257
bu yazarı, yalan yanlış ve eksik bilgilerle, yanlı bir tutumla savunan, satır aralarındaki bize yönelik hakaretleri görmeyip, biz cevap verdiğimizde eleştiriye başlayan ''gönüllü ahlak zabıtaları'' kabak tadı verdi artık. söz gelimi bu abimiz, bizim yazılarımızın hemen akabinde içerisinde ''beyinsiz gerizekalılar. klavye erkekleri'' şeklinde tanımlamaların olduğu tweetler atabiliyor. aslında nihat gençvari bir ''yılansı fare çocuklar, gece fareleri'' tanımı da bekliyor insan ama o kadarını akıl edememiş demek ki. ortak onlarca tanıdık varken bir şekilde ulaşabiliyor bu sözler bize. veya kendisini savunmak isteyenlerin yazdıkları. geçtiğimiz gün yazdığım bir entry'i sağolsun sözlük admini gs twitter'da paylaşmış ve toka enteresan bir şekilde ''iyi ki paylaştın abi, şimdi girip of vericem'' şeklinde bir cevap yazmış ve sebeplerini sıralamış; sürekli olarak birilerine çatabilmek için saçma sapan şeyler yazıyormuşum. gözümü nefret bürümüş ve yazdıklarımda sürekli birilerine göndermeler varmış.
amacım, yazdıklarımı oflaması veya fikirlerimi beğenmemesini, saçma bulmasını eleştirmek değil. yüzlerce kişi var bu sözlükte, bir kısmı yazdıklarımı okumaya değer buluyor ve beğeniyordur, belki de daha büyük bir kısmı da beğenmiyor ve saçma bulup ofsayt'ı verip geçiyordur. mesele bu değil haliyle, asıl mesele insanların bilip bilmediği konular hakkında yanlı tutum sergileyerek birilerini korumak için saçmalaması. evet son yazdığım yazılarda bariz göndermeler vardı. en azından insanlar bu konu hakkında yorum yazacaksa bazı şeyleri bilsin ve ona göre fikrini belirtsin diye yazıyorum bu entry'i. yaklaşık iki yıldır bir şekilde içerisinde bulunduğum sözlük'te bu tür polemiklerden kaçınmış ve bu tür polemiklere girmeye bayılan pek çok yazarı uyarmıştım. ama biter nasılsa dedikçe bitmiyor, haliyle uzadıkça verilen tepkiler daha da sertleşip anlamını yitirebiliyor. amacım en azından kendi adıma, birilerini korumak için ortaya atılan saçma fikirler ve sonsuz bir döngüye giren tartışmayı gider ayak bitirmek. ve umarım biter.
biraz eskiye gideyim, abel76 isimli şimdi buralarda olmayan bir yazarla tartışmıştım konu arda turan ve fatih terim'di. yazdıklarımı okumuş veya yazdıklarıma cevaben yazılmış olanları bilenlerin aklına hemen şu gelebilir; ''yabancı hayranı işte. kesin arda'yı terim'i eleştirmişsindir.'' öyle olmamış, arda ve terim'i abel76 eleştirmişti. ben de savunmuştum haliyle. çünkü yazdıkları gerçekleri yansıtmadığı gibi, fazlasıyla da yanlış bilgi üzerine kurulmuştu. doğruya doğru bu tartışma esnasında küfür ve hakaret olmamıştı ama karşımda verdiği tarihlerdeki transferlerin ve yaşananların yanlış olduğunu söylediğim halde dinlemeyip, ayrı telden çalıp konuyu sonsuz bir döngüye sokan bir muhattap olunca, küfür etmemek için konuyu kapattım. ardından yanlış olduğu halde ona benzer bir başka entry yazmasının akabinde gs'ye mesaj atıp, durumu kabaca anlattım ve ''küfür edip sözlüğü germenin lüzumu yok, biraz uzaklaşmak iyi gelir'' diyerek 10 günlüğüne hesabımı kapatmasını rica ettim. gs'de isteğimi yerine getirdi ama kapatırken de şunu söyledi, sakın açtırmamazlık edeyim deme. yok abi, 10 gün sonra bana sormadan kendin açabilirsin, bir sorun yok, uzaklaşmak iyi gelir dedim ve nihayetinde 10 günlüğüne okur oldum.
işte o sırada, bir kaç mesajlaşma haricinde çok fazla diyaloğumun olmadığı fritz fassbender, nkfvas'ye ve bana daha önceden de söylediği ama pek sıcak bakmadığımız blog fikrini tekrardan ortaya attı, zaten sözlüğü de bıraktın blogda yazarız, zaten ben de bırakmak üzereyim sözlüğü dediğinde, durumu anlatıp sözlüğü bırakmadığımı, onun da bırakmamasını gerektiğini söyleyip blog işini de beraberce kabul edip sorosçu aslanlar'ı kurduk. o sırada nasıl olduğunu hâlâ anlayamadığım bir şekilde toka kurduğumuz blog üzerinden eleştirler yöneltip, benim sözlüğü bitirmek amacıyla bu blogu kurduğumu ve sözlük yazarlarını ayartarak bloga çağırdığımı iddia etti - o esnada sözlüğü bırakmak üzere olan pek çok yazarı da ikna etmiştim bırakmaması için. bunlardan biri de feroxius'tur. daha başka yazarlar da vardı. inanmayan gidip gs'ye sorabilir. kendimi savunmak için uyduruyor değilim-. ilginçtir, ekşi sözlük'ten gelip kısa bir süre yazan bir arkadaş haricinde ben bloga hiç kimseyi çağırmamıştım. evet, pek çok kişiyle iletişimim olduğu için davetleri ben yolluyordum ama bireysel olarak illa gelsin dediğim kimse yoktu. hatta fazlasıyla kalabalık bir blogun yürümeyeceğini de söylüyordum. neyse işte, fikri ortaya atıp yazarları çağıran ben olmadığım halde toka enteresan tepkiler yöneltti ve özellikle benim bloga davet ettiğim iki kişinin blog üzerinden sözlüğe sallayacağı gibi ilginç teoriler ortaya attı. tartışma o derece büyüdü ki, gs ve hagi'de olayın muhattapları oldu. ve o sırada toka'nın bana söylediği bir söz üzerine ben de küfür bastım ve olay kapandı. küfürün savunması olmaz elbette ama söylediğim şahsa yönelik değil, toka'nın söylediği bir söz üzerine verilmiş aşırı bir tepkiydi. ilginçtir, daha sonra da o yazarlardan birine gidip beni şikayet etmişti. o yazarda bana gelip ''toka benim yakın arkadaşım, çok ayıp etmişsin'' dediğinde zor tuttum kendimi bir şey söylememek için. hem bana o kişiyi şikayet edip topyekün ilginç teoriler ortaya atacaksın, hem de beni ona şikayet edeceksin. fazla uzatmadım ve; ''evet yanlış anlaşılma oldu, olayı anlatmama gerek yok. madem toka arkadaşın, yalan söyleyecek hali yok ya, doğru söylemiştir'' dedim ve konuyu tamamen kapattım. bu mecrasından çıkan tartışma sebebiyle uzunca bir süre hesabımı aktif etmemiştim.
konunun captano ile ilgisi ne? diyeceksiniz, toka ile yaşadığım bu gerginliği captano'da duymuştu haliyle. ve ilk katıldığım zirvede bizi barıştırmıştı. ben de tepkimin ağır olduğunu ama toka'nın suçlamalarının da doğru olmadığını söylemiştim ve konu tatlıya bağlanmıştı. o günden sonra da bir kaç kez kısa süren konuşmalar haricinde toka ile görüşmem olmadı. ne yazık ki, toka'da tıpkı captano gibi fikirleri bambaşka mecralara çekmeye bayılan ve olayları manipüle eden bir yazar, iyi de beceriyorlar bu işi.
evet gelebildim captano ile tartışmamıza. şimdi bakmayın sürekli olarak birbirimize göndermeler yapıp laf soktuğumuza, o zamanlar captano ile aramız gayet iyiydi. arda turan hakkındaki fikir ayrılıklarını konuşurken sözlük üzerinden başlayan diyalog, msn, twitter ve facebook üzerinden de devam etmişti. sürekli olarak twitter'da farklı fikirleri savunup atışıyorduk ama konu ne olursa olsun sonunda gerek ben, gerekse captano ''sadece bazı konularda anlaşamıyoruz. onun dışında aramızda bir husumet'' yok diye açıklama yapma gereği duyuyorduk *. evet gerçekten aramızda bir husumet olmadığı gibi severdim de captano'yu. hatta feroxius doğruya doğru pek sevmezdi ve benim de o kadar tartışmamıza rağmen nasıl sevebildiğime akıl sır erdiremezdi. neyse işte, ne olursa olsun pek çok konuda captano ile tartışmaya devam ediyorduk.
sözünü ettiğim tartışmalar, sadece bizim değil her galatasaraylı'nın rijkaard'ın gidişi ve hagi'nin gelişi üzerine yorum yaptığı döneme ilişkindi. hatırlanacağı üzere mustafa yücedağ, ''bazı futbolcular rijkaard'ı sabote etti'' demiş, captano ise gordion düğümünü kılıcıyla kesen büyük iskender edasıyla gelip; ''mustafa yücedağ'a güvenmeyin, olmaz öyle şey!'' diyerek benim ve pek çok kişinin fikirlerini boşa çıkartmaya çalışmıştı, haklı olarak ben ve bir kaç kişi ''abi neden inanmayalım, sebebi ne?'' dediği halde captano açıklama yapmamıştı. yine temelsiz ve ben bilirim içerikli iddialarından biriydi bu. işte o noktada ben de; ''abi zaten sen öyle diyorsan kesin öyledir'' dedim ve sanırım olayların fitilini de bu söz ateşledi. ardından fenerbahçe maçı sonrası haz etmem rapidden ile twitter'da mustafa yücedağ'ın söylediklerini ve maçı konuşurken şuna benzer bir şeyler söylemiştim; ''yücedağ'ın ne söylediğinin de önemi yok aslında. herkesin gördüğü olaylar bunlar'' ve yücedağ'ın sözleri gerçek değil diyen pek çok kişinin olduğu bir ortamda ''bu futbolcular maç seçiyor. bakalım bu geceden sonra anlayabilecekler mi. gerçi rijkaard'ı eleştirmek için bulurlar bir bahane, nasıl olsa futbolu bilmiyoruz. hiç oynamadık'' dedim. işte o esnada feroxius, captano'nun twitter'da söylediği ''yücedağ'a güvenmeyin'' sözü ile epey dalga geçti ve nedendir bilinmez captano tepkisini bana yönlendirip ''terbiyesizsin. msn'de konuştuklarımı herkese söylemişin'' diyerek tartışmaya son noktayı koydu aklınca. o noktada kendisine mesaj atıp bu söylediklerimin sadece kendisine yönelik olmadığını bu şekilde düşünen çok kişi olduğunu söylediysem de kâr etmedi. hatta yazdıklarını alıntılayıp abi şu yazında demişsin ''gençler çok iyi niyetle rijkaard'a güveniyorlar ama pek çoğu futbol oynamamış, saha içini bilmiyorlar'' bak kendin yazmışsın dediysem de dinletememiştim. çünkü belki de haklı konuma geçmek amacıyla cümleleri bağlamından kopartıp kişileri karalamak kolayına gelmişti.
tabii 140 karakter ve ''özel konuşmaları yayan terbiyesiz'' suçlamasının olduğu bir ortamda yazdıklarımı satır satır hatırlamam ve kendimi çok iyi ifade etmem imkansızdı. o esnada haz etmem rapidden ile maçı konuşmaya devam ederken, hagi'nin cana, elano ve misimoviç'i yorulduğu için oyundan çıkartıp, yerlerine top tutamayan ama daha dinç adamları sokup skora yattığını söyledikten sonra, ''ulan girenler türk çıkanlar yabancıymış. o yüzden gol atamadık :('' gibi espili bir yazı yazmıştım. captano hemen ''yerin dibine sokulan'' türk oyuncuları korumak gibi kutlu bir görevi ifa edebilmek için hızır gibi yetişip, benim yabancı kıçı yalayan bir gerizekalı olduğumu söyledi. konu genelden de devam ettiği için olaya şahit olan bir kaç kişi, abi içkilisin ve yanlış anlıyorsun uzatma boşver dediyse de, captano bu sefer de tepkisini o kişilere yönlendirip, benim nasıl iğrenç ve terbiyesiz, ayrıca, yabancı kıçı yalayan bir gerizekalı olduğumu söyleyip durdu. konu böylesi sonsuz bir döngüye girince ben de, ''okuduğunu anlamayan mallarla uğraşmak çok zor'' dedim ve konuyu kendi adıma kapattım. çünkü konu fazlasıyla can sıkacak boyuttaydı ve muhattabı kafasında oluşturduğu düşman algısı sebebiyle savunmaları dinlemeyip otomatikman etiketlemeye meraklı olunca, tartışmalar içinden çıkılamaz bir hale gelebiliyordu. hele ki, blog, twitter ve sözlük'te yazdıklarını unutup bu sözleri msn'de söylenmiş ve benim yayacak kadar adi bir insan olduğum vurgusu yapılınca, kendini savunmakta bir yerden sonra fayda etmiyor. bu esnada feroxius gelip; ''çok sevdiğin abiciğin nasıl iftira attı sana, herhalde bir daha savunmazsın'' dediğinde geç bile olsa hak vermiştim feroxius'a.
bu olayların ardından, sözlüğe geldiğimden beri çok yakın olduğum insanların bazıları da bana karşı daha mesafeli bir tavır takındılar haklı olarak. ben de twitter'ı çok aktif kullanmadım o dönemde. atsızcı aslanlar ve sabrireyiz gibi iki blog açıp kendi kendime eğleniyordum. sözlük'te olmadığım ve blogda da çok fazla yazmadığım için, aynı kısır döngü içerisine girmemiştim. fakat captano yazdığı yazıların satır aralarında onlarca aşağılama ile bizlere bir şekilde laf sokuyor ama cevap vermiyorduk. her zaman olduğu gibi günümüzüm ''ahlak bekçileri'' tarafından görülmemişti bu hakarete varan sözler. işte o günlerde, bizim şebekeden nkfvas, captano ile ''rijkaard neden kalmalıydı'' konusunu twitter üzerinden konuşmaya başlamış. yazılanları ertesi gün okuduğumda, hiç alakamın olmadığı bir konu olmasına rağmen captano benden şu şekilde bahsetmişti ''o sizin terbiyesiz reisiniz sorularıma cevap verecekti ama işte terbiyesizlik yaptı'' o ana kadar kısa süreli bir kızgınlığın ötesine geçmiş tepkim yoktu captano'ya karşı, fakat ''terbiyesiz reis'' ifadesini gördükten sonra bütün sosyal paylaşım ağlarından ve msn'den silmiştim captano'yu. haliyle karalar bağlamamıştır kendisi de. ve geçtiğimiz günlerde kendisine cevaben yazdığım frank rijkaard yazısında da bizim şebekeden bahsederken, tıpkı captano'nun beni tanımlarken kullandığı şekilde ''ben reisleriyim, son sözü ben söylerim'' diyerek olayı karikatürize ettim ve her zaman ki gibi tuhaf bir şekilde kendisinin bana uygun gördüğü ve benim de esprisine kullandığım bu sözü captano tepkiye dönüştürüp ''bazıları gibi reis değiliz çok şükür, tayfamız yok'' karşılığını verdi. kendi yönelttiği eleştiriyi/suçlamayı, bir süre sonra unutup, benim fikrimmiş gibi alıp yine bana karşı kullanması enteresandı elbette. konuyu yine minos labirentinin sonsuz döngüsüne sokmayı başarmıştı. bu gibi olayları çokça tekrarladığı için kanıksamış ve gülüp geçmiştim.
görüldüğü üzere, enteresan bir fikir dünyası var captano'nun ve kendisini yazıp çizdikleriyle savunduğunu zannedenlerin. eski rijkaard yazılarını hatırlayan hatırlar. rijkaard'ı epey desteklerdi zat-ı şahane. öyle ki, karşıt fikirde olanlara ''çok bilmişler'' derdi, bu ululardan ulu yücelerden yüce abimiz. tıpkı bugün rijkaard kalmalıydı diyenlere ''münafıklar, aklıevveller'' dediği gibi. zaten bu noktada captano'nun temel sorunu başlıyor ve kendisiyle aynı fikri paylaşmayan herkes bir şekilde ağır sözlerinin hedefi olabiliyor. aynı şekilde karşılık verildiği zaman saldırganlaşıp sözlerini daha ağırlaştırıyor. tekrar cevap aldığında ise, mağdura sempati besleyen algıyı gıdıklamak için ''terbiyesizlik yaptılar'' diyebiliyor çok rahat bir şekilde. nasılsa sözlük'te yazıları okuyan yok, nasılsa captano'nun karşıt fikirde olanlar için neler söylediğini hatırlayan yok. onun bilincinde olduğundan veya tepki gelmeyeceğine emin olduğu için rahatlıkla bizlere istediği şekilde hakaret etme hakkını kendinde bulabiliyor. akabinde, muhafazakarlık teorisine uygun vaziyette kendi gibi düşünen bir grup yaratmak amacıyla hayali düşmanlar oluşturup, bu kişilerden ''rijkaard'ı galatasaray'dan daha çok seven türk düşmanları'' şeklinde bahsedebiliyor ve haliyle elimiz kolumuz bağlanıyordu. hiç alakamızın olmadığı, uzun zamandır fikir beyan etmediğimiz konular olsa bile, kafasındaki net düşman algısı bunu yapmasını gerektiriyor çünkü.
bu sözünü ettiğim olumlu rijkaard yazılarında, ''rijkaard bu kadroya bile pas yaptırabiliyor'' derken bariz şekilde ve haklı olarak rijkaard'ı övmüştü, ''bu kadroya bile'' sözünden kadronun esasında o kadar da iyi olmadığını, rijkaard'ın tüm bu sorunlara rağmen bu kadroya pas yaptırabildiğini anlıyoruz haliyle. ardından karşıt fikre geçip eskiden savunduklarını topyekün eleştirmeye başladığında ise sözü edilen ''bu kadro bile'' birden tarihin en iyi kadrolarından biri olup asıl eleştiri rijkaard'a yöneliyordu.
görüldüğü üzere 3.1 şiddetindeki hafif bir sarsıntıda bile yıkılabilecek olan captano'nun bu temelsiz fikirlerini ve çelişkileri göz önüne serdiğinizde, size uygun görülen ''nickname'' yine aynı oluyordu; terbiyesiz! devam edelim, örnekte de olduğu gibi capano takımın önüne gelene 3-5 attığı dönemde en rijkaard taraftarından bile daha ateşli şekilde savunuyor rijkaard'ı, ardından kötü sonuçlar gelmeye başladığında bu destek yerini ağır eleştirilere bırakıyor ve rijkaard'ın gitmesini gerektiğini düşünüyor. başarının olduğu yerde destek veren captano gibi bir örnek varken, bizim gibi düşünenler; ''skorlar önemli değil, sabırlı olmak lazım'' diye yazıp rijkaard'ı savunduğunda ''başarıya endeksli taraftar'' olabiliyor. her yönden ilginç öyle değil mi? sadece başarıyı sahiplenmek ''vefalı taraftarlık'' olurken, aynı kafa yapısına göre, başarısızlıkta dahi destek olmak, skorları önemsememek, ''başarıya endeksli taraftarlık'' oluyor. dediğim gibi, captano evreninde kavramlar karışık, çelişkili. bu kavramların karşılıkları evrensel doğrular ile uyumlu değil. ve bunlara rağmen bu fikirler eleştirilemez ve hatta eleştirilmesi teklif dahi edilemez. çünkü eleştirildiği vakit terbiyesiz olabiliyorsunuz. benim, fritz'in ve nkfvas'nin olduğu gibi. bir tek hazcı bu yaftadan kurtulabilmişti galiba. yeterince polemiğe girmediği için. veya captano hazcı'nın troll olduğunu farkedip ''buna günah bile yazılmaz, yarım akıllı bu'' dedi ve affetti hazcı'yı. affetti ve bizim saçma sapan fikirleri uykusuz, penguen gibi dergiler üslubuna benzetip ''aslında ben futbolu iyi biliyorum ama, yazamıyorum. bunlar bilmiyor ama çok komik yazıyor'' diyerek eleştirebildi. yani, onlar kadar güzel yazamıyorum, dur bari onların üslubunu kötüleyeyim demek oluyor bu. haliyle son entrylerde bu konuya dair dokundurmalar oldu. şaşırmamak lazım. veya fırsat buldukça ne kadar içi boş, ahmakça ama penguen dergisinden alıntılanmış gibi komik ve eğlenceli yazılar yazdığımız söylenince, aynı şekilde karşılık vermek için entry sonlarına ''penguen'den alıntıdır'' yazılmasının da kimseyi rahatsız etmemesi gerekiyor. bir nevi karşılık oluyor bu yapılan. yeri gelmişken söyleyeyim; bu ciddiyet işini de hiç anlamıyorum, sanki 3-5 kuralı olan futbolu galatasaray sözlük'te yazmıyoruz da, ankara'nın gri ve kasvetli havasına uyum sağlamış kalem müdürü soğukluğuyla memurlar.net'de yazıyoruz anasını satayım!
dediğim gibi kendi kafasında olayları kurgulayıp, herkese bu kurguyu yutturmaya çalışmaktan vazgeçmiyor. yine yakın zamanda tcoskun malum arena olayları üzerine çok uzun bir yazı yazıp twitter'da paylaşmıştı. yazıları uzun kısadan ziyade, iyi ve kötü olarak ayırdığım için hemen okumuş ve oylamıştım. tcoskun o sırada twitter'dan ''ulan amma uzun yazdım okundu mu acaba?'' dediğinde, okuyup oyladığımı söyledim. derken cnyvz gelip o kadar uzun entry'i para verseler okumayacağını ama emeğe saygı diyerek oyladığını söylediğinde, captano enteresan bir şekilde ''ulan demek kimse okumuyor benim yazdıklarımı da, sorduklarımıza da okumadan saçma sapan cevaplar veriyor'' gibi bir fikir yürüttü. cnyvz ve tcoskun twitter da ekli olduğu için captano'nun ismi tweet'te geçince görüp bakmış ve konuya şahit olmuştum. ertesi gün captano yazdığı rijkaard entrysinde şuna benzer şeyler söylemişti; ''bu cevap verenlere bakmayın siz, esasında hiçbirinin yazılanları okuduğu yok. sadece hazır cevaplar veriyorlar'' cümleler birebir böyle olmayabilir, şimdi tek tek entrylere bakmaya da üşendim ama okuyanlar hatırlar muhakkak. hiç sevmiyorum bu ayrışmaları ama sözlük yazarlarını rijkaard'ın kalmasını isteyenler ve gitmesini isteyenler olarak ikiye ayırırsak, cnyvz kesinlikle rijkaard'ın gitmesi gerektiğini düşünen ve captano'ya bırakın cevap vermeyi, paralel fikirlerde olan bir yazardır. onun söylediği ''bu kadar uzun entry okumam'' sözünü captano alıp enteresan bir şekilde rijkaard hakkında cevap veren benim, fritz fassbender'in ve nkfvas'nin üzerine oturttu. fikir olarak hiç alakamız olmayan bir yazarın söylediği sözün üzerimize suç olarak atılması enteresandı elbette. gerçekten enteresan bir dünyada yaşıyor. mesela hiç alakanızın olmadığı bir zirve ortamında durup duruken sizden bahsedip ''terbiyesizler! sokakta görürsem hepsini dövücem'' diyebiliyor miyagi san ustamız. ve siz buna kalkıp dalga geçmek amacıyla organize işler filminden alıntı bir replikle ''yaşlı olunca dövemiyorsun da değil mi?'' dediğinizde terbiyesiz olarak adlandırılıyorsunuz. veya organize işler ismine atıf yapılarak eleştirilerin dozajı arttırılabildiği gibi, mağdura da yatılabiliyor. captano ne yazık ki bu dediğimi yapmıştı.
maalesef captano'nun sıklıkla yaptığı bir eylem bu, kişileri kategorilendirmek ve anlamadan, alakasız laflar sokmak ve çoğu zaman mağdura yatmak. bazı entrylerde kullandığım bir söz var, ''faşizm konuşma yasağı değil söyleme mecburiyetidir'' buradaki faşizm vurgusu nazi almanyası veya ''hitler'' vurgusu gibi anlaşılmasın. zaten o amaçla kullanmadığım gibi, o şekilde kullanmayı aklımın ucundan bile geçirmedim. bu sadece var olan bir durumu abartarak örneklemek oluyor. bir nevi karikatürize etmek. misal, sözünde durmayan bir politikacıyı ''dansöz'' olarak resmetmek, var olan örneği çokça abartarak göze sokabilmek gibi. geçtiğimiz günlerde hagi hakkında blogda yazdığım bir yazıda da bu kalıbı kullanarak gelmesi muhtemel ''hagi düşmanı'' eleştirisini önlemek için girişi uzun tutmuş ve bu girişi uzun tutma işini de bu sözle anlatmaya çalışmıştım. ''faşizm'' vurgusunun ne amaçla kullanıldığını anlamak için alim olmaya gerek yok haliyle. ve captano bu yazıdan kısa bir süre sonra twitter'da yine tuhaf bir şekilde ''bu faşist sözü de amma kullanılır oldu. klavye erkekliği işte'' diyerek bir kez daha kavramların ne anlama geldiğini ve ne amaçlar kullanıldığını ayırt edemediğini; dosta, düşmana, bütün dış temsilciliklere ve yavru vatan kıbrıs'a göstermiş oluyordu*. bu olayı bana anlatıp captano'ya ''klavye erkeği sözü de çok kullanılır oldu'' diyen kişiyi sanırım kendisi tahmin edebilmiştir.
şimdi kavramların ne anlam ifade ettiğini bilmiyor dedim de, şöyle bir örnekle açıklayayım. cevad prekazi hakkında yazdığı bir yazıda şöyle bir ifadesi var; ''...bu olay sırasında çok küfür ettim celalettin’e, bir polis, eskişehirli olma ihtimali yüksek (nereden anladığımı sormayın, sonra ırkçı falan diyorlar, hiç uğraşamam)''
bu örnekten şöyle bir çıkarım yapmak mümkün, eskişehirli olduğu düşünülen polis, muhtemelen tatar. tatarların yüz şekli yuvarlar olur. hafif çekik ve yuvarlak gözler ve beyaz ten. tatarlar ankara ve özellikle eskişehir'de yoğun olarak yaşarlar malum. şimdi bu polisin simasına bakıp nereli olduğunu tahmin etmek nefis bir gözlem yeteneğine işarettir. ırkçılıkla uzaktan yakından ilgisi yok. ama diyelim ki bu ifade şöyle olsaydı; ''bu beni dışarı atan polis eskişehirliydi. ve eskişehirlilerin hepsi böyle adidir'' vs. bir ırkı topyekün kötülendiği ve yerin dibine batırdığı için, bu yapılan ırkçılık olurdu. şu anlamadığı faşizme de aynı örnekten yola çıkarak açıklama getireyim, ırk veya ideoloji üzerinde sert görüşlere sahip olan biri, bütün olanakları ve gücü eline alıp, kendi gibi düşünmeyen veya aynı ırktan olmadığı herkesi sistematik şekilde susturmaya ve hatta yok etmeye çalışırsa, işte onun adı faşizm oluyor. bu da demek oluyor ki insan bilmediği kavramlar üzerinden ahkam kesmemeli. merak ediyoruz haliyle, her önüne gelene beyinsiz, gerizekalı, aptal veya takoz diyen biri, en basit iki üç kavramı bile bilmezse ve bilmediği halde kullanırsa ne olur? ben söyleyeyim en fazla bilmemiş olur. illa ki önüne bir sıfat getirmenin lüzumu yok.
mesela ben basketbolun ''b''sini bilmem, birisi steps'i anlat dese kaşını gözünü yarmadan anlatmayı başaramam. haliyle komik duruma düşerim ve bunun açıklaması da, ''ya biliyorum ama yazamadım'' olmaz. düpedüz bilmiyorum olur. diyeceğim o ki, insan bilmediği kavramlar üzerinden atıp tutmamalı.
kategorilendirmeye verilecek örnekler bitmiyor; rijkaard'ı savunan biri herhangi bir konu hakkında entry yazıp taraftarın ettiği küfürü eleştiriyor mesela. ve bir süre sonra captano yine enteresan bir şekilde tek yazarın fikri üzerinden bütün ''rijkaard kalsın'' diyenlerin profilini oluşturup ''bunlar zaten hep böyle. canlarım benim'' gibi bir tepki verip kategorilendirme işine devam edebiliyor. sanki rijkaard kalsın diyen herkes küfürden tiksinen sözde elit taraftarmış gibi. hayır mınakoyim, küfüre karşı olmadığım gibi gayet küfür eden biriyimdir. bu nasıl bir kategorilendirme? bu nasıl tek kişiyi eleştirirken ''zaten bunların hepsi böyle'' algısı oluşturma gayreti anlamış değilim. haliyle karşınızda alakasız konularda bile her yazısında gönderme yapıp laf sokan biri olunca aylar sonra dayanamayıp aynı üslupla laf sokmaya başlıyorsunuz. bunda şaşılacak bir şey yok.
örnek onlarca ama hepsi aklıma gelmiyor. geldiği kadarını yazabiliyorum ancak, blogda yazdığım ''bu tablonun sorumlusu tepki vermeyen taraftardır'' sözünden sonra captano yazdığı çok alakasız bir entry'nin içerisinde ''bazı sivrizekalılar da suçu taraftara atmış'' diyebiliyor mesela. veya yine bizim yazdıklarımıza referanslarla dolu yazıların arasında ''münafıklar, aklıevveller -ki gerizekalı demektir- akılsızlar, takozlar'' gibi ifadeler kullanabiliyor. insan merak ediyor haliyle, bugünün ahlak bekçisi arkadaşlar bu gibi sıfatlara ve hakaretlere neden o zaman çıkıp cevap vermedi? neden captano başlığına gidip ''gözünü kin bürümüş ve bol bol saçmalıyor'' diyemedi. geçtiğimiz günlerde aylar süren hakaretlere sonunda cevap verdiğimizde, olumlu olduğu kadar, olumsuz tepki de gelmişti. hatta linç ettiğimizi bile düşünenler olmuştu. bu tepkiler şöyleydi genelde; ''çok uzattınız, ayıp ettiniz'' bu noktada uzatanın kim olduğunu anlamıyorum, aylar boyunca hakaret eden mi, yoksa aylar boyunca sineye çekenler mi? herkese aynı şeyi söylemiştim, bize hemen her yazıda, atılan tweette hakaret edilirken, yazdıklarımızdan çok daha ağır ifadeler kullanılırken neredeydiniz? her önüne gelene söylediği, ''şunları yakaladığım yerde dövücem'' sözüne neden tepki göstermeyip, nkfvas'nin ''yaşlı olunca dövemiyorsun da değil mi?'' bkz'ına taktınız? her yazdığımız refere edilip aşağılanırken neden ses çıkartmadınız, aynı tepkiyi captano'ya da göstermediniz sevgili ahlak zabıtaları?
ve ardından, bize onlarca aşağılama ve hakaretle dolu olan yazıları yolladığımda hep aynı tepki ile karşılaştım; okumamıştık. işte bu noktada yine mantık kuralları ihlal ediliyor. her haftanın en beğenilenlerinde captano entrysi var. gözüm yok, daha çok yazsın daha çok girsin o listeye. kimse okumuyor madem, kimse bize söylenen sözleri görmüyor, kim oyluyor bu entryleri arkadaş? kim captano başlığına gidip -haklı olarak- entrylerini refere edip ''çok iyi yazmış abimiz'' diyor? yok biz captano'nun ağır sözlerini görmezden geliriz ama sizin sözlerinize tepki gösteririz diyorsanız eğer, kusura bakmayın ama ''zirveler ve şakşak'' kategorisine giriyorsunuz. hiç zorunuza gitmesin.
diyeceğim o ki; ben sıkıldım artık bu tartışmalardan. bu kadar çok insanın ve dolayısıyla fikrin olduğu ortamda, tartışmalar, eleştiriler, yerine göre hakaretler ve hatta dedikodular olabilir. ama aylarca sonu gelmez bir kinle sürekli bel altı vurmaya devam edilmez. bitmesi gerektiği yerde biter. geçtiğimiz günlerde captano da yazdığı yazıda bu tartışmadan sıkıldığını söylemişti. gerçi kısa bir süre sonra yine yazılarının arasında laflar sokmuştu -ferguson örneği gibi- ama olsun o da sıkılmıştır herhalde, yalan söyleyecek hali yok ya? o yüzden bitsin. anlaşılmaz bir kin ve öfkeyle aylarca aynı konuları, her geçen gün seviyesini düşüren bir tartışma döngüsüne sokup olmadığımız mecralarda laf sokmaya, gönderme yapmaya gerek yok, sıkıldım gerçekten. eminim; ''ben yıllarca top oynadım, tribüne gittim. bu yeni nesille aynı fikirde olmayı kabul edemem'' diye düşünüp her geçen gün belki kendinin bile inanmadığı karşıt fikirleri savunmak onu da yormuştur. bence de bitmeli, gereği yok çünkü. ulan madem bitsin diyorsun ne demeye uzun uzun sözlüğü hiç alakadar etmeyen bu konuyu yazdın diyenler olabilir, amacım şuydu; en azından tartışılan konular burada dursun ve birileri birilerini savunmadan önce tartışmanın ne olduğunu bilsin. sadece ''o bizim abimiz'' mantığından yola çıkarak tartışmanın ortasına elde tuzla dalmak, hatta tuz da yetmez deyip; mısır çarşısından 7 çeşit baharat alıp koşa koşa gelmek anlamsız oluyor. bu sayede, bilip bilmeden sadece savunmak için yazılan yazılar da çok komik olabiliyor. tıpkı uykusuz ve penguen alıntıları gibi.
not: yazdıklarının tamamını okudum ve sen haksızsın ibne! diyenler olabilir pek tabii. olsun, hiç değilse ne olduğunu bilmeden yorum yapmamış olurlar. şakşakçı sınıfına da girmezler haliyle.
amacım, yazdıklarımı oflaması veya fikirlerimi beğenmemesini, saçma bulmasını eleştirmek değil. yüzlerce kişi var bu sözlükte, bir kısmı yazdıklarımı okumaya değer buluyor ve beğeniyordur, belki de daha büyük bir kısmı da beğenmiyor ve saçma bulup ofsayt'ı verip geçiyordur. mesele bu değil haliyle, asıl mesele insanların bilip bilmediği konular hakkında yanlı tutum sergileyerek birilerini korumak için saçmalaması. evet son yazdığım yazılarda bariz göndermeler vardı. en azından insanlar bu konu hakkında yorum yazacaksa bazı şeyleri bilsin ve ona göre fikrini belirtsin diye yazıyorum bu entry'i. yaklaşık iki yıldır bir şekilde içerisinde bulunduğum sözlük'te bu tür polemiklerden kaçınmış ve bu tür polemiklere girmeye bayılan pek çok yazarı uyarmıştım. ama biter nasılsa dedikçe bitmiyor, haliyle uzadıkça verilen tepkiler daha da sertleşip anlamını yitirebiliyor. amacım en azından kendi adıma, birilerini korumak için ortaya atılan saçma fikirler ve sonsuz bir döngüye giren tartışmayı gider ayak bitirmek. ve umarım biter.
biraz eskiye gideyim, abel76 isimli şimdi buralarda olmayan bir yazarla tartışmıştım konu arda turan ve fatih terim'di. yazdıklarımı okumuş veya yazdıklarıma cevaben yazılmış olanları bilenlerin aklına hemen şu gelebilir; ''yabancı hayranı işte. kesin arda'yı terim'i eleştirmişsindir.'' öyle olmamış, arda ve terim'i abel76 eleştirmişti. ben de savunmuştum haliyle. çünkü yazdıkları gerçekleri yansıtmadığı gibi, fazlasıyla da yanlış bilgi üzerine kurulmuştu. doğruya doğru bu tartışma esnasında küfür ve hakaret olmamıştı ama karşımda verdiği tarihlerdeki transferlerin ve yaşananların yanlış olduğunu söylediğim halde dinlemeyip, ayrı telden çalıp konuyu sonsuz bir döngüye sokan bir muhattap olunca, küfür etmemek için konuyu kapattım. ardından yanlış olduğu halde ona benzer bir başka entry yazmasının akabinde gs'ye mesaj atıp, durumu kabaca anlattım ve ''küfür edip sözlüğü germenin lüzumu yok, biraz uzaklaşmak iyi gelir'' diyerek 10 günlüğüne hesabımı kapatmasını rica ettim. gs'de isteğimi yerine getirdi ama kapatırken de şunu söyledi, sakın açtırmamazlık edeyim deme. yok abi, 10 gün sonra bana sormadan kendin açabilirsin, bir sorun yok, uzaklaşmak iyi gelir dedim ve nihayetinde 10 günlüğüne okur oldum.
işte o sırada, bir kaç mesajlaşma haricinde çok fazla diyaloğumun olmadığı fritz fassbender, nkfvas'ye ve bana daha önceden de söylediği ama pek sıcak bakmadığımız blog fikrini tekrardan ortaya attı, zaten sözlüğü de bıraktın blogda yazarız, zaten ben de bırakmak üzereyim sözlüğü dediğinde, durumu anlatıp sözlüğü bırakmadığımı, onun da bırakmamasını gerektiğini söyleyip blog işini de beraberce kabul edip sorosçu aslanlar'ı kurduk. o sırada nasıl olduğunu hâlâ anlayamadığım bir şekilde toka kurduğumuz blog üzerinden eleştirler yöneltip, benim sözlüğü bitirmek amacıyla bu blogu kurduğumu ve sözlük yazarlarını ayartarak bloga çağırdığımı iddia etti - o esnada sözlüğü bırakmak üzere olan pek çok yazarı da ikna etmiştim bırakmaması için. bunlardan biri de feroxius'tur. daha başka yazarlar da vardı. inanmayan gidip gs'ye sorabilir. kendimi savunmak için uyduruyor değilim-. ilginçtir, ekşi sözlük'ten gelip kısa bir süre yazan bir arkadaş haricinde ben bloga hiç kimseyi çağırmamıştım. evet, pek çok kişiyle iletişimim olduğu için davetleri ben yolluyordum ama bireysel olarak illa gelsin dediğim kimse yoktu. hatta fazlasıyla kalabalık bir blogun yürümeyeceğini de söylüyordum. neyse işte, fikri ortaya atıp yazarları çağıran ben olmadığım halde toka enteresan tepkiler yöneltti ve özellikle benim bloga davet ettiğim iki kişinin blog üzerinden sözlüğe sallayacağı gibi ilginç teoriler ortaya attı. tartışma o derece büyüdü ki, gs ve hagi'de olayın muhattapları oldu. ve o sırada toka'nın bana söylediği bir söz üzerine ben de küfür bastım ve olay kapandı. küfürün savunması olmaz elbette ama söylediğim şahsa yönelik değil, toka'nın söylediği bir söz üzerine verilmiş aşırı bir tepkiydi. ilginçtir, daha sonra da o yazarlardan birine gidip beni şikayet etmişti. o yazarda bana gelip ''toka benim yakın arkadaşım, çok ayıp etmişsin'' dediğinde zor tuttum kendimi bir şey söylememek için. hem bana o kişiyi şikayet edip topyekün ilginç teoriler ortaya atacaksın, hem de beni ona şikayet edeceksin. fazla uzatmadım ve; ''evet yanlış anlaşılma oldu, olayı anlatmama gerek yok. madem toka arkadaşın, yalan söyleyecek hali yok ya, doğru söylemiştir'' dedim ve konuyu tamamen kapattım. bu mecrasından çıkan tartışma sebebiyle uzunca bir süre hesabımı aktif etmemiştim.
konunun captano ile ilgisi ne? diyeceksiniz, toka ile yaşadığım bu gerginliği captano'da duymuştu haliyle. ve ilk katıldığım zirvede bizi barıştırmıştı. ben de tepkimin ağır olduğunu ama toka'nın suçlamalarının da doğru olmadığını söylemiştim ve konu tatlıya bağlanmıştı. o günden sonra da bir kaç kez kısa süren konuşmalar haricinde toka ile görüşmem olmadı. ne yazık ki, toka'da tıpkı captano gibi fikirleri bambaşka mecralara çekmeye bayılan ve olayları manipüle eden bir yazar, iyi de beceriyorlar bu işi.
evet gelebildim captano ile tartışmamıza. şimdi bakmayın sürekli olarak birbirimize göndermeler yapıp laf soktuğumuza, o zamanlar captano ile aramız gayet iyiydi. arda turan hakkındaki fikir ayrılıklarını konuşurken sözlük üzerinden başlayan diyalog, msn, twitter ve facebook üzerinden de devam etmişti. sürekli olarak twitter'da farklı fikirleri savunup atışıyorduk ama konu ne olursa olsun sonunda gerek ben, gerekse captano ''sadece bazı konularda anlaşamıyoruz. onun dışında aramızda bir husumet'' yok diye açıklama yapma gereği duyuyorduk *. evet gerçekten aramızda bir husumet olmadığı gibi severdim de captano'yu. hatta feroxius doğruya doğru pek sevmezdi ve benim de o kadar tartışmamıza rağmen nasıl sevebildiğime akıl sır erdiremezdi. neyse işte, ne olursa olsun pek çok konuda captano ile tartışmaya devam ediyorduk.
sözünü ettiğim tartışmalar, sadece bizim değil her galatasaraylı'nın rijkaard'ın gidişi ve hagi'nin gelişi üzerine yorum yaptığı döneme ilişkindi. hatırlanacağı üzere mustafa yücedağ, ''bazı futbolcular rijkaard'ı sabote etti'' demiş, captano ise gordion düğümünü kılıcıyla kesen büyük iskender edasıyla gelip; ''mustafa yücedağ'a güvenmeyin, olmaz öyle şey!'' diyerek benim ve pek çok kişinin fikirlerini boşa çıkartmaya çalışmıştı, haklı olarak ben ve bir kaç kişi ''abi neden inanmayalım, sebebi ne?'' dediği halde captano açıklama yapmamıştı. yine temelsiz ve ben bilirim içerikli iddialarından biriydi bu. işte o noktada ben de; ''abi zaten sen öyle diyorsan kesin öyledir'' dedim ve sanırım olayların fitilini de bu söz ateşledi. ardından fenerbahçe maçı sonrası haz etmem rapidden ile twitter'da mustafa yücedağ'ın söylediklerini ve maçı konuşurken şuna benzer bir şeyler söylemiştim; ''yücedağ'ın ne söylediğinin de önemi yok aslında. herkesin gördüğü olaylar bunlar'' ve yücedağ'ın sözleri gerçek değil diyen pek çok kişinin olduğu bir ortamda ''bu futbolcular maç seçiyor. bakalım bu geceden sonra anlayabilecekler mi. gerçi rijkaard'ı eleştirmek için bulurlar bir bahane, nasıl olsa futbolu bilmiyoruz. hiç oynamadık'' dedim. işte o esnada feroxius, captano'nun twitter'da söylediği ''yücedağ'a güvenmeyin'' sözü ile epey dalga geçti ve nedendir bilinmez captano tepkisini bana yönlendirip ''terbiyesizsin. msn'de konuştuklarımı herkese söylemişin'' diyerek tartışmaya son noktayı koydu aklınca. o noktada kendisine mesaj atıp bu söylediklerimin sadece kendisine yönelik olmadığını bu şekilde düşünen çok kişi olduğunu söylediysem de kâr etmedi. hatta yazdıklarını alıntılayıp abi şu yazında demişsin ''gençler çok iyi niyetle rijkaard'a güveniyorlar ama pek çoğu futbol oynamamış, saha içini bilmiyorlar'' bak kendin yazmışsın dediysem de dinletememiştim. çünkü belki de haklı konuma geçmek amacıyla cümleleri bağlamından kopartıp kişileri karalamak kolayına gelmişti.
tabii 140 karakter ve ''özel konuşmaları yayan terbiyesiz'' suçlamasının olduğu bir ortamda yazdıklarımı satır satır hatırlamam ve kendimi çok iyi ifade etmem imkansızdı. o esnada haz etmem rapidden ile maçı konuşmaya devam ederken, hagi'nin cana, elano ve misimoviç'i yorulduğu için oyundan çıkartıp, yerlerine top tutamayan ama daha dinç adamları sokup skora yattığını söyledikten sonra, ''ulan girenler türk çıkanlar yabancıymış. o yüzden gol atamadık :('' gibi espili bir yazı yazmıştım. captano hemen ''yerin dibine sokulan'' türk oyuncuları korumak gibi kutlu bir görevi ifa edebilmek için hızır gibi yetişip, benim yabancı kıçı yalayan bir gerizekalı olduğumu söyledi. konu genelden de devam ettiği için olaya şahit olan bir kaç kişi, abi içkilisin ve yanlış anlıyorsun uzatma boşver dediyse de, captano bu sefer de tepkisini o kişilere yönlendirip, benim nasıl iğrenç ve terbiyesiz, ayrıca, yabancı kıçı yalayan bir gerizekalı olduğumu söyleyip durdu. konu böylesi sonsuz bir döngüye girince ben de, ''okuduğunu anlamayan mallarla uğraşmak çok zor'' dedim ve konuyu kendi adıma kapattım. çünkü konu fazlasıyla can sıkacak boyuttaydı ve muhattabı kafasında oluşturduğu düşman algısı sebebiyle savunmaları dinlemeyip otomatikman etiketlemeye meraklı olunca, tartışmalar içinden çıkılamaz bir hale gelebiliyordu. hele ki, blog, twitter ve sözlük'te yazdıklarını unutup bu sözleri msn'de söylenmiş ve benim yayacak kadar adi bir insan olduğum vurgusu yapılınca, kendini savunmakta bir yerden sonra fayda etmiyor. bu esnada feroxius gelip; ''çok sevdiğin abiciğin nasıl iftira attı sana, herhalde bir daha savunmazsın'' dediğinde geç bile olsa hak vermiştim feroxius'a.
bu olayların ardından, sözlüğe geldiğimden beri çok yakın olduğum insanların bazıları da bana karşı daha mesafeli bir tavır takındılar haklı olarak. ben de twitter'ı çok aktif kullanmadım o dönemde. atsızcı aslanlar ve sabrireyiz gibi iki blog açıp kendi kendime eğleniyordum. sözlük'te olmadığım ve blogda da çok fazla yazmadığım için, aynı kısır döngü içerisine girmemiştim. fakat captano yazdığı yazıların satır aralarında onlarca aşağılama ile bizlere bir şekilde laf sokuyor ama cevap vermiyorduk. her zaman olduğu gibi günümüzüm ''ahlak bekçileri'' tarafından görülmemişti bu hakarete varan sözler. işte o günlerde, bizim şebekeden nkfvas, captano ile ''rijkaard neden kalmalıydı'' konusunu twitter üzerinden konuşmaya başlamış. yazılanları ertesi gün okuduğumda, hiç alakamın olmadığı bir konu olmasına rağmen captano benden şu şekilde bahsetmişti ''o sizin terbiyesiz reisiniz sorularıma cevap verecekti ama işte terbiyesizlik yaptı'' o ana kadar kısa süreli bir kızgınlığın ötesine geçmiş tepkim yoktu captano'ya karşı, fakat ''terbiyesiz reis'' ifadesini gördükten sonra bütün sosyal paylaşım ağlarından ve msn'den silmiştim captano'yu. haliyle karalar bağlamamıştır kendisi de. ve geçtiğimiz günlerde kendisine cevaben yazdığım frank rijkaard yazısında da bizim şebekeden bahsederken, tıpkı captano'nun beni tanımlarken kullandığı şekilde ''ben reisleriyim, son sözü ben söylerim'' diyerek olayı karikatürize ettim ve her zaman ki gibi tuhaf bir şekilde kendisinin bana uygun gördüğü ve benim de esprisine kullandığım bu sözü captano tepkiye dönüştürüp ''bazıları gibi reis değiliz çok şükür, tayfamız yok'' karşılığını verdi. kendi yönelttiği eleştiriyi/suçlamayı, bir süre sonra unutup, benim fikrimmiş gibi alıp yine bana karşı kullanması enteresandı elbette. konuyu yine minos labirentinin sonsuz döngüsüne sokmayı başarmıştı. bu gibi olayları çokça tekrarladığı için kanıksamış ve gülüp geçmiştim.
görüldüğü üzere, enteresan bir fikir dünyası var captano'nun ve kendisini yazıp çizdikleriyle savunduğunu zannedenlerin. eski rijkaard yazılarını hatırlayan hatırlar. rijkaard'ı epey desteklerdi zat-ı şahane. öyle ki, karşıt fikirde olanlara ''çok bilmişler'' derdi, bu ululardan ulu yücelerden yüce abimiz. tıpkı bugün rijkaard kalmalıydı diyenlere ''münafıklar, aklıevveller'' dediği gibi. zaten bu noktada captano'nun temel sorunu başlıyor ve kendisiyle aynı fikri paylaşmayan herkes bir şekilde ağır sözlerinin hedefi olabiliyor. aynı şekilde karşılık verildiği zaman saldırganlaşıp sözlerini daha ağırlaştırıyor. tekrar cevap aldığında ise, mağdura sempati besleyen algıyı gıdıklamak için ''terbiyesizlik yaptılar'' diyebiliyor çok rahat bir şekilde. nasılsa sözlük'te yazıları okuyan yok, nasılsa captano'nun karşıt fikirde olanlar için neler söylediğini hatırlayan yok. onun bilincinde olduğundan veya tepki gelmeyeceğine emin olduğu için rahatlıkla bizlere istediği şekilde hakaret etme hakkını kendinde bulabiliyor. akabinde, muhafazakarlık teorisine uygun vaziyette kendi gibi düşünen bir grup yaratmak amacıyla hayali düşmanlar oluşturup, bu kişilerden ''rijkaard'ı galatasaray'dan daha çok seven türk düşmanları'' şeklinde bahsedebiliyor ve haliyle elimiz kolumuz bağlanıyordu. hiç alakamızın olmadığı, uzun zamandır fikir beyan etmediğimiz konular olsa bile, kafasındaki net düşman algısı bunu yapmasını gerektiriyor çünkü.
bu sözünü ettiğim olumlu rijkaard yazılarında, ''rijkaard bu kadroya bile pas yaptırabiliyor'' derken bariz şekilde ve haklı olarak rijkaard'ı övmüştü, ''bu kadroya bile'' sözünden kadronun esasında o kadar da iyi olmadığını, rijkaard'ın tüm bu sorunlara rağmen bu kadroya pas yaptırabildiğini anlıyoruz haliyle. ardından karşıt fikre geçip eskiden savunduklarını topyekün eleştirmeye başladığında ise sözü edilen ''bu kadro bile'' birden tarihin en iyi kadrolarından biri olup asıl eleştiri rijkaard'a yöneliyordu.
görüldüğü üzere 3.1 şiddetindeki hafif bir sarsıntıda bile yıkılabilecek olan captano'nun bu temelsiz fikirlerini ve çelişkileri göz önüne serdiğinizde, size uygun görülen ''nickname'' yine aynı oluyordu; terbiyesiz! devam edelim, örnekte de olduğu gibi capano takımın önüne gelene 3-5 attığı dönemde en rijkaard taraftarından bile daha ateşli şekilde savunuyor rijkaard'ı, ardından kötü sonuçlar gelmeye başladığında bu destek yerini ağır eleştirilere bırakıyor ve rijkaard'ın gitmesini gerektiğini düşünüyor. başarının olduğu yerde destek veren captano gibi bir örnek varken, bizim gibi düşünenler; ''skorlar önemli değil, sabırlı olmak lazım'' diye yazıp rijkaard'ı savunduğunda ''başarıya endeksli taraftar'' olabiliyor. her yönden ilginç öyle değil mi? sadece başarıyı sahiplenmek ''vefalı taraftarlık'' olurken, aynı kafa yapısına göre, başarısızlıkta dahi destek olmak, skorları önemsememek, ''başarıya endeksli taraftarlık'' oluyor. dediğim gibi, captano evreninde kavramlar karışık, çelişkili. bu kavramların karşılıkları evrensel doğrular ile uyumlu değil. ve bunlara rağmen bu fikirler eleştirilemez ve hatta eleştirilmesi teklif dahi edilemez. çünkü eleştirildiği vakit terbiyesiz olabiliyorsunuz. benim, fritz'in ve nkfvas'nin olduğu gibi. bir tek hazcı bu yaftadan kurtulabilmişti galiba. yeterince polemiğe girmediği için. veya captano hazcı'nın troll olduğunu farkedip ''buna günah bile yazılmaz, yarım akıllı bu'' dedi ve affetti hazcı'yı. affetti ve bizim saçma sapan fikirleri uykusuz, penguen gibi dergiler üslubuna benzetip ''aslında ben futbolu iyi biliyorum ama, yazamıyorum. bunlar bilmiyor ama çok komik yazıyor'' diyerek eleştirebildi. yani, onlar kadar güzel yazamıyorum, dur bari onların üslubunu kötüleyeyim demek oluyor bu. haliyle son entrylerde bu konuya dair dokundurmalar oldu. şaşırmamak lazım. veya fırsat buldukça ne kadar içi boş, ahmakça ama penguen dergisinden alıntılanmış gibi komik ve eğlenceli yazılar yazdığımız söylenince, aynı şekilde karşılık vermek için entry sonlarına ''penguen'den alıntıdır'' yazılmasının da kimseyi rahatsız etmemesi gerekiyor. bir nevi karşılık oluyor bu yapılan. yeri gelmişken söyleyeyim; bu ciddiyet işini de hiç anlamıyorum, sanki 3-5 kuralı olan futbolu galatasaray sözlük'te yazmıyoruz da, ankara'nın gri ve kasvetli havasına uyum sağlamış kalem müdürü soğukluğuyla memurlar.net'de yazıyoruz anasını satayım!
dediğim gibi kendi kafasında olayları kurgulayıp, herkese bu kurguyu yutturmaya çalışmaktan vazgeçmiyor. yine yakın zamanda tcoskun malum arena olayları üzerine çok uzun bir yazı yazıp twitter'da paylaşmıştı. yazıları uzun kısadan ziyade, iyi ve kötü olarak ayırdığım için hemen okumuş ve oylamıştım. tcoskun o sırada twitter'dan ''ulan amma uzun yazdım okundu mu acaba?'' dediğinde, okuyup oyladığımı söyledim. derken cnyvz gelip o kadar uzun entry'i para verseler okumayacağını ama emeğe saygı diyerek oyladığını söylediğinde, captano enteresan bir şekilde ''ulan demek kimse okumuyor benim yazdıklarımı da, sorduklarımıza da okumadan saçma sapan cevaplar veriyor'' gibi bir fikir yürüttü. cnyvz ve tcoskun twitter da ekli olduğu için captano'nun ismi tweet'te geçince görüp bakmış ve konuya şahit olmuştum. ertesi gün captano yazdığı rijkaard entrysinde şuna benzer şeyler söylemişti; ''bu cevap verenlere bakmayın siz, esasında hiçbirinin yazılanları okuduğu yok. sadece hazır cevaplar veriyorlar'' cümleler birebir böyle olmayabilir, şimdi tek tek entrylere bakmaya da üşendim ama okuyanlar hatırlar muhakkak. hiç sevmiyorum bu ayrışmaları ama sözlük yazarlarını rijkaard'ın kalmasını isteyenler ve gitmesini isteyenler olarak ikiye ayırırsak, cnyvz kesinlikle rijkaard'ın gitmesi gerektiğini düşünen ve captano'ya bırakın cevap vermeyi, paralel fikirlerde olan bir yazardır. onun söylediği ''bu kadar uzun entry okumam'' sözünü captano alıp enteresan bir şekilde rijkaard hakkında cevap veren benim, fritz fassbender'in ve nkfvas'nin üzerine oturttu. fikir olarak hiç alakamız olmayan bir yazarın söylediği sözün üzerimize suç olarak atılması enteresandı elbette. gerçekten enteresan bir dünyada yaşıyor. mesela hiç alakanızın olmadığı bir zirve ortamında durup duruken sizden bahsedip ''terbiyesizler! sokakta görürsem hepsini dövücem'' diyebiliyor miyagi san ustamız. ve siz buna kalkıp dalga geçmek amacıyla organize işler filminden alıntı bir replikle ''yaşlı olunca dövemiyorsun da değil mi?'' dediğinizde terbiyesiz olarak adlandırılıyorsunuz. veya organize işler ismine atıf yapılarak eleştirilerin dozajı arttırılabildiği gibi, mağdura da yatılabiliyor. captano ne yazık ki bu dediğimi yapmıştı.
maalesef captano'nun sıklıkla yaptığı bir eylem bu, kişileri kategorilendirmek ve anlamadan, alakasız laflar sokmak ve çoğu zaman mağdura yatmak. bazı entrylerde kullandığım bir söz var, ''faşizm konuşma yasağı değil söyleme mecburiyetidir'' buradaki faşizm vurgusu nazi almanyası veya ''hitler'' vurgusu gibi anlaşılmasın. zaten o amaçla kullanmadığım gibi, o şekilde kullanmayı aklımın ucundan bile geçirmedim. bu sadece var olan bir durumu abartarak örneklemek oluyor. bir nevi karikatürize etmek. misal, sözünde durmayan bir politikacıyı ''dansöz'' olarak resmetmek, var olan örneği çokça abartarak göze sokabilmek gibi. geçtiğimiz günlerde hagi hakkında blogda yazdığım bir yazıda da bu kalıbı kullanarak gelmesi muhtemel ''hagi düşmanı'' eleştirisini önlemek için girişi uzun tutmuş ve bu girişi uzun tutma işini de bu sözle anlatmaya çalışmıştım. ''faşizm'' vurgusunun ne amaçla kullanıldığını anlamak için alim olmaya gerek yok haliyle. ve captano bu yazıdan kısa bir süre sonra twitter'da yine tuhaf bir şekilde ''bu faşist sözü de amma kullanılır oldu. klavye erkekliği işte'' diyerek bir kez daha kavramların ne anlama geldiğini ve ne amaçlar kullanıldığını ayırt edemediğini; dosta, düşmana, bütün dış temsilciliklere ve yavru vatan kıbrıs'a göstermiş oluyordu*. bu olayı bana anlatıp captano'ya ''klavye erkeği sözü de çok kullanılır oldu'' diyen kişiyi sanırım kendisi tahmin edebilmiştir.
şimdi kavramların ne anlam ifade ettiğini bilmiyor dedim de, şöyle bir örnekle açıklayayım. cevad prekazi hakkında yazdığı bir yazıda şöyle bir ifadesi var; ''...bu olay sırasında çok küfür ettim celalettin’e, bir polis, eskişehirli olma ihtimali yüksek (nereden anladığımı sormayın, sonra ırkçı falan diyorlar, hiç uğraşamam)''
bu örnekten şöyle bir çıkarım yapmak mümkün, eskişehirli olduğu düşünülen polis, muhtemelen tatar. tatarların yüz şekli yuvarlar olur. hafif çekik ve yuvarlak gözler ve beyaz ten. tatarlar ankara ve özellikle eskişehir'de yoğun olarak yaşarlar malum. şimdi bu polisin simasına bakıp nereli olduğunu tahmin etmek nefis bir gözlem yeteneğine işarettir. ırkçılıkla uzaktan yakından ilgisi yok. ama diyelim ki bu ifade şöyle olsaydı; ''bu beni dışarı atan polis eskişehirliydi. ve eskişehirlilerin hepsi böyle adidir'' vs. bir ırkı topyekün kötülendiği ve yerin dibine batırdığı için, bu yapılan ırkçılık olurdu. şu anlamadığı faşizme de aynı örnekten yola çıkarak açıklama getireyim, ırk veya ideoloji üzerinde sert görüşlere sahip olan biri, bütün olanakları ve gücü eline alıp, kendi gibi düşünmeyen veya aynı ırktan olmadığı herkesi sistematik şekilde susturmaya ve hatta yok etmeye çalışırsa, işte onun adı faşizm oluyor. bu da demek oluyor ki insan bilmediği kavramlar üzerinden ahkam kesmemeli. merak ediyoruz haliyle, her önüne gelene beyinsiz, gerizekalı, aptal veya takoz diyen biri, en basit iki üç kavramı bile bilmezse ve bilmediği halde kullanırsa ne olur? ben söyleyeyim en fazla bilmemiş olur. illa ki önüne bir sıfat getirmenin lüzumu yok.
mesela ben basketbolun ''b''sini bilmem, birisi steps'i anlat dese kaşını gözünü yarmadan anlatmayı başaramam. haliyle komik duruma düşerim ve bunun açıklaması da, ''ya biliyorum ama yazamadım'' olmaz. düpedüz bilmiyorum olur. diyeceğim o ki, insan bilmediği kavramlar üzerinden atıp tutmamalı.
kategorilendirmeye verilecek örnekler bitmiyor; rijkaard'ı savunan biri herhangi bir konu hakkında entry yazıp taraftarın ettiği küfürü eleştiriyor mesela. ve bir süre sonra captano yine enteresan bir şekilde tek yazarın fikri üzerinden bütün ''rijkaard kalsın'' diyenlerin profilini oluşturup ''bunlar zaten hep böyle. canlarım benim'' gibi bir tepki verip kategorilendirme işine devam edebiliyor. sanki rijkaard kalsın diyen herkes küfürden tiksinen sözde elit taraftarmış gibi. hayır mınakoyim, küfüre karşı olmadığım gibi gayet küfür eden biriyimdir. bu nasıl bir kategorilendirme? bu nasıl tek kişiyi eleştirirken ''zaten bunların hepsi böyle'' algısı oluşturma gayreti anlamış değilim. haliyle karşınızda alakasız konularda bile her yazısında gönderme yapıp laf sokan biri olunca aylar sonra dayanamayıp aynı üslupla laf sokmaya başlıyorsunuz. bunda şaşılacak bir şey yok.
örnek onlarca ama hepsi aklıma gelmiyor. geldiği kadarını yazabiliyorum ancak, blogda yazdığım ''bu tablonun sorumlusu tepki vermeyen taraftardır'' sözünden sonra captano yazdığı çok alakasız bir entry'nin içerisinde ''bazı sivrizekalılar da suçu taraftara atmış'' diyebiliyor mesela. veya yine bizim yazdıklarımıza referanslarla dolu yazıların arasında ''münafıklar, aklıevveller -ki gerizekalı demektir- akılsızlar, takozlar'' gibi ifadeler kullanabiliyor. insan merak ediyor haliyle, bugünün ahlak bekçisi arkadaşlar bu gibi sıfatlara ve hakaretlere neden o zaman çıkıp cevap vermedi? neden captano başlığına gidip ''gözünü kin bürümüş ve bol bol saçmalıyor'' diyemedi. geçtiğimiz günlerde aylar süren hakaretlere sonunda cevap verdiğimizde, olumlu olduğu kadar, olumsuz tepki de gelmişti. hatta linç ettiğimizi bile düşünenler olmuştu. bu tepkiler şöyleydi genelde; ''çok uzattınız, ayıp ettiniz'' bu noktada uzatanın kim olduğunu anlamıyorum, aylar boyunca hakaret eden mi, yoksa aylar boyunca sineye çekenler mi? herkese aynı şeyi söylemiştim, bize hemen her yazıda, atılan tweette hakaret edilirken, yazdıklarımızdan çok daha ağır ifadeler kullanılırken neredeydiniz? her önüne gelene söylediği, ''şunları yakaladığım yerde dövücem'' sözüne neden tepki göstermeyip, nkfvas'nin ''yaşlı olunca dövemiyorsun da değil mi?'' bkz'ına taktınız? her yazdığımız refere edilip aşağılanırken neden ses çıkartmadınız, aynı tepkiyi captano'ya da göstermediniz sevgili ahlak zabıtaları?
ve ardından, bize onlarca aşağılama ve hakaretle dolu olan yazıları yolladığımda hep aynı tepki ile karşılaştım; okumamıştık. işte bu noktada yine mantık kuralları ihlal ediliyor. her haftanın en beğenilenlerinde captano entrysi var. gözüm yok, daha çok yazsın daha çok girsin o listeye. kimse okumuyor madem, kimse bize söylenen sözleri görmüyor, kim oyluyor bu entryleri arkadaş? kim captano başlığına gidip -haklı olarak- entrylerini refere edip ''çok iyi yazmış abimiz'' diyor? yok biz captano'nun ağır sözlerini görmezden geliriz ama sizin sözlerinize tepki gösteririz diyorsanız eğer, kusura bakmayın ama ''zirveler ve şakşak'' kategorisine giriyorsunuz. hiç zorunuza gitmesin.
diyeceğim o ki; ben sıkıldım artık bu tartışmalardan. bu kadar çok insanın ve dolayısıyla fikrin olduğu ortamda, tartışmalar, eleştiriler, yerine göre hakaretler ve hatta dedikodular olabilir. ama aylarca sonu gelmez bir kinle sürekli bel altı vurmaya devam edilmez. bitmesi gerektiği yerde biter. geçtiğimiz günlerde captano da yazdığı yazıda bu tartışmadan sıkıldığını söylemişti. gerçi kısa bir süre sonra yine yazılarının arasında laflar sokmuştu -ferguson örneği gibi- ama olsun o da sıkılmıştır herhalde, yalan söyleyecek hali yok ya? o yüzden bitsin. anlaşılmaz bir kin ve öfkeyle aylarca aynı konuları, her geçen gün seviyesini düşüren bir tartışma döngüsüne sokup olmadığımız mecralarda laf sokmaya, gönderme yapmaya gerek yok, sıkıldım gerçekten. eminim; ''ben yıllarca top oynadım, tribüne gittim. bu yeni nesille aynı fikirde olmayı kabul edemem'' diye düşünüp her geçen gün belki kendinin bile inanmadığı karşıt fikirleri savunmak onu da yormuştur. bence de bitmeli, gereği yok çünkü. ulan madem bitsin diyorsun ne demeye uzun uzun sözlüğü hiç alakadar etmeyen bu konuyu yazdın diyenler olabilir, amacım şuydu; en azından tartışılan konular burada dursun ve birileri birilerini savunmadan önce tartışmanın ne olduğunu bilsin. sadece ''o bizim abimiz'' mantığından yola çıkarak tartışmanın ortasına elde tuzla dalmak, hatta tuz da yetmez deyip; mısır çarşısından 7 çeşit baharat alıp koşa koşa gelmek anlamsız oluyor. bu sayede, bilip bilmeden sadece savunmak için yazılan yazılar da çok komik olabiliyor. tıpkı uykusuz ve penguen alıntıları gibi.
not: yazdıklarının tamamını okudum ve sen haksızsın ibne! diyenler olabilir pek tabii. olsun, hiç değilse ne olduğunu bilmeden yorum yapmamış olurlar. şakşakçı sınıfına da girmezler haliyle.