innâ fetahnâ leke fethan mubînâ...
maçtan bir kaç gün evvel spor muhabirleri galatasaray başkanı mustafa cengiz'e galatasaray'ın uzun süredir fenerbahçe'yi kadıköy'de yenmediğini belirtip, derbi hakkındaki görüşünü sorarlar ve başkan şöyle bir cevap verir: "innâ fetahnâ leke fethan mubînâ..."
fetih süresinin ilk ayetir ve "“şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik.” manası taşımaktadır... bir gün "şeytanın bacağı kırılacaktı", "kumdan kale" fethedilecekti, o manasız seri bozulacaktı, kısaca "o sene bu sene" olacaktı ve bu "fetih" dün gece itibarı ile mustafa cengiz başkana nasip oldu... aslında bir yıl gecikmeli geldi kadıköy'deki galibiyet, geçen yıl da galatasaray üç puana çok yaklaşmıştı ama ali palabıyık faktörü devreye girince, ev sahibi bir puana ve dolayısıyla da yenilmezlik serisinin devamına sevinmişti, zaten son yıllarda galatasaray'ı iç sahada yenemiyorlardı da, tek gayeleri "yenilmezlik serisi"ni sürdürmekti...
galatasaray'ın ligin ilk yarısına göre ikinci devre takıma yeni katılan oyuncularla birlikte değişen oyun yapısı ve yükselen form grafiği herkesin malumuydu, "galatasaray gibi" oynuyordu oyuncular, hem taraftara zevk veriyor, hem kendilerinin saha içinde yüzleri gülüyor hem de rakiplerini oldukça çaresiz duruma sokuyorlardı. rakip fenerbahçe ise tam tersiydi, sene başında "göklere çıkarılan" oyunundan oldukça uzaktı, manasız puanlar kaybediyorlar, maçlarda rakip takıma baskı kuramıyorlardı. hal böyle olunca, geçtiğimiz senelerde kadıköy'de yaşanılanları da hesaba katınca spotify'da yayın yapan karalama defteri adlı podcastimizin 17. bölümünde şöyle bir dilekte bulunmuştuk: "hakem kim olursa olsun, cesur ve gördüğünü çalan bir hakem olsun..." mevcut hakemleri de sayıp, derbiye halil umut meler'in verileceği tahmininde de bulunduk ki, öngörümüzde isabet ettirdik haftanın hakemleri açıklandığında...
iki sene evvel sami yen'deki başakşehir maçını yönetmişti halil umut meler ve maçtan önce yazılanlar, konuşulanlar ve oluşturulan kamuoyu düşünüldüğünde hiç de kolay bir müsabakaya çıkmamıştı. ama "öyle ya da böyle" iki taraftan da çok fazla tepki çekmeden o maçın altından kalkabilmişti genç hakem ve son yıllarda biraz "formdan düşmüş" olsa da kendisine güveniyorduk. maçtan günler önce fenerbahçe başkanının "sarı lacivert kalemli" gazetecileri baş köşeye oturtup yaptığı ve bir bakıma derbi maçı için "kamuoyu" oluşturma toplantısından hiç etkilenmeden, müthiş de maç yönetti halil umut meler. seyirciyi duymadı, ev sahibi oyuncuların tahriklerine kapılmadan gördüğünü çaldı ve on üzerinden on puanlık performans sergiledi. penaltılarda var'a dahi gitmedi, haklıydı zira ikisi de, belhanda'yı ikinci sarı karttan atarken deniz'e sarı gösterip "eyyam" yapabilirdi önceki senelerde derbi yöneten meslektaşları gibi ama kuralı işletti ona da kırmızı verdi, ersun yanal sahaya girince kırmızı kart çıkarırken, fatih terim çizgiyi geçtiği için sarı kart gösterdi ve yine "kural kitabında" yazılanı uyguladı... kısaca, bu tarihi derbide kimseye konuşacak kelime ettirmedi 33 yaşındaki hakem... "serdar aziz'e penaltı vermemiş", "fenerbahçeli oyuncuları sık sık ikaz etmiş" gibi maç sonu sarı-lacivertlilerden gelen bahanelere itimat edecek olursak, serdar aziz'in falcao'ya dirseğine ve tolgay'ın ömer'i biçmesine kırmızı kart beklemek, kruse'nin penaltısı sonrası 5 dakika boyunca fatih terim'e edilen küfürlerde yapılmayan anonsu sorgulamak, ozan ve serdar'ın tahriklerine kart istemek de bizim hakkımız olur, değil mi?
maçı yöneten kişiler "adil" olup, kuralları uyguladığında mücadelenin sonucunu da sahadaki futbolcuların yetenek ve gayreti ile kulübedeki teknik adamların tecrübesi ve futbol bilgisi belirliyor. dün gece de hem fatih terim hem de oyuncuları ezeli rakiplerine göre oldukça "formdaydılar" ve derbiyi de beklenilenin aksine rahatça kazandılar. "hocalık kariyerimde nadir yaptığım bir işi yaptım ve saha antrenmanı sonrası kampa giren futbolculara konuştukları dilde yazılmış tatktikleri ev ödevi olarak verdim" diyordu fatih terim maç bitimi yaptığı basın toplantısında. lemina'nın malatya maçındaki sakatlığı sonrası sisteminin temel direği çökmüş olan tecrübeli hoca, sistemi değiştirmeyip, seri'yi o bölgeye kaydırıp, belhanda ve ömer ile orta sahayı üçleyip, rakibine karşı hem üstünlük kurup, hem de ersun yanal'ın taktiğini bozuverdi. kafasındaki planı oyucuları da sahaya yansıtınca kimsenin beklemediği bir ilk devre yaşandı, galatasaray ilk 5 dakikada neredeyse 2-0 öne geçecekti, özellikle onyekuru biraz daha becerikli olsa. önce seri kaçırdı savunma arkasına nijeryalı arkadaşını, üç dakika sonra belhanda defansın arkasına bir kez daha yolladı onyekuru'yu ama beklenilen gol gelmiyordu. ev sahibi fenerbahçe ise kendi evinde diğer maçlarda sıkça yaptığı rakip sahada baskıyı galatasaray'dan görmüş ve ilk defa 18. dakikada rakip kaleye gelebilmişti ki, penaltı kazandı ve kruse ile öne geçti... yenilen golden sonra, topu ağlardan hızlı hareketlerle çıkartıp, santraya koşan sarı-kırmızılı oyunculardaki inanmışlık göze çarpıyordu. onyekuru'nun kaçırdığı gollerden sonra ersun yanal'ın tedbir alacağını bekliyorduk ama rakip taraftan herhangi bir kıpırdanma olmayınca, fatih terim'in taktiği aynen devam etti ve pozisyonlar da gelmeyi sürdürdü. sakatlık öncesine göre saracchi biraz daha özgüvensiz gözükürken, ilerleyen dakikalarla o da "oyuna alıştı"ve sol kanat daha etkili işlemeye başladı, ömer'le tehlike yaratıldı 30. dakikada sonu iyi bitmedi, bir dakika evvel de muriç kendi kalesine atıyordu korner oldu. galatasaray baskıyı kurmuştu, golü bekliyordu, onyekuru vuruyor kaleciyi geçen top çizgide ozan'ın kalçasına çarpıyordu. gol geldi gelecek derken, ömer'in kullandığı korner vuruşunda donk "donk" diye kafayla çakınca topa, kadıköy'ün büyüsü bozuluverdi... iki sene evvel "gönderilecekler listesinde" olup, galatasaray'ın efsaneleri arasına adını yazdırmaya son sürat gidiyor hollandalı "joker" oyuncu. ryan donk, pazar gecesi sadece galatasaray'ı oyunda tutan golü atmakla kalmadı, savunmada da yerinde müdahaleleri, hatta faulleri ile maçın en iyileri arasındaydı... maçtan sonra twitter hesabında " kusbashi yedim, sherkape ısmarlayın" diyen donk'a, tüm tatlılar feda olsun...
ikinci devre de ilk 45 dakikadan farksız başlarken, penaltı dışında muslera'yı ikinci kez tolgay'ın ortasında isla'nın kaleyi tutmayan golünde gördük. onun dışında yine top galatasaray'da kalıyor, seri oyunu yönlendiriyor, ömer ve belhanda da onyekuru ve feghouli'yi savunmanın arkasına kaçırmaya çalışıyorlardı. fenerbahçeli oyuncular futbol oyunu ve taktik ile karşılık veremeyince rakibe, ersun yanal'ın taa gençlerbirliği günlerinden kalma "oynatma, faul yap" taktiğine başvuruyorlardı. bir de kolaya da kaçmaya başlamışlardı ki, onbire onbir olmayınca, galatasaraylı oyuncuları tahrik edip, oyundan attırıp, rakibi eksik bırakmak için çabaladılar. takımın "eskilerinden" ozan ve serdar sürekli kendi yere atıp, halil umut meler'e baktı da, umduğunu alamadılar. ersun yanal da hakeme oynadı ama o da hesabı saha dışına atılmakla ödemiş oldu.
beraberlik bir nebze de olsa galatasaray'ın işine yarayacak, fenerbahçe'yi şampiyonluk yarışında geride bırakacakken, galibiyet arayan taraf deplasman takımıydı ve hucüm presi de yapan galatasaray olurken, bu anların birinde kaleci altay'ın pasını yakalayan belhanda boş kaleye topu yollayamıyordu. maç öncesi sıkça konuşulan emre akbaba mı belhanda mı ikileminde fatih terim faslı oyuncuya formayı vermiş, o da oldukça başarılı, topu ayağında tutmayıp, alışılagelen lakayıtlıktan uzak bir mücadele sergilemişken, atacağı golle galatasaray taraftarı ile barışacaktı ama özgüvensiz vurdu, altay'ı psikolojik yıkımdan kurtardı. tuhaf bir oyuncudur belhanda, maç öncesi sahaya ısınmaya çıktıklarında ağzındaki sakızıyla yaptığı hareketlerle fenerbahçe taraftarını çıldırtmıştı da, oyundan alınırken az kalsın "bir çuval inciri berbat eden" oyuncu olacaktı. sarı kartı olmasına rağmen, deniz'in yüzüne tokat atıyor, bereket ki deniz de "çömezlik" yapıp, onun gazına gelip, kulübeye saldırınca ikisi de oyundan atılmış oldular. "kendi giderken, rakipten de birisini götürmek" anca belhanda'ya yakışır hareketti... bu arada 60 dakika boyunca sahada kalan ve galatasaray orta sahasına "piyango gibi nefes aldıran" tolgay'ın yerine giren deniz türüç, bir nebze toparlamıştı takımı da onu da belhanda "saf dışı" etti...
serdar aziz'in fenerbahçe'ye transferi sonrası futbolcuların basın mensubu gibi yeni transferlere soru sordukları imza töreninde ali sami yen'deki derbi sonrası yaşanılan olaylara ithafen neustadter, serdar aziz'e "galatasaray'ın en hızlı oyuncusu kim? zira kimse jailson'u yakalayamamıştı" diye bir soru sormuş ve orada bulunanlar gevrek gevrek kahkaha atmışlardı. dün geceki maçta galatasaray'ın en hızlısı kim sorusunun cevabını onyekuru, jailson'a "yaşayarak öğretti." yine seri'nin başlattığı bir atakta onyekuru jailson'dan hızlı çıktı ve brezilyalının yapacağı tek şey onu düşürmekti. kazanılan penaltı atışında falcao topu eline aldığında galatasaray tribünlerinden tekbir sesleri yükseliyordu. en son monaco forması ile kadıkoy'de aynı kaleye penaltı golü atan falcao, bu kez galatasaray'ın galibiyet golünü atıp, adını tarihe yazdırıyordu. şimdi düşünüyorum da, fatih terim falcao yerine adem'le başlayıp, o penaltı kazanılsaydı, adem yine kalecinin sağına mı atardı? altay da sağ tarafa uzanmıştı zira...
bitime 10 dakika kala galatasaray maçta öne geçince, fenerbahçeli futbolcularda tek hedef kalmıştı, yenilmezlik serisini devam ettirmek. tabii, bu da sarı-lacivertli oyuncular üzerinde büyük bir baskıya dönüştü, zaten güçleri yoktu, belli bir oyun planları da kalmadı ve "spontane" olarak gelmeye çalıştılar muslera'nın kalesine de, o anlarda muslera'nın neden büyük kaleci olduğu ortaya çıktı. önce mehmet ekici'nin serbest vuruşunu çıkardı,dakikalar sonra da yine altı pastan yapılan vuruşta yerindeydi... fenerbahçe tüm hatlarıyla gol ararken, onyekuru da jailson'u bayağı bir peşinden koşturdu, seri'nin savunma arkasına attığı uzun pasla buluşan nijeryalı yine altay'ı topla geçemedi ama 90+7'de donk'un uzaklaştırdığı topu orta sahadan alıp ceza sahasına kadar sürüp, altay'ı bu defa çalımlarla geçip boş kaleye topu yuvarlayıverdi jailson'un bakışları arasında...
20 senenin ardından kadıkoy'de çıkarılan galibiyete sevinirken galatasaraylı futbolcular ve taraftarlar, bazıları da kaçan bir sürü net pozisyon sonrası liderliğin ele geçirilememesine üzülüyordu zira galatasaray 6 farklı kazanmış olsa, trabzon'un önünde yer alacaktı puantajda. bu arada maç öncesi fenerbahçe taraftarlarının galatasaray tribünlerinin ali sami yen'de yapmış oldukları rocky balboa koreografisine cevap olarak rocky'nin yumruk yediği sahneyi canladıran görselleri maçın skoru ile birlikte galatasaray taraftarının alay konusu oldu, zira filmlerde rocky hep kazanıyordu, kadıköy'de de galatasaray kazanmıştı. "seni de seni seveni de sevmiyoruz" pankartı da çok yoğun eleştiri aldı, ayrımcılık yaptığı söylendi de ben o tarafa hiç takılmadım, çünkü "seni sevmeyen ölsün" tezahüratı yapan galatasaray tribünü için de pek kafaya takılacak bir slogan olmasa gerek...
kaynak ve maçtan fotoğraflar:
https://ultrasmovement.blogspot.com/...e1-3galatasaray.html