıldız sistemine göre bir kulüp üç yıldızlık bir altyapıya sahipse ekstradan 300.000 euro para daha alabiliyor.

    alman futbol yöneticilerinin bu sürecin başındaki esas amacı hollanda ve fransa altyapı sistemlerini geçmekti ki bunu başardıklarını söylemek de yalan olmaz. en basitinden ajax'ın dillere destan altyapı sistemi ve scouting ağının esamesi okunmaz oldu. bizden birine bunları anlatıp "bu sistem daha ne kadar gelişebilir sence?" diye sorsan "e.a." diye cevap verir muhtemelen. ama alman futbol yöneticileri böyle düşünmüyor. şu anki planları bu sistemi 3. lige ve bölgesel liglere de yayabilmek. sebebi ise şu. 14 yaşından küçük çok yetenekli futbolculara ulaşmaları zor oluyor. daha doğrusu, bu sistem sadece bundesliga ve bundesliga 2'yi kapsadığı için, bu liglerde oynamayan takımlardaki genç yetenekleri bu takımların şehirlerine getirmek, hem çocuğu yaşı hem de belirli bir olgunluk seviyesine ulaşmamasından dolayı sıkıntı yaratıyor. yani hem kendilerini futbola ve eğitimlerine veremiyorlar, hem de büyük takıma geldim algısı oluşabiliyor. bunun önüne geçmek için de bu akademilerin yerelleşmesi gerektiği düşünülüyor. buradaki soru, yapabilirler mi? tabi ki yaparlar lan manyak alman bunlar. bunun ilk adımı ise nasıl mı atılmış? ilkokullarda çocukların futbol oynamasını teşvik etmek için alman futbol federasyonu kendi programını geliştirmiş. bu program kapsamınca alman futbol federasyonuna bağlı çoğu kadın 20.000 tane öğretmen alman ilkokullarında çocukların futbol oynamasını teşvik ediyormuş.

    bu sistemin yanı sıra en büyük amaçlardan biri de, genç futbolcular bir taraftan futbol eğitimini tamamlarken bir taraftan da normal eğitimlerine devam etmeleri. futbol eğitiminin yanında entelektüel zekalarının da gelişmesi ve insani ve pozitif bilimlerin de öğrenilmesinin oyuncuların futbollarına çok daha fazla katkı sağlayacağının bilincindeler. bunun en basit örneğini geçenlerde yine bizim sözlükte okumuştum. bir arkadaşımız volkan demirel'in lise hocasıyla ilgili bir şeyler yazmıştı ama hatırlayamıyorum şu anda hatırlatırsanız şükela olur.

    alman futbolunun gelişmesinin temeliyle ilgili benim yazabileceğim temel bilgiler bu şekilde. daha fazla detaya kulüplerin fasilitelerinin de anlatıldığı şu belgeden ulaşabilirsiniz;

    http://static.bundesliga.de/...gszentren2011_gb.pdf

    edit: buna bakan şuna da bakmalı;

    (bkz: gegenpressing)

    edit 2: içimdeki deniz bu entrynin araya gideceğini söylüyor.

    edit 3: volkan meselesi;
    (bkz: volkan demirel/#1549489)
  • 2
    dünkoray günter'in bir ropörtajıyla karşılaşmam ve şu (bkz: #1638832) entryi yazmam üzerine hakanali mesaj atıp entryde bahsettiğim konuyu zamanında bu başlığı açarak irdelediğini belirtti. kendisinin ciddi manada efor sarfederek yaptığı bir araştırma sonucu meydana getirdiği bu başlık ve giri nasıl olmuşsa burada yapayalnız kalmış. ki kişisel fikrimce hakkında en çok yorum yapılması ve örnek alınması gereken, deyim yerindeyse didik didik incelenmesi gereken bir konuyu irdelemiş olması ve buna rağmen bu başlığın boynunun bükük kalmasına gönlüm el vermedi. okuduğum bir düzine alman futbolu incelemesinden sonra aşağıdaki entry (üzülerek söylüyorum bu başlığın ikinci entrysi) meydana geldi.

    öncelikle hakanali'nin beni bu entryi yazmam için dürtükleyen muhteşem entrysi: (bkz: #1578279) (buna tıklamak istemeyenler için sayfanın en altındaki tümünü göster butonu da bir seçenek, bir üstteki entry kendileri * )

    konumuza gelirsek;

    tek golle elendikleri euro 2000 fiyaskosunun ardından almanlar bahane üretmek yerine çözüm üretmeye karar verirler. ilk olarak krizin ne olduğunu tam olarak belirlemeye çalışırlar. kriz; alman futbolunun belirli bir sistemi olmayışı, eski alman ekolünün esamesinin bile okunmayışı, genç futbolcu ve antrenör yetiştirememeleri, yetişen gençlerinde tek tük olması dolayısıyla mevcut milli takıma entegre edilemeyişi olarak belirlenir. krizi belirledikten sonra en kalıcı çözüm yöntemi tartışılır ve ortak payda olarak akademilere yatırım fikri ortaya çıkar. ilk adım olarak bundesliga 1 ve bundesliga 2'yi yönetmesi için dfb (alman futbol federasyonu) tarafından dfl (alman profesyonel ligi) kurulur. dfl'nin ilk icraatı ise ilginçtir, bundesliga 1 ve 2'de yer alan 36 kulüpten 34'üne (özel sektörle uzun süredir alakalı olan leverkusen ve wolfsburg bu kuraldan muaf tutulmuştur) "50 artı 1" kuralını getirir. bu kurala göre bu 34 takımın hisselerinin en az % 50'sine taraftarlar sahip olmak zorundadır. bu kuralla rus ve arap milyarderlerin bundesliga'dan kulüp satın almalarının ve bundesliga kulüpleri ve aynı zamanda da alman futbolunun geleceğinin tehlikeye girmesi önlenmiş olacaktır. (örneğin bayern münih'in 185.000 üyesi vardır ve kulübün %82'si taraftarlarındır, kalan kısma ise yarı yarıya adidas ve audi sahiptir). dfl ikinci aşama olarak tüm profesyonel alman kulüplerine genç futbol akademisi kurma zorunluluğu getirir. bu akademileri kurmayan kulüplere hangi ligde olurlarsa olsunlar kesinlikle lisans verilmeyeceğini açıklar. bu akademilerdeki çocukların nasıl eğitileceğinden, antrenman sahasındaki ışıkların nasıl olması gerektiğine kadar her şeyi düzenleyen sıkı bir ilke ve kurallar bütünü ortaya koyar. bu kurallara göre akademilerde en az 3 tam zamanlı antrenör, en az 3 antrenman sahası, belirli bir futbolcu gelişim proğramı, ve civar okullarla yapılacak bir işbirliği stratejisi bulunması gerekmektedir. akademilerde 3 yılda bir 250 kriterlik denetimler yapılması kararlaştırılır ve bu denetimler ciddi biçimde uygulanır.

    dfb ve dfl kulüplere getirdikleri akademi kurma zorunluluğuyla eş zamanlı olarak ülke genelindeki antrenör eksikliğini kapatmak amacıyla belli bir sisteme göre oyuncu eğitecek antrenörler yetiştirmeye başlar. ve bu işi öyle hızlı ve başarılı biçimde yaparlar ki; bugün almanya'da b lisansına sahip antrenör sayısı 28.400, a lisansına sahip antrenör sayısı 5500, ve pro lisansa sahip antrenör sayısı 1070’dür. bu konuda almanya'nın ciddi rakibi konumundaki ve alt yapıya çok büyük paralar harcayan bir başka ülke olan ingiltere’de bu lisanslara sahip antrenör sayıları sırasıyla; 1759, 895, 115’tir. dfb ve dfl’nin antrenörlerini belli bir futbol anlayışı içinde yetiştirmesi, antrenörlerin de yeni bir futbol anlayışı içinde çalışması (prese ve tekniğe dayalı) almanya futbolunda gençlerin bir sisteme uygun olarak yetişmesini sağlar. bunun meyvelerini milli takımda birbirleriyle uyum sorunu çekmeyen futbolcular elde ederek 2009 ve sonrasında almaya başlarlar. bugün thomas müller ve götze bambaşka takımların alt yapılarından gelseler de futbol felsefeleri aynıdır. aynı futbol felsefesiyle yetişen marco reus, mats hummels, schweinsteiger, khedira da bambaşka alt yapılardan gelip aynı futbol dilini konuşabilmektedirler. çünkü milli takımda en küçük yaş kategorilerinden beri aynı mantıkla eğitilmiş antrenörlerce çalıştırılmaktadırlar.

    almanya euro 2000 sonrası planlamasını yapmaya başladığı sistemi tam olarak ancak 2002’de alman futboluna entegre eder. tam o yıllarda bundesliga'nın tüm yayın haklarını elinde bulunduran kirch group iflas eder. bu iflas sonucu kulüplerin büyük kısmı bir süre futbolcu maaşlarını bile ödeyemez. bu olay zaten altyapıya yönelmeye çalışan alman kulüpleri için büyük bir uyanış olur. sürekli tüketici durumunda kalarak ancak yayıncı firmanın iflas etmemesi durumunda ayakta kalabileceklerini anlayan alman kulüpleri tamamen altyapıya yönelir. ilk yıl altyapı için 60 milyon euro'dan fazla para harcarlar. bu yatırım artarak devam edecek ve günümüzde toplam 1 milyar doları bulacaktır. bu altyapı hamleleri 2003'de 27.09 olan bundesliga yaş ortalamasını 2010'da 25.77'ye günümüzde ise 25'in de altına düşürmüştür.

    bu altyapı hamleleri sonucunda müthiş verim alan kulüpler tamamen kendilerine özgü bazı eklemeler yaparak kendi akademilerini daha da geliştirme yoluna gitmişlerdir. örneğin; borussia dortmund, kendi akademisinde kullanmak üzere "footbonaut" isimli bir makine geliştirir. bu makine sayesinde oyuncular normal antrenmanda 1 haftada ulaşacakları topla temas sayısına 1 saatte ulaşabilmektedir. yabancı sınırının olmadığı bir lig olan bundesliga'da top koşturan oyuncuların gün itibariyle % 60'ından fazlası almandır ve bu oyuncuların yaş ortalaması 24 civarıdır. bu yapılanma hareketi sonucu genç yetenekleri gözden kaçırması imkansız hale gelen bundesliga kulüpleri inanılmaz potansiyelli oyunculara ulaşmaktadır. örneğin schalke 04'ün yıldızı julian draxler 17 yaşındayken 6 defa şampiyonlar liginde forma giyme imkanı bulmuştur.

    bugün bundesliga 47 bin ortalamayla avrupa'nın en yüksek seyirci ortalamasına sahip ligi. bu ortalamanın tutturulmasında 12-15 euro arasında değişen bilet fiyatları en önemli etkenlerden biri olmuş. alman futbol kulüpleri sosyal projelerle taraftara en çok söz hakkı veren kulüplerin başında geliyor. örneğin; schalke 04, taraftarının isteğiyle stadının kale arkasındaki sadece ayakta durulan bölümü yeniden kullanıma sunmuş, avrupa maçlarında bu bölüme koltuk takılıp lig maçlarında tekrar sökülmekteymiş. 2005'ten beri dfl başkanlığını yürüten christian seifert ligin taraftar durumunu şöyle açıklıyor: "biz stadyumlarında ayakta izleme bölümü olan son büyük ligiz. alman kulüpleri bilet fiyatlarını ucuz tutuyor çünkü durumu olmayanların da maçları izlemesini istiyoruz. burada futbol, her yaştan her görüşten insanı bir araya getirebilen son aktivitelerden biri. ne siyasiler ne de kilise bunu gerçekleştiremiyor. biz tüm halkımızın stadyumlarda futbolumuzun bir parçası olmasını istiyoruz." 2014 yılına kadar 5 yıl süreyle bayern münih başkanlığını yürüten uli hoeness ise en ucuz kombinenin 120 euro olduğu allianz arena'da bilet fiyatlarını 2-3 katına çıkartabileceklerini, ancak bunu neden tercih etmediklerini şöyle anlatıyor: "bu, insanlar için büyük bir para. maça gelmek için iki - üç kez düşünecekler, ancak kulüp için ise sadece fazladan bir kaç milyon euro sağlanacak. böyle paralar transfer pazarlıklarında 5 dakikada kazanılır."

    alman futbol federasyonu 2001 yılında 11 ve 14 yaş altı çocukların çalıştırılacağı 120 futbol alt yapı destek tesisi kurdu. bu destek tesislerinin sayısını 2002 yılında 370'e çıkardı. her tesiste 2 ya da 3 uefa b lisansı olan antrenör yarı zamanlı görevlendirildi. yaklaşık 1000 antrenör 2 milyondan fazla çocuğun her hafta sonu yaptıkları maçlarda yetenek avcılığı da yapıyor. altyapı destek tesislerinde parlayan çocuklar bölgesel merkezlere gönderiliyor. 29 bölgesel merkezde tam zamanlı antrenörler görev yapıyor. bu bölgesel merkezlerde çocuklar 15 ve 13 yaş altı gruplara ayrılıyorlar. kızlar ve erkekler 16 yaşına kadar beraber futbol oynuyorlar. oyuncular haftada bir bölgesel merkezde toplanıyor. kalan zamanlarını federasyona bağlı amatör kulüplerde belirli bir gelişim proğramına tabi tutularak geçiriyorlar. 36 alman kulübünün her biri federasyona bağlı olmakla birlikte kendi futbol gelişim proğramını sunuyor. akademilere katılan genç oyuncular özel bir okul proğramına giriyor. bu proğrama göre çocukların devam ettikleri okullar eğitim gördüğü kulüp akademisinden 10 dakikadan daha uzak mesafede olmuyor ve çocukların akademide bulundukları sürece okullarındaki tüm sınavlarını geçmeleri gerekiyor. bu durumu yönetebilmek için okullar, akademiler ve hükümet arasında sıkı bir iş birliği politikası uygulanıyor. proğrama katılan her okula alman futbol federasyonu her yıl 30 bin euro civarında ödeme yapıyor. çocuklar profesyonel olmadan önce fiziksel veya zihinsel olarak yeterli değillerse okullarında 1 yıl daha ekstra eğitime tabi tutulabiliyorlar.
    son olarak; bundesliga bunca yatırıma rağmen, uefa'nın koyduğu ve futbol kulüplerinin gelirlerinden fazla harcama yapmamasını gerektiren finansal fair-play'i tüm takımlarıyla ve tamamen uygulayan tek ligdir.

    not: türk futbolunun şu anki halinin ve bunun çözümünü arayan tüp kafalıyla bay ego’nun, tff’nin elindeki onca parayı nereye yatırmaları gerektiğini, yabancı sınırı gibi çağdışı çözümler yerine kulüplere akademi gibi zorluklar getirmelerinin neden önemli olduğunu, türk futbolunu nasıl kurtarırız sorusunun hiçbir şey yapmadan yüzlerce kişiye konferans vererek değil bir sistem üzerine harekete geçerek çözümlenebileceğini sadece şu yukarıda yazdıklarımı okuyarak anlayabileceklerini ümit ediyorum.

    not 2: saat sabah 5:24 ve ben baya bir süredir bu entry ile uğraşıyorum. işsizim evet. * (seneye atanıp böyle entryler girmeyi bırakıcam, siz bekleyin olm) *
App Store'dan indirin Google Play'den alın