819
çok sevdiğim kulübüm takımım. ama içindeki politik hizipler, güç odakları ,verilen yanlış kararlar ile sıksık taraftarını çileden çıkartan kulüp. bu yazı biraz da benim galatasaraylılığımla hesaplaşmamdır. aslında verdiğim kararların genelde arkasında dururum, keşkelerim çok yoktur. çünkü o koşullar altında verilebilecek en uygun seçimi yaptığıma inanırım. bu biraz da ego meselesi.
bu sabah erkek basketbol şubesinin başına oktay mahmudi'nin geldiğini ilk duyduğumda 8 sene öncesine döndüm tam olarak.2002 yılında bu vakitlerde galatasaray'ın tam 6 oyuncusunun ( artı galatasaray kökenli emre okan hakan şükür ümit davala ve tugay ve fatih akyel ) oluşturduğu milli takım sonunda tarih yazacağı dünya kupasına hazırlanıyordu.
galatasaray şampiyon olup 3 yıldızı almıştı, yıllardır ismi yükselen adı umutla eşdeğer olan özhan canaydın mart ayındaki seçimi kazanmış ve sezon sonunda fatih terim'in geleceğini vaat etmişti.
ben dahil bütün taraftarlar 2 yıllık ayrılığın sonunda "imparator" un geri gelmesinden dolayı çok mutluydu, lucescu sıkıcı defansif top oynatıyordu, en basitinden içimiz rahat etmiyordu, avrupa'nın tepesine çıkartan o muhteşem baskılı futbol yerine sakin, saha parselasyonuna yönelen mourinho vari bir futbol vardı ve bizim hiç ama hiç hoşumuza gitmiyordu.
böyle bir atmosferde fatih terim tekrar gelmişti ve bunun sonucunu hepimiz biliyoruz. kalli'nin gelişine kadar süren fetret devri , gerets'in efsanevi şampiyonluğu bile sadece o fetret devri sırasında bize nefes aldıran bir seneydi ve o sene için hepimiz geretse minnetarız.
şu anda görüyorum ki galatasaray da başarı, başarısızlıktan daha büyük bir çöküş nedeni. başarısızlıkta,sıkıntıda, parasızlıkta nasıl kenetlenip odaklanabiliyorsak, nispeten daha rahat daha profesyonel ve ortalamaya daha yakın koşullarda vasat performans gösteriyoruz ya da direkt batırıyoruz.
hagi dönemine bakmak istiyorum. galatasaray taraftarının metin oktayla beraber tarihin tepe noktasına koyduğu adamdır hagi. elinin altındaki vasat ötesi kadroyla son haftaya kadar şampiyonluk yarışında kalan aynı zamanda çoğumuzun gördüğü en büyük fenerbahçe galibiyetine ve son gördüğümüz türkiye kupasına tanık olmamızı sağlayan adamdır hagi. yönetim, iktidar güç ve şöhret uğruna paralı askerlerine hagi yi yuhalatmıştır. tribünleri kendi eliyle bölüp, cehennem olan ali sami yen'i çocuk bahçesine çevirmiştir. fenerbahçe kalecisi mahlukatın götüyle topu kontrol etmesine kadar gelen bir süreçtir bu.
cem akdağ bu sene kulübün en başarılı, en izlenesi, en peşine düşülesi takımını yaratmıştır. galatasaray taraftarının erkek basket takımını bu sene desteklemesinin nedeni iki ana faktörde toparlanabilir. ikisi de birbirini besleyen ama aynı zamanda bu kulübü besleyen damarlardır.
1)cemal nalga skandalı ve puanların silinmesi
2) ardında cem akdağ'ın takımın başına gelmesi, takımın kenetlenmesi ve tıpkı 2005in 2006nın phoenix i gibi run and gun oynayan inanılmaz zevk veren bir basketbol izlettirmesi
10 yıldır galatasaray'ın hangi şubesinde başarı varsa ertesi sene o şubenin taşları yerinden oynar. çünkü başarıyı kimse paylaşmaz. yeniden yapılanılır sürekli hedefler kadrolar hocalar değişir.
lucescu,hagi,gerets 2008 şampiyonluğu 2009 daki bayan basket avrupa şampiyonluğu 2010 basket takımının harika direnişi. bütün bu başarılar, yönetim ve lise arasındaki iktidar mücadelesine rağmen gerçekleşen olgulardır. her başarıdan sonra, bir hizip, o başarıyı kendi adına sahiplenmek için kadroları dağıtıp takımları bölmüştür.
lucescu cansun'un adamıydı. hagi ergun gürsoy'un adamıydı. gerets, bülent tulun'un adamıydı. adnan sezgin ve kalli polat'ın adamıydı. skibbe sezgin'in adamıydı.
bütün bu değerli hocalar birilerinin adamları olarak görüldüğü için camianın diğer güç odakları tarafından mütamediyen yıpratıldılar.
yönetimlerin kulübü kaptırmamak adına, üzümü yemeyi değil bağcıyı dövmeyi amaç edindiği bir kulüptür galatasaray.
oktay mahmudi yi çok severim. türkiye'nin yetişdirdiği en düzgün adamlardan biridir ve basketbol koçluğu avrupa seviyesindedir. ama ben bugün lucescu'nun gidişine sevindiğimi hatırladığım için pişmanım.
cem akdağ yerine phil jackson bile gelse gitmemeliydi. takımın camianın ruhunu kavramış bir evren büker asla gitmemeliydi.
tüzük tartışmasında hala, renklere gönül vermiş olanlara mali ve idari sınırlar koyup, liseden mezun fenerbahçelilerin denetimsiz kulübe üye olmaları konuşuluyor.
bu ayrımcılık, o kadar içimize renklerimize işlemiş ki, öğrencilere gs bonus kartı çıkartma hakkı verilmemesine rağmen, taraftarın büyük kısmını oluşturan öğrencilerin gs bonus almadan kombine almalarını zorlaştırıyoruz.
avrupa'daki en yüksek kombine fiyatları bu ülkede dostlar. ve galatasaray spor kulübü taksit imkanı vermiyor o öğrencilere. neden çünkü gs bonusları yok? e gs bonus almak istesek bile vermiyorsunuz ki bu nasıl iştir lan?
rijkaard.frank kulübe geldiğinde ismi o kadar büyüktü ki kimsenin adamı değildi. o yüzden kimse kolay kolay eleştiremedi kıvırcıkı. herkes geçen sene bu vakitler sabır yeminleri ediyordu.
şu güne geldiğimizde ( bunda frank'ın kötü olan ilk sene performansının da yardımı var) rijkaard polat'ın adamı, ve camianın muhalefeti polatın adamı rijkaard'a direkt saldırıyor.
eğer adnan öztürk başa geçseydi tıpkı lucescu'nun kovulması gibi rijkaard'ı kovardı ve kulübün muhtelif yerlerine kendi hizbinden insanları koyardı.
öyle garip bir yeriz ki, başarısızlıklarda imkansızlıklarda birleşip tek yumruk haline gelirken, ideal koşullarda (1 atm basınç, 0 derece santigrat ) dağılıyoruz, kopuyoruz, başarının olması gereken sakin koşulları taşıyamıyoruz.
eğer bir gün hasbelkader galatasaray yönetimine girersem ( ki hayat gayelerimden birisidir) sporcuların paralarını hep geç ödeyeceğim, hep en son günün en son saatinde alacaklar ki paralarını, sıkıntı yaşasınlar. çünkü yerlisi yabancısı baskı hissetmeden, kelle koltuğa girmeden ortaya bir karakter koymuyorlar.
taraftarlarımızın ve sözlüğümüzün sıkça çağırdığı o galatasaray ruhu da budur zaten. götleri sıkışınca efsane performanslar göstermektir. kimse elano'nun bütün sene istikrarlı bir performans çizdiğini görmez ama herkes ne kadar vasat oynadığını görür. coşmadığını ve coşturmadığını görür.
galatasaray akbabaların,siyasetçilerin, liseli sınıf arkadaşlarının emekliliklerinde monopoly, risk oynadıkları bir oyun tahtasıdır. sen ben biz, renklere aşığız, karakterlere,tarihe aşığız ama dostlar bilin ki onlar adada rakı içmeye, locada puro içmeye, ve adlarının hergün gazetelerde çıkmasına aşıklar.
galatasaray insanlara, türkiye'ye ait olmadığı sürece de cem akdağ larımız gider, oktay mahmudi gibi efes pilsen kökenli, bu ülkenin en profesyonel spor yönetimine sahip yapısında başarılı olmuş, ve bizim kaotik camianın içinde iki adım atana kadar kaybolacak adamlar gelir.
tıpkı skibbe gibi,
tıpkı rijkaard gibi
bu sabah erkek basketbol şubesinin başına oktay mahmudi'nin geldiğini ilk duyduğumda 8 sene öncesine döndüm tam olarak.2002 yılında bu vakitlerde galatasaray'ın tam 6 oyuncusunun ( artı galatasaray kökenli emre okan hakan şükür ümit davala ve tugay ve fatih akyel ) oluşturduğu milli takım sonunda tarih yazacağı dünya kupasına hazırlanıyordu.
galatasaray şampiyon olup 3 yıldızı almıştı, yıllardır ismi yükselen adı umutla eşdeğer olan özhan canaydın mart ayındaki seçimi kazanmış ve sezon sonunda fatih terim'in geleceğini vaat etmişti.
ben dahil bütün taraftarlar 2 yıllık ayrılığın sonunda "imparator" un geri gelmesinden dolayı çok mutluydu, lucescu sıkıcı defansif top oynatıyordu, en basitinden içimiz rahat etmiyordu, avrupa'nın tepesine çıkartan o muhteşem baskılı futbol yerine sakin, saha parselasyonuna yönelen mourinho vari bir futbol vardı ve bizim hiç ama hiç hoşumuza gitmiyordu.
böyle bir atmosferde fatih terim tekrar gelmişti ve bunun sonucunu hepimiz biliyoruz. kalli'nin gelişine kadar süren fetret devri , gerets'in efsanevi şampiyonluğu bile sadece o fetret devri sırasında bize nefes aldıran bir seneydi ve o sene için hepimiz geretse minnetarız.
şu anda görüyorum ki galatasaray da başarı, başarısızlıktan daha büyük bir çöküş nedeni. başarısızlıkta,sıkıntıda, parasızlıkta nasıl kenetlenip odaklanabiliyorsak, nispeten daha rahat daha profesyonel ve ortalamaya daha yakın koşullarda vasat performans gösteriyoruz ya da direkt batırıyoruz.
hagi dönemine bakmak istiyorum. galatasaray taraftarının metin oktayla beraber tarihin tepe noktasına koyduğu adamdır hagi. elinin altındaki vasat ötesi kadroyla son haftaya kadar şampiyonluk yarışında kalan aynı zamanda çoğumuzun gördüğü en büyük fenerbahçe galibiyetine ve son gördüğümüz türkiye kupasına tanık olmamızı sağlayan adamdır hagi. yönetim, iktidar güç ve şöhret uğruna paralı askerlerine hagi yi yuhalatmıştır. tribünleri kendi eliyle bölüp, cehennem olan ali sami yen'i çocuk bahçesine çevirmiştir. fenerbahçe kalecisi mahlukatın götüyle topu kontrol etmesine kadar gelen bir süreçtir bu.
cem akdağ bu sene kulübün en başarılı, en izlenesi, en peşine düşülesi takımını yaratmıştır. galatasaray taraftarının erkek basket takımını bu sene desteklemesinin nedeni iki ana faktörde toparlanabilir. ikisi de birbirini besleyen ama aynı zamanda bu kulübü besleyen damarlardır.
1)cemal nalga skandalı ve puanların silinmesi
2) ardında cem akdağ'ın takımın başına gelmesi, takımın kenetlenmesi ve tıpkı 2005in 2006nın phoenix i gibi run and gun oynayan inanılmaz zevk veren bir basketbol izlettirmesi
10 yıldır galatasaray'ın hangi şubesinde başarı varsa ertesi sene o şubenin taşları yerinden oynar. çünkü başarıyı kimse paylaşmaz. yeniden yapılanılır sürekli hedefler kadrolar hocalar değişir.
lucescu,hagi,gerets 2008 şampiyonluğu 2009 daki bayan basket avrupa şampiyonluğu 2010 basket takımının harika direnişi. bütün bu başarılar, yönetim ve lise arasındaki iktidar mücadelesine rağmen gerçekleşen olgulardır. her başarıdan sonra, bir hizip, o başarıyı kendi adına sahiplenmek için kadroları dağıtıp takımları bölmüştür.
lucescu cansun'un adamıydı. hagi ergun gürsoy'un adamıydı. gerets, bülent tulun'un adamıydı. adnan sezgin ve kalli polat'ın adamıydı. skibbe sezgin'in adamıydı.
bütün bu değerli hocalar birilerinin adamları olarak görüldüğü için camianın diğer güç odakları tarafından mütamediyen yıpratıldılar.
yönetimlerin kulübü kaptırmamak adına, üzümü yemeyi değil bağcıyı dövmeyi amaç edindiği bir kulüptür galatasaray.
oktay mahmudi yi çok severim. türkiye'nin yetişdirdiği en düzgün adamlardan biridir ve basketbol koçluğu avrupa seviyesindedir. ama ben bugün lucescu'nun gidişine sevindiğimi hatırladığım için pişmanım.
cem akdağ yerine phil jackson bile gelse gitmemeliydi. takımın camianın ruhunu kavramış bir evren büker asla gitmemeliydi.
tüzük tartışmasında hala, renklere gönül vermiş olanlara mali ve idari sınırlar koyup, liseden mezun fenerbahçelilerin denetimsiz kulübe üye olmaları konuşuluyor.
bu ayrımcılık, o kadar içimize renklerimize işlemiş ki, öğrencilere gs bonus kartı çıkartma hakkı verilmemesine rağmen, taraftarın büyük kısmını oluşturan öğrencilerin gs bonus almadan kombine almalarını zorlaştırıyoruz.
avrupa'daki en yüksek kombine fiyatları bu ülkede dostlar. ve galatasaray spor kulübü taksit imkanı vermiyor o öğrencilere. neden çünkü gs bonusları yok? e gs bonus almak istesek bile vermiyorsunuz ki bu nasıl iştir lan?
rijkaard.frank kulübe geldiğinde ismi o kadar büyüktü ki kimsenin adamı değildi. o yüzden kimse kolay kolay eleştiremedi kıvırcıkı. herkes geçen sene bu vakitler sabır yeminleri ediyordu.
şu güne geldiğimizde ( bunda frank'ın kötü olan ilk sene performansının da yardımı var) rijkaard polat'ın adamı, ve camianın muhalefeti polatın adamı rijkaard'a direkt saldırıyor.
eğer adnan öztürk başa geçseydi tıpkı lucescu'nun kovulması gibi rijkaard'ı kovardı ve kulübün muhtelif yerlerine kendi hizbinden insanları koyardı.
öyle garip bir yeriz ki, başarısızlıklarda imkansızlıklarda birleşip tek yumruk haline gelirken, ideal koşullarda (1 atm basınç, 0 derece santigrat ) dağılıyoruz, kopuyoruz, başarının olması gereken sakin koşulları taşıyamıyoruz.
eğer bir gün hasbelkader galatasaray yönetimine girersem ( ki hayat gayelerimden birisidir) sporcuların paralarını hep geç ödeyeceğim, hep en son günün en son saatinde alacaklar ki paralarını, sıkıntı yaşasınlar. çünkü yerlisi yabancısı baskı hissetmeden, kelle koltuğa girmeden ortaya bir karakter koymuyorlar.
taraftarlarımızın ve sözlüğümüzün sıkça çağırdığı o galatasaray ruhu da budur zaten. götleri sıkışınca efsane performanslar göstermektir. kimse elano'nun bütün sene istikrarlı bir performans çizdiğini görmez ama herkes ne kadar vasat oynadığını görür. coşmadığını ve coşturmadığını görür.
galatasaray akbabaların,siyasetçilerin, liseli sınıf arkadaşlarının emekliliklerinde monopoly, risk oynadıkları bir oyun tahtasıdır. sen ben biz, renklere aşığız, karakterlere,tarihe aşığız ama dostlar bilin ki onlar adada rakı içmeye, locada puro içmeye, ve adlarının hergün gazetelerde çıkmasına aşıklar.
galatasaray insanlara, türkiye'ye ait olmadığı sürece de cem akdağ larımız gider, oktay mahmudi gibi efes pilsen kökenli, bu ülkenin en profesyonel spor yönetimine sahip yapısında başarılı olmuş, ve bizim kaotik camianın içinde iki adım atana kadar kaybolacak adamlar gelir.
tıpkı skibbe gibi,
tıpkı rijkaard gibi