taraftar transfer isterken "podolski" der, "arshavin" der, der "ne olacak ya sokacaklar ellerini cebine arkadaşım bana ne" der zart der zurt der... bunu keita örneğinde de gördük. kimi taraftar öncelikli bir bölge değil popitonun bölgesi derken, çoğu taraftarda "yaa verin gitsin kimlere para vermedik ki bee!" kafasındaydı. transfer dönemi bitti, şimdi de saz yönetimin elinde. onlarında "verin mına koyim! sizin bilet paralarıyla dönüyor bu işler, yok öyle 3 kuruşa 5 köfte" der gibi bir hali var. olaya bu açıdan baktığınızda durum tam bir çıkmaz. iyi futbolcu pahalı, yönetimde parayı taraftardan çıkarma derdinde aslında yanıldıkları nokta tam da burası. bir kulüp mali olarak büyük ölçüde taraftara bel bağlarsa siki tuttuğumuz gün olur. büyük kulüp dediğin sportif başarıyı yakalayacak hamleler yapar, kaynaklarını iyi yönetir, scout ekipleri kurar vs. özetle stratejik çalışır ve kazanç sağlar. yoksa öyle "derbi olunca çak fiyatı", "takım avrupaya gitti bas fiyatı" mantığı bizim evin aşağısındaki büfecide de var. ne zaman sıkı bir maç olsa bira fiyatları, çerez fiyatları tavan! ne farkı kalıyor koskoca kulübün bizim çakal büfeciden. özünde şunu söyeyeceğim yönetim mamalak mamamalak adamlar alırsa, bu mamamalak mamalak adamlara bonservis bedeli gibi yıllık ücretler öderse ve büyük kulübe yakışır şekilde adam gibi projelerin, yatırımların peşinden gitmezse biz daha çoook bilet gişelerinde zikiliriz. işin yoksa ver şimdi 600 lira, sonra da git rierayı, izle gökhanı izle... gözü çıksın bu arma aşkının ne diyeyim...
son olarak; (bkz:
öküz alınır lan o paraya)