29
ancak messi xavi iniesta üçlüsü gibi çok uzun yıllar bir arada olabilmiş özel oyuncularla bir anlam ifade edebileceği pek çok başarısız denemeyle ispatlanmış olan futbol ekolü. euro 2004'te yunanistan'ın aldığı dumur şampiyonluk sonrası o takımın taktiğinden(!) esintiler taşıyan sıkıcı anlayışların trend olduğu dünya futboluna güneş gibi doğmuştu zamanında. her ne kadar sonsuz bir paslaşma gibi görünüp bu yönüyle eleştirilse de aslında bir yandan da gruplar halinde ilerleyerek rakip takımın dizilişini bozmaya dayalı bir sistemdi.
bu gruplar halinde yayılıp rakibin dizilişini dağıtma işini futbolun geleneksel hareket tarzına daha yatkın bir şekilde yapan piston futbolu ve 2004 öncesi dönemde temelleri atılıp futbolcuların atletik kapasitesinin yıllar içindeki artışına paralel olarak canavar gibi geri dönen gegenpressing tiki taka'nın panzehiri olarak ortaya çıktı. zaten o efsane üçlünün dağılması sonrası, gerek barcelona gerek başka takımlarda çok kaliteli oyuncu gruplarıyla denense de o dominasyonu sağlayamadı.
dünya futboluna mirası ise dünyadaki pek çok teknik adam ve takımın yarım yamalak taklit etmeye çalışıp sonunda pas oyunu denen, pek de amacı olmayan bir şeye saplanıp kalması oldu. altyapılarda tiki taka izleyerek yetiştirilen oyuncular bugün kariyerinin sonlarına gelmiş durumda. pek çok kişinin görüşüne göre tiki taka'nın sahneden inmeye başladığı, barcelona'nın bayern münih'e madara olduğu 2013'ün üzerinden bile 8 yıl geçti.
3-4 jenerasyondur altyapı futbolcuları pas kanalı, görüş açısı, alan praselizasyonu gibi konuların gölgesinde; futbolun basit olan doğasından uzakta yetişiyor. sağa sola bakıp pas vereceği futbolcuyla arasında boşluk bulursa 20 metre ilerisine pas verebilmek bir futbolcunun kademe atlaması için yeterli sayılır oldu. çalım atıp dripling yapabilen, bir arkadaşının koşu yoluna kör noktaya pas deneyen futbolcuların kabul görememesi gibi örnekler de yaşanmaya başladı. en yakın örnek olarak arda turan bile barcelona döneminde katkı verse de bu sebepten dolayı sorunlar yaşadı ve ikinci plana atıldı.
bunu galatasaray ve dahil olduğumuz türkiye ligi için özelleştirirsek lig ikiye bölünmüş durumda. bizim gibi şartsız koşulsuz topu ayağında tutup pas yapan takımlar ve topu rakibe bırakan takımlar. topu rakibe bırakan takımlar da otobüsü park edip 1-2 hızlı oyuncusuyla kontra kovalayanlar ya da iki blok halinde hareket edip rakip takımın kendi arasındaki bağlantısını keserek hücum etmeye çalışanlar şeklinde ikiye ayrılmış durumda.
topu bırakan takımlarsa genel olarak sahanın birinci bölge diye tabir edilen bölümünde 5-8 arası oyuncuyla yer alıyorlar. otobüs çeken takımlar genelde 4-4-2'deki 4+4'ü, 3-5-2'deki 3+5'i, 5-3-2'deki 5+3'ü o bölüme sıkıştırıyorlar. iki blok halinde giden takımlarda ise defans oyuncularına ek olarak box-to-box mantığını birinci bölge ortalarından ikinci-üçüncü bölge sınırına kadarlık bir menzilde oynayabilen geçiş oyuncuları da yer alıyor. bu tarz takımların öndeki ikinci bloğu genelde eski tip hücuma yatkın oyuncular var. çalım atan, koşu yolunda kör noktaya pas deneyen, sağa/sola çekip vuran, verkaça giren... bu oyuncuların türkiye ligine "düşmesini" sağlayansa defansif katkılarının düşüklüğü ve sadece 25-30 metrelik bir bölümde etkin rol oynayabilmeleri.
pas oyunu oynayan takımların ki buna biz de dahiliz, oyuncu grubundaki nitelik skalası ise görece düşük oluyor. 20 metre menzile kadar açıklığı görüp pas vermek, pas almak, biraz hareketlenip "pas kanalı"na çıkmak yetenekten ziyade mekanikle alakalı konular. bu pas oyunu içinde alan daralsa bile pas repertuarının genişliğinden dolayı daha kolay problem çözebilen oyuncular zaten türkiye ligi'ne gelmiyor. nadiren gelebilen oyuncular da etrafındakilere derdini anlatana kadar ya kiralık sözleşmesi bitiyor ya da transfer oluyor. genel sirkülasyonda ise "yetenek" tavanı çok yüksek olmayan oyuncular dolaşıyor.
günün sonunda ne oluyor. kendi birinci bölgesinde 5 ile 8 arası oyuncu ile bekleyen takımlar karşısında umutsuzca pas yapıp rakibin düzenini bozmaya çalışan bir takım profili ortaya çıkıyor. bir çalım atıp şut çekmeyi, uzaktan şöylesine bir kaleyi yoklamayı ya da %51 ihtimalli pas atmayı kimse denemiyor. bu o kadar kanıksanmış bir durum ki "topu rakibe bırakan" takımlar çoğu zaman ikinci bölgede bile standart bir top takibi dışında ekstra önlem almıyor. üstelik bu pas oyununu oynayabilmek için bloklar halinde ilerlemek gerekti olduğu için kaptırılan bir topun ilerde bekleyen hızlı oyuncuya ya da takımın ikinci yarısına hızlıca ulaşma ihtimali, top kaybı yapmayı iyice riskli bir hale getiriyor. oyuncular da kendinden istenen asli görev topa sahip olmak olduğu için konfor alanını fazla bozmadan mıymıy paslarla bir anlık konsantrasyon kaybı kovalamaya devam ediyor..
tiki taka'nın 10 küsur yıl önce "adamlar boş kaleyi görene kadar şut vurmuyor"dan başlayan yolculuğunun bugün geldiği nokta bu. üst düzey futbolda kendisini durduran anlayışlara karşı yeni bir antitez üretip tekrar şahlanır mı bilinmez ama, bizim gibi dünya trendlerini geriden yakalamaya çalışan ülkelerde ne yazık ki böyle tatsız manzaralara sebep olmaktadır...
bu gruplar halinde yayılıp rakibin dizilişini dağıtma işini futbolun geleneksel hareket tarzına daha yatkın bir şekilde yapan piston futbolu ve 2004 öncesi dönemde temelleri atılıp futbolcuların atletik kapasitesinin yıllar içindeki artışına paralel olarak canavar gibi geri dönen gegenpressing tiki taka'nın panzehiri olarak ortaya çıktı. zaten o efsane üçlünün dağılması sonrası, gerek barcelona gerek başka takımlarda çok kaliteli oyuncu gruplarıyla denense de o dominasyonu sağlayamadı.
dünya futboluna mirası ise dünyadaki pek çok teknik adam ve takımın yarım yamalak taklit etmeye çalışıp sonunda pas oyunu denen, pek de amacı olmayan bir şeye saplanıp kalması oldu. altyapılarda tiki taka izleyerek yetiştirilen oyuncular bugün kariyerinin sonlarına gelmiş durumda. pek çok kişinin görüşüne göre tiki taka'nın sahneden inmeye başladığı, barcelona'nın bayern münih'e madara olduğu 2013'ün üzerinden bile 8 yıl geçti.
3-4 jenerasyondur altyapı futbolcuları pas kanalı, görüş açısı, alan praselizasyonu gibi konuların gölgesinde; futbolun basit olan doğasından uzakta yetişiyor. sağa sola bakıp pas vereceği futbolcuyla arasında boşluk bulursa 20 metre ilerisine pas verebilmek bir futbolcunun kademe atlaması için yeterli sayılır oldu. çalım atıp dripling yapabilen, bir arkadaşının koşu yoluna kör noktaya pas deneyen futbolcuların kabul görememesi gibi örnekler de yaşanmaya başladı. en yakın örnek olarak arda turan bile barcelona döneminde katkı verse de bu sebepten dolayı sorunlar yaşadı ve ikinci plana atıldı.
bunu galatasaray ve dahil olduğumuz türkiye ligi için özelleştirirsek lig ikiye bölünmüş durumda. bizim gibi şartsız koşulsuz topu ayağında tutup pas yapan takımlar ve topu rakibe bırakan takımlar. topu rakibe bırakan takımlar da otobüsü park edip 1-2 hızlı oyuncusuyla kontra kovalayanlar ya da iki blok halinde hareket edip rakip takımın kendi arasındaki bağlantısını keserek hücum etmeye çalışanlar şeklinde ikiye ayrılmış durumda.
topu bırakan takımlarsa genel olarak sahanın birinci bölge diye tabir edilen bölümünde 5-8 arası oyuncuyla yer alıyorlar. otobüs çeken takımlar genelde 4-4-2'deki 4+4'ü, 3-5-2'deki 3+5'i, 5-3-2'deki 5+3'ü o bölüme sıkıştırıyorlar. iki blok halinde giden takımlarda ise defans oyuncularına ek olarak box-to-box mantığını birinci bölge ortalarından ikinci-üçüncü bölge sınırına kadarlık bir menzilde oynayabilen geçiş oyuncuları da yer alıyor. bu tarz takımların öndeki ikinci bloğu genelde eski tip hücuma yatkın oyuncular var. çalım atan, koşu yolunda kör noktaya pas deneyen, sağa/sola çekip vuran, verkaça giren... bu oyuncuların türkiye ligine "düşmesini" sağlayansa defansif katkılarının düşüklüğü ve sadece 25-30 metrelik bir bölümde etkin rol oynayabilmeleri.
pas oyunu oynayan takımların ki buna biz de dahiliz, oyuncu grubundaki nitelik skalası ise görece düşük oluyor. 20 metre menzile kadar açıklığı görüp pas vermek, pas almak, biraz hareketlenip "pas kanalı"na çıkmak yetenekten ziyade mekanikle alakalı konular. bu pas oyunu içinde alan daralsa bile pas repertuarının genişliğinden dolayı daha kolay problem çözebilen oyuncular zaten türkiye ligi'ne gelmiyor. nadiren gelebilen oyuncular da etrafındakilere derdini anlatana kadar ya kiralık sözleşmesi bitiyor ya da transfer oluyor. genel sirkülasyonda ise "yetenek" tavanı çok yüksek olmayan oyuncular dolaşıyor.
günün sonunda ne oluyor. kendi birinci bölgesinde 5 ile 8 arası oyuncu ile bekleyen takımlar karşısında umutsuzca pas yapıp rakibin düzenini bozmaya çalışan bir takım profili ortaya çıkıyor. bir çalım atıp şut çekmeyi, uzaktan şöylesine bir kaleyi yoklamayı ya da %51 ihtimalli pas atmayı kimse denemiyor. bu o kadar kanıksanmış bir durum ki "topu rakibe bırakan" takımlar çoğu zaman ikinci bölgede bile standart bir top takibi dışında ekstra önlem almıyor. üstelik bu pas oyununu oynayabilmek için bloklar halinde ilerlemek gerekti olduğu için kaptırılan bir topun ilerde bekleyen hızlı oyuncuya ya da takımın ikinci yarısına hızlıca ulaşma ihtimali, top kaybı yapmayı iyice riskli bir hale getiriyor. oyuncular da kendinden istenen asli görev topa sahip olmak olduğu için konfor alanını fazla bozmadan mıymıy paslarla bir anlık konsantrasyon kaybı kovalamaya devam ediyor..
tiki taka'nın 10 küsur yıl önce "adamlar boş kaleyi görene kadar şut vurmuyor"dan başlayan yolculuğunun bugün geldiği nokta bu. üst düzey futbolda kendisini durduran anlayışlara karşı yeni bir antitez üretip tekrar şahlanır mı bilinmez ama, bizim gibi dünya trendlerini geriden yakalamaya çalışan ülkelerde ne yazık ki böyle tatsız manzaralara sebep olmaktadır...