46
serin bir yaz akşamıydı. fenerbahçeliydim o zamanlar. devre arasından sonra lige bomba gibi dönen fenerbahçemiz, osmanlıspor deplasmanına çıkmış ve 3-0 kazanmıştı, keyfimize diyecek yoktu. stadyumdan çıkıp, bağdat caddesine doğru keyifle maçı değerlendirerek yürürken çarptım ona. aslı... aslı galatasaray'lıydı, çarpmanın etkisiyle elindeki gsstore poşeti yere düştü, yardım etmek için eğilecektim "gerek yok" dedi. "değmesin formama fenerli eli" dedi. zar zor biriktirdiği parayla aldığı dört yıldızlı formayı gösterip gülümseyerek. "ne olacak canım, biz senin bildiğin fenerlilerden değiliz" dedim ona gülümseyerek. "olsun yine de istemem" dedi omuz silkerek ve sonra bana bakıp yine gülümsedi ve "gerçi ben de fenerliydim" dedi. şaşırmıştık, bir an havanın da çok güzel olması ve onun güzel gülümsemesinden etkilenerek "bizimle gelip, bir şeyler içmek, anlatmak ister misin?" dedim. "biralar bizden". saate baktı ve "peki o zaman" dedi. sanat'a mı gidelim yoksa aslanım mı diye düşünürken tabi ki aslanım dedi. arkadaşlarla birbirimize baktık ve peki dedik. oturduk ve bir şeyler söyledik, sohbet uzadıkça uzuyor, o gülümsedikçe etrafa mutluluk dağıtıyor, bense içtikçe ona aşık oluyordum. aşık oluyordum ki, "erkek arkadaşım" dedi, "erkek arkadaşım galatasaraylıydı" onun sayesinde galatasaraylı oldum". "galatasaraylıydı, derken? ayrıldınız mı?" diye sordum bir umut kırıntısı. "hayır, geçtiğimiz sene uefa kupasını aldığımızda kalp krizi geçirdi ve onu kaybettik" dedi. uefa kupası finalinde stadyumda çektiği fotoğraflarını gösterecekti instagram'dan ama şarjı bitmişti. benim telefondan bak istersen dedim, profilini buldu, fotoğrafı gösterdi, ben de fotoğrafı büyütmeye çalışırken yanlışlıkla çift tıkladım ve fotoğrafı beğendim. "erkek arkadaşın, o en azından mutlu ölmüş" diyebildim. "evet, yalnız saat çok geç olmuş gitmem lazım" dedi. evi yürüme mesafesindeydi ama yine de ona eşlik ettim. ve ayrılırken "görüşürüz" dedi. ve birbirimizi öptük. aslı'ya gerçekten aşık olmuştum. onu metrobüse bıraktıktan sonra dönerken farkettim numarasını almadığımı. kahroluyordum :( ertesi gün, instagramdan bir mesaj geldi. "numaramı almamışsın şapşal :) fotoğrafı da beğenmesen bir daha nasıl haberleşecektik" yazıyordu. havalara uçtum. "bir sonraki buluşmamız ne zaman :)" dedi. sadece pazar günü müsaitim dedim. pazar galatasaray'ın maçı var görüşemeyiz dedi. ben de gelirim dedim bir an boş bulunup. çok sevindi ve ertesi gün buluştuk. aslı'nın ona büyük gelen galatasaray formalarından birisini giydim ve stadyumun yolunu tuttuk. önce ali sami yen sokaktaki arkadaşlarına selam verdik, herkes tanımadığı için "ulan bu lavuk kim" der gibi bana bakıyordu. bense sanki fenerli olduğumu anlayacaklar diye korkuyordum ve kalbim çok hızlı çarpıyordu. sokağı geride bıraktık ve stadyuma doğru yol aldık. eski açık tribündendi biletlerimiz. açık dendiğine bakmayın, sonradan üzeri kapatılmıştı bu emektar tribünün. yeni açık sarı desene diye bağırdık hep bir ağızdan, fakat yeni açık sarı demiyordu, ara sıra hareketlenip "yeni açık sarı diyecek" diyorlar ama bir türlü "sarı" demiyorlardı. kapalı tribün halimize acımış olacak ki "sarı" deyiverdi. heyecanla laci derken aslı tuttu beni "napıyosun salak" dedi gülümseyerek. heyecan yaptım afedersin dedim. ve bir dahaki sarı'nın ardından kırmızı dedim, şampiyon dediler, cimbom dedim. maç başlıyordu artık. galatasaray'ın yeni transferi mustafa pars tribünleri selamladı. onun fotoğrafını çekebilmek için yarışıyorduk adeta. sonra şino'ya seslendi, şino duymuyordu, mustafa daha yüksek sesle bağırdı ama duyuramadı sesini ve son kez "şino! lan şino! aq senin lan! diye bağırdı. tribünde gülüşüyorduk hepimiz. ortamı gerçekten çok sevmiştim. ve o akşam galatasaray'lı olmaya karar verdim. aslı buna çok sevindi. artık bütün maçlara birlikte gidiyorduk. ama aslı'yla daha sonra ayrıldık malesef, adana'ya taşınmışlardı. ama bize her sevdadan geriye kalan sadece galatasaray. aslı da zaten adana'da bi çocukla tanışıp adana demirspor'lu olmuş. kısmet...