317
decoder denen cihazla ilk kez tanışmak, onun galatasarayı sana ulaştırdığına emin olmaktı, *
komşularla bu decoder aracılığı ile evde cümbür cemaat izlenen fenerbahçe maçında; spikerlerin taraflı anlatımından sonra babanın yayıncı kuruluşu arayarak "spikerlerinize söyleyin adamın asabını bozmasınlar, düzgün maç anlatsınlar" diyerek küfürlerle isyan etmesine şahit olmaktı, bununla gururlanmaktı,
üzerinde vakıfbank reklamı olan sarı forma ile mahallede arkadaşlarına hava atmaktı,
her mahalle maçında "hagi" olmaktı,
solak olmasan bile sırf o solak diye sol ayağını kullanmaya çabalamaktı,
ona hagi diyenlere, hagi değil haci diye hatırlatmalarda bulunmaktı,
şampiyonlar liginin ne olduğunu bilmesen de, mençıstır diye bir takımı saf dışı bıraktığınız için babanla tura çıkan insanların arasına karışmak, tura çıkmak kavramıyla ilk kez tanışmaktı,
çocuk aklı işte, o dönem galatasaraya transfer olan her futbolcuyu dünyanın en iyisi sanmaktı,
türk olmayan takımların birer birer yenilmesi izlemekti,
türk olan tüm takımların da birer birer yenilmesini izlemekti,
rakibin sahasının tam ortasına dikilen bayrağı görmek fakat manasını yıllar sonra anlayabilmekti,
televole’yi seyretmek, orada galatasaraylı bir futbolcu çıkar mı diye umutla beklemekti,
dünyayı sarı ve kırmızı diye iki renkten ibaret düşünmek ve bu kombinasyona sahip herşeyi daha bi sevmekti, *
90’lı yılların galatasaraylı çocuğu olmak başı dik yürümenin ne demek olduğunu daha çok küçükken öğrenmekti, o dönemde galatasaraylı bir çocuk olmak 17 mayıs 2000 gecesi balkona çıkıp avazın çıktığı kadar bağırabilme özgürlüğü tanıyordu işte, okuluna çantanda gizlice götürdüğün kocaman bayrağı yine o dönemin galatasaraylı çocukları ile özgürce bağıra çağıra marşlarla dalgalandırma olanağı sunuyordu,
90’lı yılların galatasaraylı çocukları 2000’lerin başında takımının şampiyonlar ligi çeyrek finalindeki rakibini öğrenmek için okuldan kaçardı yandaki büfenin televizyonundan kura çekimini izlemek için. yine öyle bir gündü, rakip kim diye soruyordu kura çekimini izlemeye gelemeyen okul arkadaşları ve real madrid diyip seviniyordu kurayı izlemeye gitmiş olanlar. seviniyorlardı çünkü takımları yakın zamanda süper kupayı onların elinden almıştı. güveniyorlardı takımlarına tıpkı şimdiki gibi,
işte o çocuklar büyüdü şimdi. rakip yine aynı, ancak takıma duyulan güven de aynı. işte tüm o çocukların hatırı için;
(bkz: saldır galatasaray)
(bkz: 3 nisan 2013 real madrid galatasaray maçı)
komşularla bu decoder aracılığı ile evde cümbür cemaat izlenen fenerbahçe maçında; spikerlerin taraflı anlatımından sonra babanın yayıncı kuruluşu arayarak "spikerlerinize söyleyin adamın asabını bozmasınlar, düzgün maç anlatsınlar" diyerek küfürlerle isyan etmesine şahit olmaktı, bununla gururlanmaktı,
üzerinde vakıfbank reklamı olan sarı forma ile mahallede arkadaşlarına hava atmaktı,
her mahalle maçında "hagi" olmaktı,
solak olmasan bile sırf o solak diye sol ayağını kullanmaya çabalamaktı,
ona hagi diyenlere, hagi değil haci diye hatırlatmalarda bulunmaktı,
şampiyonlar liginin ne olduğunu bilmesen de, mençıstır diye bir takımı saf dışı bıraktığınız için babanla tura çıkan insanların arasına karışmak, tura çıkmak kavramıyla ilk kez tanışmaktı,
çocuk aklı işte, o dönem galatasaraya transfer olan her futbolcuyu dünyanın en iyisi sanmaktı,
türk olmayan takımların birer birer yenilmesi izlemekti,
türk olan tüm takımların da birer birer yenilmesini izlemekti,
rakibin sahasının tam ortasına dikilen bayrağı görmek fakat manasını yıllar sonra anlayabilmekti,
televole’yi seyretmek, orada galatasaraylı bir futbolcu çıkar mı diye umutla beklemekti,
dünyayı sarı ve kırmızı diye iki renkten ibaret düşünmek ve bu kombinasyona sahip herşeyi daha bi sevmekti, *
90’lı yılların galatasaraylı çocuğu olmak başı dik yürümenin ne demek olduğunu daha çok küçükken öğrenmekti, o dönemde galatasaraylı bir çocuk olmak 17 mayıs 2000 gecesi balkona çıkıp avazın çıktığı kadar bağırabilme özgürlüğü tanıyordu işte, okuluna çantanda gizlice götürdüğün kocaman bayrağı yine o dönemin galatasaraylı çocukları ile özgürce bağıra çağıra marşlarla dalgalandırma olanağı sunuyordu,
90’lı yılların galatasaraylı çocukları 2000’lerin başında takımının şampiyonlar ligi çeyrek finalindeki rakibini öğrenmek için okuldan kaçardı yandaki büfenin televizyonundan kura çekimini izlemek için. yine öyle bir gündü, rakip kim diye soruyordu kura çekimini izlemeye gelemeyen okul arkadaşları ve real madrid diyip seviniyordu kurayı izlemeye gitmiş olanlar. seviniyorlardı çünkü takımları yakın zamanda süper kupayı onların elinden almıştı. güveniyorlardı takımlarına tıpkı şimdiki gibi,
işte o çocuklar büyüdü şimdi. rakip yine aynı, ancak takıma duyulan güven de aynı. işte tüm o çocukların hatırı için;
(bkz: saldır galatasaray)
(bkz: 3 nisan 2013 real madrid galatasaray maçı)