• 455
    ultras/movement'in maç onbiri

    1- güzel oyundan ziyade kazanın haklı olduğu haftalara girmiş bulunuyoruz... herkese hoş geldin diyelim şimdiden... geçen hafta galatasaray'ın iç sahada beşiktaş'ı mağlup etmesinin ardından, daha yeşil zeminde mücadele eden topçuların terleri kurumadan "anti-galatasaraylılarca" başlanmıştı galatasaray'ın akhisar'la oynayacağı maçın çalışması: "okan buruk, kupayı düşünerek maça yedeklerle çıkarsa "ahlaksızlık" yaparmış, akhisar, galatasaray'a kaybederse küme düşermiş, okan buruk futbol oynadığı eski kulübü galatasaray'a yatarmış, mışta mış... " medyadakiler yetmezmiş gibi, fenerbahçe teknik direktörü aykut kocaman bile kendi rakibi bursaspor'u analiz etmek yerine okan buruk'a nasihatler yolluyordu yaptığı basın toplantısında. (sanki galatasaray'ın rakibi sadece fenerbahçe; başakşehir ve beşiktaş hocalarından akhisar-galatasaray maçı ile ilgili söylemler hiç kulağıma gelmedi)... gündem oluşturmak yetmedi tabii, federasyon da fatih terim'in maçtan sonra dediği gibi "akhisarcığım sen üzme kendini, biz seni düşünürüz" dercesine tarihte görülmemiş bir şekilde kupa finaline bir haftadan az bir zaman kalmışken, maç gününü değiştiriverdi. illaki okan'ı "as kadroyla" sahaya çıkaracaklardı... çıktı da akhisar... unutmadan, "güzel" de bir hakem yolladılar, fırsat buldukça kollasın galatasaray'ın rakibini diye...
    "işte bu ahval ve şerait içinde" çıktı galatasaray akhisar deplasmanına. arkalarında kendilerine ayrılmış deplasman tribününü hınca hınç dolduran sarı-kırmızılı taraftarlar, akıllarında fatih terim'in "konsantrasyon" emri başladılar karşılaşmaya bizim topçular. ev sahibi de erken gol atmak istiyordu, cılız ataklarla gelirken muslera'nın kalesine, donk'un bir maestro edasıyla boş koşu yapmakta olan linnes'e yolladığı topta, norveçli de bir o kadar harika bir kontrolle feghouli'yi ceza sahasına kaçırırken, onun ortasında garry'ye dokunmak kalıyordu. alanya'da olduğu gibi erken öne geçmişti galatasaray deplasmanda ve yine söz konusu maç gibi 20. dakika dolmadan farkı ikiye çıkarmıştı. bu kez atağı başlatan serdar aziz oldu, savunmadan çıkarttığı topla orta saha cıvarında boş olan selçuk'u gördü, kaptan da "speedy" rodriguez'e en sevdiği toplardan birini attı, yeşil burun adalı oyuncu da artık imzası haline gelen "ayak içi plase" ile kaleci fatih'i ikinci kez mağlup etti.
    daha ilk devrenin ortalarına gelinmeden farklı öne geçmek tribündeki galatasaray taraftarına şampiyonluk şarkı söyletirken, sarı-kırmızılılar o kadar da rahat gözükmüyorlardı sahada, zira ev sahibi bir umut golü için ataklarını sıklaştırıyordu. işte o anlardan birinde seleznyov, daha önce karabükspor-galatasaray maçında cüneyt çakır'a yedirdiği gibi, kendini yere bıraktı ve ali palabıyık'ın çoktan arzuladığı an gerçekleşti: ev sahibi penaltı atacaktı... topun başına geçen soner, pek yapmadığı işi yaptı, meşin yuvarlağı auta attı! gözlerim hemen hakeme gitti, ne mi gördüm, yüzü ekşimiş, gönülsüzce aut noktasını işaret eden bir "şahsiyet"... dedim ya alanya deplasmanına çok benzettim dün geceki maçı diye, alanyalılar 2-0dan sonra farkı çabuk bire indirmişti, okan'ın takımı penaltı kaçırarak o fırsatı tepti. ve devre biterken, yine ryan donk'un başrolde olduğu bir pozisyonda, hollandalı orta sahada kaptığı topu fernando ile buluşturdu, onun pasında garry rodriguez yine topu "plaseledi" de bu sefer kale direği genç oyuncunun hattrick yapmasına izin vermedi.
    ikinci devre de akigolar arzulu başladı karşılaşmaya, daha 5 dakika olmadan linnes'in arkasına kaçırılan barbosa'nın ortasında şans seleznyov'dan yanaydı, ukraynalı futbolcunun vuruşunda top direkten döndü ama sonrasında yerdeki serdar aziz'e çarparak muslera'nın kalesine girdi. farkı azaltan ev sahibi galatasaray kalesine gelirken, bu sefer de karşılarında muslera'yı buldular. özellikle muğdat'ın denayer'in arkasına sarktığı ve koşarken kontrol ettiği topta muslera'nın "kontrupiyede" kalmasına rağmen topu ayağından alması, devamında da bir refleks daha göstererek seleznyov'dan da çalması meşin yuvarlağı maçın unutulmaz anlarından biriydi. oyunu rakibe verip, geriye yaslanan galatasaray, belki topla çok oynamadı ama az ve öz pozisyonlar da buldu, lakin gomis'in şutları kaleyi tutmuyordu. ve maçta uzatma dakikaları oynanırken, sinan'ın pasıyla ceza sahasına giren linnes düşürülünce hakem penaltı noktasını gösterdi. beşiktaş maçında gomis'in kaçırdığı penaltıyla ilgili soruya "bir daha penaltı kazansak, yine gomis'e attırırım" diyen fatih terim'in isteği ile fransız oyuncu topun başına geçti ama kısmetsizlik o ya, yine topu ağlarla buluşturamadı. ilginçtir aynı kaleye, iki penaltı da dışarı gitti. kalan 2-3 dakikada ev sahibi beraberlik için saldırsa da, muslera günündeydi, geçit vermedi...

    2- akhisarspor ile oynanan bir maçtan sonra ev sahinin o zamanki hocası cihat arslan kullanmıştı "haksız rekabet" tamlamasını fernando muslera'yı tanımnlarken. ligin son haftalarında yine ön plana çıkmaya başladı uruguaylı eldiven yaptığı kurtarışlarla. kalecinin görevi tabii, gol kurtarmak ama muslera yendiğinde normal denecek topları çıkarmaya başladı. her maç neredeyse %100 lük bir iki top çıkarıyor ki, söz konusu pozisyonların gol olduğunu düşündüğümüzde, galatasaray'ın puan tablosundaki yeri çok farklı olabilirdi. dün gece peşi sıra muğdat ve seleznyov'un topunu çıkarması uzun süre hafızalardan çıkmayacak...

    3- mariano'nun sakatlığında linnes'le başaldı sağ kanatta fatih terim, sol kanat yine yuto'ya emanetti. akhisar'ın attığı goldeki hatası dışında yine beklenilen oyunu oynadı norveçli sağ bek, ilk golün hazırlayıcısı oldu, gomis'in kaçırdığı penaltının mimarıydı. japon meslektaşı da bölgesini savunmakta maharetliydi, istekliydi de en önemlisi nagatomo'nun maç ciddiyetine "hastayım"... büyüdüğü diyarlarda meşhur olan "robotlar" gibi, sadece karşılaşmaya odaklanıyor japon topçu, dış etkenlerle çok meşgul olmuyor, görevini yapıyor...

    4- cezasının bitimiyle serdar aziz tekrar 4 numaralı formayı sırtına geçirdi ve maicon kulübeye çekildi. serdar rakibin "uyanık" ukraynalı forveti ile boğuşurken, denayer de muğdat'ın koşularına önlem almaya çalıştı. 2-0'dan sonra donk'un da aralarına girmesiyle daha rahat ettiler. serdar'ın sakatlanmasıyla oyuna giren maicon da görevini fena yapmadı, hava topu vurdurmadı rakip oyunculara.

    5- galatasaray'ın tudor'la geçirdiği ligin ilk devresinde fernando ne kadar önemliyse fatih terim döneminde de ryan donk o denli ehemmiyetli işler yapıyor. belhanda'nın yokluğunda selçuk'a on numara oynama görevi veren terim, istediğini alamayınca fernando'yu ileri sürdü ve selçuk'la donk'u ön liberoda oynattı. tabii maçın gidişatına göre, donk'u denayer-serdar arasına çekerek savunmayı da beşledi hollandalı oyuncuyla. ama nerede görev verilirse verilsin, hep pozisyonların "kahramanıydı" donk: top çaldı, atak başlattı, atak kesti, uzun pas attı, rakibi durdurdu... felipe melo'nun gidişi sonrası onun yerini dolduracak bir oyuncuyu çok aramıştık, lakin bir türlü bulamamıştık, donk aranan kan olabilir mi?

    6- beşiktaş maç yazısını yazarken, belhanda'nın yerine selçuk oynar ve iyi de oynar demiştim, terim beni yanıltmadı ama kaptan fena halde terse yatırdı. tabii televizyondan izlerken maçları tüm sahayı göremiyorsun (passolig protestomuz hala devam ediyor) ve beşiktaş maçını tribünden izleyen bir arkadaş hafta içi şöyle demişti: "abi, selçuk bitmiş. hiç koşamıyor...." artık yaşın da ilerlemesiyle maalesef selçuk eski günlerini aratıyor... melo ile oynadığı zamanlarda 10 numaralık da yapmıştı, hem de kendisini alkışlatarak yönetmişti takımı bir çok maçta ama ne kadar iyi niyetli oynasa da demek ki artık gücü yetmiyor. yine de ikinci golde asist yaparak istatistiklere adını yazdırdı.

    7- kazanan haklıysa, ikinci golde gomis boş pozisyonda beklerken, kafasını kaldırıp arkadaşını gördüğü halde kaleye şut atan garry'e laf söylemeyelim ve alkışlayalım. ligin sonu geliyor, belki de transfer teklifleri de geliyor ki rodriguez kendini göstermek istiyor, göstersin lafımız yok, o attıkça galatasaray kazanacak ve umarım ki kalan maçlarda da bu kadar becerikli ve şanslı olur. iki gol atıp, bir de direkte patlayan şut bir deplasman için harika bir performans, maçın adamı olmayı çoktan hak etmiştir garry rodriguez...

    8- gecenin şanssızı bafetimbi gomis oldu. bir penaltı kaçırdı, bir boş kaleye sokamadı topu ve son dakikada yasin'in "al da at" derecesine pasında meşin yuvarlağı kaleci fatih'e nişanladı. 30 gol barajını yakalamak işten değildi... çok mu önemli? hiç de önemli değil. bunu kazanılan maçtan sonra yazmıyorum, kaybetseydik de aynı düşüncede olacaktım: karakteri ile, insanlığı ile, kazanma hırsı ile, attığı gollerle bafetimbi gomis zaten çoktan galatasaray tarihine adını yazdırmış oldu bile. ben karşılaşmadım lakin sosyal medyada kendisine hakaret eden "galatasaraylılar??!!" varmış... tercüman mert ona söylemiştir de, bir kere de buradan yazalım, sosyal medyanın ergenlerine kulak asmasın, onlar dün muslera'ya da gitsin dediler, galatasaray efsanesi hagi'ye de küfrettiler. aslolan maç biter bitmez bafetimbi gomis tezahüratı ile kendisini tribüne çağıran deplasman yapan cefakar taraftardır, raconu onlar keser.

    9- haftalardır maçlardan evvel ya da maçlardan sonra tüm rakip teknik direktörler hakemler ya da rakipler hakkında konuşup, algı yaratma uğraşı verirken, konuştuğu zaman ülke gündemini sarsacak kapasitede olan fatih terim susmaktaydı. akhisar maçı sonrası yine çok konuşmadı da, sadece "allah çalışanın ve hak edenin yanında, onun adaleti şaşmaz" demekle yetindi. hocanın röportajı sonrası beinsports kanalında "lafı gevelemesin, bir şey biliyorsa doğrudan söylesin" gibi lakırdılar edilince, basın toplantısında ilk defa konuştu hoca. "zaten bizim oynayacağımız takımı bizden önce hazırlıyor herkes. yazılı ve görsel basın başta olmak üzere şimdi öbür takımı hazırlarlar. oyuncularımı kutluyorum, takımıma lazım olan 3 puandı." derken, "konuşmuyoruz, seslenmiyoruz dediğiniz gibi, bu görmüyoruz veyahut da izlemiyoruz, anlamıyoruz manasına gelmesin, her şeyin farkındayız. mümkünse konsantre vaziyette kalmak istiyoruz. muhakkak ki bir defa konuşacağım, bu son maçtan sonra mı olur, daha önce mi olur, bilmiyorum, enterasan işler oluyor. ben de açıkçası bu kadar gergin bir ortamı daha germek istemiyorum."
    bu arada ilginçtir, fatih terim galatasaray'ın başında olduğu zaman onu acımasızca eleştirenler, hoca galatasaray'ı bırakınca birden terimci oluyorlar. demek ki dertleri fatih hocayla değil, galatasaray'la... bunu da gör ey büyük galatasaraylı...

    10- ali palabıyık maçın hakemi olarak atandığında galatasaray aleyhine kararlar vereceğini bu hakemi azıcık tanıyan her galatasaray'lı biliyordu. biz kendisini bir eskişehirspor kupa maçında melo'yu atarken tanımıştık. maç başlar başlamaz zaten, hep takdir haklarını ev sahibinden yana kullanırken, çaldığı penaltı ile "tüy dikti". işin daha vahimi de hem uydurma bir penaltı çaldı galatasaray aleyhine, hem de haklı olarak itiraz eden feghouli'ye sarı kart gösterdi. soner penaltı atışını auta atınca, yüzü asık bir şekilde aut noktasını gösterirken, "yukarda allah var, allah haksızlığa izin vermez" diyen donk'a da sarı kart gösterdi. ilginçtir, düdükten sonra topu iki adım sürüp kaleye şut atan mustafa yumlu ise görmezden geliniyor ali palabıyık tarafından...

    11- okan buruk'la bitirelim. galatasaray taraftarı dışında herkes nedense okan'ı galatasaraylı olarak lanse ediyor da bizim için okan buruk sıradan bir teknik direktörden öte değildir. "kalbimde kalbine yok ki kinim, bence artık sen de herkes gibisin".demişti ya nazım hikmet şiirinde, okan buruk da yaptıklarıyla kalbimizden uçtu gitti... keşke fotospor'dan, milliyet'ten fotoğraflarını kesip biriktirdiğimiz, kısa boylu, umbro forma içinde tozlukları düşmüş genç ya da erman toroğlu'nun yönettiği bir galatasaray-trabzonspor maçında soner'in darbesiyle yerde kalıp, ayağı kırıldıktan sonra sedye ile sahadan çıkarken göz yaşlarını içimize akıttığımız okan olarak kalsaydı. ne mi yaptı okan, ligin ilk devresindeki maçtan sonra yazdık, bir kez daha hatırlatalım da, belki bundan sonra galatasaraylı okan laflarını duymayız.

    "okan'a dönersek, "bu kadar vasıfsız bir insan, galatasaray kulübesinde duruyorsa gerçekten bundan eski galatasaraylı olarak utanç duyuyorum" demiş akhisar'ın teknik adamı. boyunu aşan sözler sarf ederken, tek doğru laf etmiş, "eski galatasaray"lı... ve öyle kalacak bir şahsiyet.. yeni nesil pek hatırlamaz, eskiler de hiç unutmaz, 2001 yılının bir mayıs akşamı oynanan galatasaray-ankaragücü maçını. dört sene üst üste şampiyon olmuş galatasaray, beşinci şampiyonluğa doğru koşarken, iç sahada kaybettiği bu maçla tarihi bir rekorun sahibi olamamıştı. o maçta ne mi olmuştu, inter'le ön sözleşme yapmış okan "herhangi bir sakatlık" sonrası transferinin gerçekleşmeme ihtimaline karşı daha ilk yarıda kırmızı kart ile sahayı terk etmiş, "kardeşi" emre belözoğlu da maç boyu sahada yürüyüp durmuştu. işi daha dramatik yapan sözler özel bir toplantıda galatasaray eski yöneticisi celal gürcan'dan gelmişti: "takıma iyi bir kaleci aradığımız dönemlerde çanakkale dardanel'de oynayan engin ipekoğlu adı söylendi bize. dardanelli yöneticilerle şartları konuştuk, bizden oynatmadığımız bir kaleci, okan ve bir miktar para istediler. okan'ın adını duyunca, 'okan galatasaray'ın çocuğu, sakatlığından dönemese de, florya'da dursun bize yeter' diye transferi orada noktaladık. oysa bizim zamanımda sahip çıktığımız evladımız, inter'e giderken italyanların 'galatasaray'la sözleşme yenilemeyin, onlara vereceğimiz bonservisin bir kısmını size verelim' teklifine hayır diyememişti."
    böyle bir galatasaray geçmişi olan okan buruk, umarım bir daha galatasaray ismini ağzına almaz... bu taraftar iyiliği de kötülüğü de, "biz sağlıklı yaşam için spor yapmıyoruz" diyeni de, "gelin sözleşme yapalım, galatasaray para kazansın" diyeni de, okan'ı da, ümit davala'yı da unutmaz..."

    kaynak: ultras/movement blog
    https://ultrasmovement.blogspot.com.tr/...r1-2galatasaray.html
App Store'dan indirin Google Play'den alın