"fatih terim abdullah ercan'ı trabzon'dan almak istiyordu. gelemeyeceğinin belli olduğu gün florya'da odasındaydım, ne yapalım biz de hakan ünsal'dan bir abdullah yaratırız demişti.
adem büyük'ü izledikçe aklıma o cümlesi geliyor. vedat'ı alamadıysak... dediğine adım gibi eminim" diye yazmış twitter'daki hesabında ömer kükner... ömer abi adem'in gelişimde fatih terim "effect"i böyle anlatırken, ben çok zamandır maçlardan önce "falcao yoksa adem var, sıkıntı olmaz" hissi ile oturuyorum televizyon başına... aman sana nazar değmesin adem büyük...eee sen de dönersen, hiç de fena olmaz be falcao...
ocak ayında hem kadro yönünden, hem de oyun anlayışı bakımından yenilenen galatasaray'ın kazanma istatistiğini sürdürmesi için önemli bir virajdı kasımpaşa deplasmanı. taraftarın da sevdiği iki deplasmandan biridir kasımpaşa, taksim'den besteler eşliğinde salınıverirsin aşağıya, inönü'ye gümüşsuyu üzerinden inildiği gibi, tabii kadıköy deplasmanı ayrı kategoriye giriyor, onu eklemedim... ev sahibi de sancılı günler geçirmekte, tayfur havutçu "macerasından" sonra ligin "cefakar" hocalarından fuat çapa'yı takımın başına getirmişler, galatasaray maçıyla çıkış aramaktaydılar...
galatasaray'ın önceki maçlarda savunmadan çıkışlarında problem yaşadığını bilen fuat çapa, iç sahada da oynamanın moraliyle ileri uç elemanlarına yoğun pres talimatı vermiş, orta sahadakilere de onları destekleme vazifesiyle görevlendirmişti. hocalarının istediğini de yapıyordu kasımpaşalılar da karşılarında hiç beklemedikleri gibi oynayan bir galatasaray vardı: özellikle lemina ve bazen de seri iki stoper arasına giriyor oyun kuruluşunda, topu muslera'dan alıyor, diğer arkadaşları da ligin ilk devre maçlarından farklı olarak sabit beklemek yerine hareketli olunca ev sahibinin baskısı kolayca atlatılıyordu. orta sahada eksik yakalanan rakibin üzerine çok etkili giden galatasaray, daha 10 dakika olmadan mariano'nun emre akbaba'yı ceza sahasına "kaçırması" ve emre'nin soğukkanlı bir şekilde top kontrolü ve iki rakibini egale edip feghouli'ye verdiği pasta, cezayirli oyuncunun ortasında kasımpaşalı meraih'ın kendi kalesine attığı golle skorbord tabelasını değiştiriyordu. erken gol "deplasman takımına" moral verirken, bir çok yeni transferle yamanmış, daha birbirlerinin adlarını bilmeyen oyunculardan oluşan ev sahibi ekibi "bozmuştu". rakibin "çözülmeye" başladığını koklayan galatasaraylılar, özellikle sağ kanatta mariano-feghouli iş birliği ile yüklendikçe yükleniyordu mavi-beyazlıların kalesine. bu arada takımda "parçalar" öyle harika işliyordu ki sarrachi'nin karşılaşmanın daha dördüncü dakikasında yerini linnes'e bıraktığını kimse umursamıyordu bile.
ve 20. dakikada kazanılan korner atışında kafalardan seken topta emre akbaba'nın hugo sanches'i anımsatan rövaşetası kasımpaşa'nın bir başka yeni topçusu hadergjonaj'ın eline çarpınca, mete kalkavan var'ın da yardımıyla penaltı noktasını gösteriverdi. maçın yıldızlarından adem büyük eski takımına karşı topu beyaz noktaya dikip, her zaman attığı gibi yine kalecinin sağına attı, belli ki fatih maçtan evvel analiz etmişti rakip penaltıcıları, köşeyi tuttu kasımpaşa kalecisi ama topu tutamadı ve skor 2-0 oluverdi.
skoru elinde tutan, oyun anlayışını rakibine kabul ettirmiş galatasaray oldukça rahat ve öz güvenli oynarken, ev sahibinin ise maçla ilgili hayalleri çoktan bitmişti. önce linnes çalımlarla cezasına girerek üçüncü golü aradı olmadı, sonra mariano'nun ortasında adem büyük van persie'ye "uçan hollandalı" lakabının yapıştırıldığı dünya kupasında ispanya'ya attığı golün benzerini denedi, top auta çıktı ama devrenin bitmesine beş dakika kala yine mariano'nun "servisinde" adem tam bir golcü golü attı ve farkı üçledi. brezilyalı arkadaşının uzun mesafeden pasında ceza sahası içinde göğüsle topu kontrol eden adem, iki rakibi geçip, kaleciyi de bir "fake" ile yatırınca, topu klas bir şekilde dürtüp filelere yolladı.
üç sıfırla ilk devre soyunma odasına giren takımda her şey istenildiği gibiydi de savunmadaki paslaşmalar az da olsa yüreğimizi ağzımıza getirmiyor değildi. özellikle 40. dakikada queresma'nın kaptığı top, defans oyuncularımızı az zorlamamıştı da tehlike bir şekilde bertaraf edilmişti.
ikinci devre iki takım da aynı oyun anlayışlarıyla sahaya çıkınca, maç da ilk devrenin bir benzeri şeklinde cereyan etti, tek farkla galatasaray bulduğu onca pozisyonu cömertçe harcadı ve skoru değiştiremedi. özellikle onyekuru'nun emre akbaba'nın yerine girmesiyle sarı-kırmızılı topçular sezonun en farklı galibiyetini alacak fırsatlar yakaladılar ama son vuruşlarda beceriksiz kalınca, ev sahibi takımın file bekçisi fatih ikinci yarının yıldızı oldu. 67. dakika onyekuru'nun kalecinin solundan yolladığı topu, kasımpaşa savunması çizgiden çıkarınca adem ve feghouli "ben atacağım" hevesiyle birbirlerini bozmasıyla galatasaray bir golden olurken, yine onyekuru'nun ceza sahası içinde pasında linnes'e gol sevinci yaşatmayan isim oluyordu fatih.
galatasaray takımı atak üstüne atak yapıp, kasımpaşılar da fark olmadan maç bitsin havasında kalelerini savunurken, kasımpaşa tribün bandosu ise titanik filminde gemi batarken senfonisine devam eden bando elemanları gibi tribünleri renklendirmeye devam ediyordu. müslüm gürses'ten "kaç kadeh kırıldı" mı istemezsin, cengiz kurtoğlu'ndan "duvardaki resim" mi, sezen aksu'dan firuze mi? keyfine keyif, kederine keder katıyordu iki tribünün de kasımpaşa bandosu...
maç üç farkla bitti bitecek derken, selçuk onyekuru'yu savunma arkasına kaçırıyor, nijeryalı topçunun plasesini son anda yine fatih kurtarıyordu. bir dakika sonrasında onyekuru yine savunmanın arkasına koşuyor, bu kez o feghouli'ye gol pozisyonu hazırlıyor ama yine kaleci gole izin vermiyordu...
kafalarda soru işaretleri ile gidilen deplasmandan alınan rahat üç puanla galatasaray taraftarı taksim'e doğru yol olurken, ağızlardan çıkan o meşhur beste karanlık sokaklarda yankılanıyordu:
ooooo kafamız çok güzel
asmalı tünel pera
beyoğlu aşık sana
cimbombom anlasana!
kaynak ve maçtan fotoğraflar:
https://ultrasmovement.blogspot.com/...a0-3galatasaray.html