• 1029
    tarih yazdık tarih. sakin kalarak, akıllı ve kontrollü oynayarak, sağlam savunma yapıp kapılan toplarla kontraya hızlı çıkarak, duran topları verimli kullanarak.... emeği geçen herkesten allah razı olsun. öyle bir darbe vurdukki, yıllar yılı kendilerine gelemezler kolay kolay. askerden yeni gelmiştim son
    galibiyette, hey gidi yıllar hey.
    içmedim ama sarhoş gibiyim, işe güce kendimi veremiyorum. sürekli sırıtıyormuşum, öyle diyorlar
  • 1030
    sezonun en iyi topunu oynadığımız maç. 10-12 dakikalık süre dışında topa ve oyuna yön veren bizdik. şükürler olsun ki kazandık. ciğerlerini söktük eziklerin. sevinçten ağlatan bu zaferde emeği geçenlerden allah razı olsun.

    cuma günü yıllık iznimden 5 gün almıştım. olur da yenersek maç ile ilgili her şeyi rahatlıkla okuyayım ve izleyeyim diye. şimdi keyfini çıkarma zamanı.

    (bkz: maç sözlükte kazanılır/#2868577)
  • 1032
    sakin kaldığımız maç oldu. oyuncularımız da, teknik ekibimiz de sadece futbola odaklıydı ve sakindi. böyle olunca kalite farkı ve oyun gücü net olarak ortaya çıktı.

    fatih terim, maç boyu kendisine edilen küfürlere, tüm yaşanılan sürece rağmen, sakindi. kendisini iten deniz sürüç'e bile karşı sakin ve yapıcıydı. bu tutumu tüm takıma sirayet etti. sadece futbola odaklanmış bir fatih terim, gerçekten durdurulamaz oluyor. tıpkı 4. döneminin ilk zamanları gibi. umarım bu hali devam eder.

    donk'un misal bir isveçli olmadığına beni kimse ikna edemez. seri ise, turnusol oldu. bir oyun planı olan, pas almak için mesafe kateden futbolcuların olduğu bir takımda, sadeliği ile devasa bir fark yarattı. onyekuru'nun alan bulmasında, el tigre'nin çok önemli etkisi olduğuna inanıyorum. pozisyon bilgisi ile bir santraforun topa doğru düzgün dokunmadan neler yapabileceğini gördük.

    daha iyi olacağız umarım. daha iyi olmalıyız, çünkü belli ki 20/21 sezonunda şampiyonlar ligi müziği, yine ali sami yen'de duyulacak.
  • 1034
    pazar sabahı 7'de başlayıp sabaha karşı 4'te galibiyet ile biten bir macera yaşadığım maç.

    izmir'den uçak yolculuğu ile sabiha'ya inip oradan ali sami yen'e gittik. maç otobüslerinin kalkacağı saat 3'e kadar maç önü yapıp otobüslerlerle yola çıktık. kadıköy deplasmanlarında stada giriş her yıl çok zor ve eziyetli olur. daracık bir giriş ve tünelden 2500 insan sıkış tepiş bir biçimde içeri girmeye çalışılıyor. söylemeden geçemeyeceğim ama bu eziyet gerçekten insanlık ayıbı. yıllardır tecrübeli olduğumuz için önde ki otobüslerle gidip 30 dakikada içeri girdik ki bu son derece iyi oldu.

    saat 4 olduğunda statta ki yerimizi almıştık. senelerdir yapılan yüksek volümlü müzik eziyeti aziz yıldırım zamanında ki gibi olmasada yine de son derece rahatsız ediciydi. tuvaletler leş, kantinler sıkış tepiş yani tam klasik bir kadıköy deplasmanıydı. takımımız sahaya çıktığında trübünlere çağırıp motive ettik. ilginç olan yıllardır ilk kez oyuncularımızı tek tek çağırmadık. sanırım bu hocanın isteğiydi. ve maç başladı.

    tek tek oyuncuları ile ilgili şahsi görüşümü yazmadan önce genel olarak bir yorum yapmak istiyorum. ben 13 ağustos 2016'da konya'da beşiktaş'ı yendiğimiz süper kupa finalinde ki maçtan bu yana bir deplasman derbisinde hiç bu kadar çok sahada maçı kazanacağına inanan bir galatasaray izlememiştim. o maçta da bu maçta da sahada oyuncular, tribünde bizler maçı kazanacağımızdan çok emindik. ilk yarı oyunu olağanüstü domine ettik. bu kadar iyi alan parselleyen, bu kadar iyi pozisyona giren ama maalesef bitiremeyen bir galatasaray izlemeyeli uzun zaman olmuştu. hakem halil umut meler izlediğim en iyi derbi yönetimini sergiledi. tribünden gördüğüm kadarıyla neredeyse hiç hatasız bir maç yönetti. gelelim oyunculara;

    muslera: mehmet ekici'nin şutu tam net açımızda oldu. o şutu çıkartabilecek çok az kaleci var sanırım. kusursuz bir maç oynadı.

    saracchi: takımın ortalama üstü oyuncularında bir tanesi. özellikle defanstan çıkarken topu içeri çekip katetmesi oyunu açmamız açısından oldukça faydalı oluyor. keşke bonservisini alabilsek. gerçekten çok iyi oynadı.

    donk: attığı gol çok klastı yine. bir forvet bitirişi ile topu köşeye vurdu. maç boyu muriç'i yıprattı, takımı atağa kaldırırken sakin ve güvenli oynadı, geçiş hücumlarında çok kritik ve doğru pozisyonlar aldı.

    marcao: yaptığı penaltı acemi bir oyuncu işi. bir stoper ceza sahası içinde bu kadar dengesiz ve akılsız bir müdahalede bulunmaz. penaltı pozisyonu bana kalırsa tartışmaya açık bile değil. o pozisyon dışında defansif yerleşmesi ve topla takımı çıkarken pas alışverişi diğer maçlara nazaran oldukça iyiydi.

    seri: bizim adımıza sahada ki en iyi adamdı. 25m euroluk bir adam gibi oynadı. bu maçı kazandıysak kesinlikle yarısı kendisinindir. penaltı aldığımız pozisyonunu öncesinde 3 kişinin arasından dönüp takımı atağa çıkarması bile çok büyük bir iş. umarım hep böyle kalır.

    belhanda: söylenecek çok şey var. maalesef kendisi siyah ve beyaz bir oyuncu. kaçırdığı gol ve çıkarken yaptığı hareket ile gördüğü kırmızı simsiyah. deniz türüç kendisine karşılık verip kırmızı almasa ve 10 kişi kalsak maçı tutamayabilirdik ki muhtemelen florya'da dönmeden yollarlardı diye düşünüyorum. aynı maçta beyaz kısımları ise müthiş verimli bir oyun oynadı. ara pasları, presleri, oyun zekası, çabası çok iyiydi. fakat aynı maç içinde bu kadar değişken olursanız taraftarı da hocayı da kararsız bırakırsınız.

    ömer bayram: elinden gelenin en iyisini yapıyor. kendisine karşı diyebilecek bir şeyim yok taraftar olarak. en kötü zamanımızda neredeyse tek başına sorumluluk alıp bizi yarışta tuttu. gol attı, asist yaptı, isyan etti ve buraya kadar getirdi. bu sezon hiçbir şey yapmasa bile benim gözümden sezonun önemli oyucularından biridir. hala tercih hataları yapıyor. hala vurmaması gereken yerlerden vuruyor ama olsun yine de iyi ki var.

    onyekuru: bu kadar çok pozisyona girmesi ne kadar değerli ve önemliyse, onları kullanamaması o kadar kritik. babel'den sonra kanatta ki akışımızı çok hızlandırdı, rakibi çok zorluyor ama bu kadar çok pozisyon harcanmaz. tarihi bir skor alamadıysak kendisi sayesindedir. kazanmamızda da oldukça etkiliydi tabi bunu da söylemek gerekir.

    soso: 70. dakikaya kadar çok faydalı işler yaptı. hücuma katkısı diğer maçlarda ki gibi değilsede defansif katkısı ve orta sahada ki pas trafiğine fazlaca katkı verdi. 70'ten sonra oyundan düşünce rakip mariano'u bir kaç kez ikiye bir yakaladı.

    falcao: muazzam bir lk yarı oynadı. topları indirdi, paylaştı, aldı, verdi, stoperleri taşıyarak onyekuru'ya alan açtı. hocanın tercihinin ne kadar doğru olduğunu gösterdi. 2.yarı biraz oyundan düştü, kendisi hala güçsüz, zaten güçlü dönemlerinde a.madrid'te oynuyordu. takımı bu kadar çok sahiplenmesi oldukça faydalı bizim için.

    fatih terim: muazzam. ilmek ilmek işlemiş, feneri çok net çalışmış. bakmayın maçın 1-3 bittiğine. hem feneri ilk yarı sahadan sildi, hem kadro seçiminin ne kadar doğru olduğunu gösterdi. eleştiri demeyeyim ama tek dikkatimi çeken nokta oyuncu değişikliğinin yine çok geç gelmesi. baskıyı yerken yok yere feneri umutlandırdık ama o da maçın atmosferine kaptırdı sanırım kendini. nasıl ki bazı mağlubiyetler hocaya yazıyorsa 21 yıl sonra gelen bu galibiyet net olacak hocaya yazar. saha içinde kaldığı müddetçe allah başımızdan eksik etmesin. sahaya odaklandığında oyuna nasıl etki ettiğini zaten görebiliyoruz.

    maç bitiminde takımımız geldi önce galibiyeti kutladık sonra ışıkları kapattılar yine. bir an da hoca çıkıp geldi tribünlerin önüne kadar o da bize teşekkür etti. gece 11'de açılan kapılarla birlikte başladığımız noktaya ali sami yen'e giden yolculuğumuz başladı. 21 yıllık hasretimiz sona erdi. biz oradaydık şükürler olsun.

    son söz. fenerbahçe 4 yıldır bizi kadıköy'de yenemiyor. şimdi onlar düşünsün.
  • 1040
    3-1 kazanıp şampiyonluk yolunda rakibimizi saf dışı bıraktığımız ve çok önemli bir üç puan aldığımız karşılaşma. fenerbahçe için tamam ya da devam niteliğinde bir maçtı. biz ise maça gerçekten çok iyi hazırlanmış. başta fatih terim olmak üzere teknik ekibi ve bütün futbolcuları kutluyorum. rakibimizi çok iyi analiz etmişiz ve oyuncular hocanın planına baştan sona uymuşlar. onyekuru ilk yarıdaki pozisyonları gole çevirse durum çok daha farklı şekilde bitebilirdi. bana göre bu "zorlu" fikstürümüzün en zor maçı buydu. açıkçası cumartesi günkü trabzonspor beraberliğinden sonra beni beraberlik hiç üzmezdi. ancak çok daha ekstra bir şey yaparak hem yıllar sonra kadıköy'de kazandık, hem de fenerbahçe'nin tek dayanak noktası olan kadıköy serisini ve şampiyonluk umutlarını yok ettik. dün ayrıca doğum günümdü. aldığım en güzel doğum günü hediyelerinden biriydi. bunun için teşekkür ediyorum ayrıca bütün takıma. :)
  • 1042
    sesimin kısılmasına sebep olan efsane maç .
    açıkçası bu sezon kötü futbol oynadık,fenerbahçe iyi bir futbol oynamasa da, bol pozisyona giren bir takımdı.
    20 yıllık kadıköy şanssızlığını da düşününce, bu maçtan en fazla beraberlik bekliyordum.
    ama maça öyle bir başladık ki, sezonun en iyi futbolunu oynadık. ne yaptığını bilen, alan daraltan, rakibi oynatmayan ve en hızlı şekilde atak sonlandırmaya çalışan bir galatasaray görünce mutlu oldum.
    yine de kadıköy şanssızlığı devreye girdi ve ilk geldikleri pozisyonda penaltı kazandılar.
    ne yaparsak yapalım yine olamayacak düşüncesine yeniliyorken, ryan donk sahneye çıktı. skor 1-1 olduktan sonra artık emindim, bu maç bizim olacaktı.
    nitekim 2-1 öne geçtik. yine de gole sevinmedim, son ana kadar, galibiyet %100 olana kadar sevinemedim.
    ve henry onyekuru , ''yürrü be oğlum'' sesleri arasında 70 metre topu sürüp, kaleciyi de geçip boş kaleye bırakınca, cafedeki tüm müşteriler aynı anda ayağa kalktı.
    yarısı kasaya hesabı ödemek için, diğer yarısı galibiyeti kutlamak için :)
  • 1043
    hayatımda izlediğim en keyifli maçlardan biriydi (bkz: 23 şubat 2020 fenerbahçe galatasaray maçı).

    öncesinde "23 sayısı ile delirmeceler" konseptinde herkes gibi ben de hayallere kapılmadım diyemem. başlangıcı itibariyle "bu sefer o sefer mi?" sorusu daha da sesli bir şekilde içimde yankılanmaya başlasa da susmayı tercih ettim çünkü şom ağızlı biri olmaktan korktum. ancak dakikalar ilerledikçe "olacak galiba" düşüncesi ağır bastı. son dakikalarda heyecandan dolayı yerimde oturamıyor ve sanki fatih terim'in yanındaymış gibi "şöyle yapsana, böyle yapsana" diye bağırıyordum. bitiş düdüğünün duyulması ile, yıllardan beri içimde ukte kalmış bir sevinç bütün bedenimi sardı ve saatlerce kahkahalar eşliğinde gülümsedim.

    bana bu mutluluğu yaşatan galatasaray futbol takımına sonsuz teşekkürler. böyle bir kulübün taraftarı olmaktan gurur duyuyorum.
  • 1048
    innâ fetahnâ leke fethan mubînâ...

    maçtan bir kaç gün evvel spor muhabirleri galatasaray başkanı mustafa cengiz'e galatasaray'ın uzun süredir fenerbahçe'yi kadıköy'de yenmediğini belirtip, derbi hakkındaki görüşünü sorarlar ve başkan şöyle bir cevap verir: "innâ fetahnâ leke fethan mubînâ..."

    fetih süresinin ilk ayetir ve "“şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik.” manası taşımaktadır... bir gün "şeytanın bacağı kırılacaktı", "kumdan kale" fethedilecekti, o manasız seri bozulacaktı, kısaca "o sene bu sene" olacaktı ve bu "fetih" dün gece itibarı ile mustafa cengiz başkana nasip oldu... aslında bir yıl gecikmeli geldi kadıköy'deki galibiyet, geçen yıl da galatasaray üç puana çok yaklaşmıştı ama ali palabıyık faktörü devreye girince, ev sahibi bir puana ve dolayısıyla da yenilmezlik serisinin devamına sevinmişti, zaten son yıllarda galatasaray'ı iç sahada yenemiyorlardı da, tek gayeleri "yenilmezlik serisi"ni sürdürmekti...

    galatasaray'ın ligin ilk yarısına göre ikinci devre takıma yeni katılan oyuncularla birlikte değişen oyun yapısı ve yükselen form grafiği herkesin malumuydu, "galatasaray gibi" oynuyordu oyuncular, hem taraftara zevk veriyor, hem kendilerinin saha içinde yüzleri gülüyor hem de rakiplerini oldukça çaresiz duruma sokuyorlardı. rakip fenerbahçe ise tam tersiydi, sene başında "göklere çıkarılan" oyunundan oldukça uzaktı, manasız puanlar kaybediyorlar, maçlarda rakip takıma baskı kuramıyorlardı. hal böyle olunca, geçtiğimiz senelerde kadıköy'de yaşanılanları da hesaba katınca spotify'da yayın yapan karalama defteri adlı podcastimizin 17. bölümünde şöyle bir dilekte bulunmuştuk: "hakem kim olursa olsun, cesur ve gördüğünü çalan bir hakem olsun..." mevcut hakemleri de sayıp, derbiye halil umut meler'in verileceği tahmininde de bulunduk ki, öngörümüzde isabet ettirdik haftanın hakemleri açıklandığında...

    iki sene evvel sami yen'deki başakşehir maçını yönetmişti halil umut meler ve maçtan önce yazılanlar, konuşulanlar ve oluşturulan kamuoyu düşünüldüğünde hiç de kolay bir müsabakaya çıkmamıştı. ama "öyle ya da böyle" iki taraftan da çok fazla tepki çekmeden o maçın altından kalkabilmişti genç hakem ve son yıllarda biraz "formdan düşmüş" olsa da kendisine güveniyorduk. maçtan günler önce fenerbahçe başkanının "sarı lacivert kalemli" gazetecileri baş köşeye oturtup yaptığı ve bir bakıma derbi maçı için "kamuoyu" oluşturma toplantısından hiç etkilenmeden, müthiş de maç yönetti halil umut meler. seyirciyi duymadı, ev sahibi oyuncuların tahriklerine kapılmadan gördüğünü çaldı ve on üzerinden on puanlık performans sergiledi. penaltılarda var'a dahi gitmedi, haklıydı zira ikisi de, belhanda'yı ikinci sarı karttan atarken deniz'e sarı gösterip "eyyam" yapabilirdi önceki senelerde derbi yöneten meslektaşları gibi ama kuralı işletti ona da kırmızı verdi, ersun yanal sahaya girince kırmızı kart çıkarırken, fatih terim çizgiyi geçtiği için sarı kart gösterdi ve yine "kural kitabında" yazılanı uyguladı... kısaca, bu tarihi derbide kimseye konuşacak kelime ettirmedi 33 yaşındaki hakem... "serdar aziz'e penaltı vermemiş", "fenerbahçeli oyuncuları sık sık ikaz etmiş" gibi maç sonu sarı-lacivertlilerden gelen bahanelere itimat edecek olursak, serdar aziz'in falcao'ya dirseğine ve tolgay'ın ömer'i biçmesine kırmızı kart beklemek, kruse'nin penaltısı sonrası 5 dakika boyunca fatih terim'e edilen küfürlerde yapılmayan anonsu sorgulamak, ozan ve serdar'ın tahriklerine kart istemek de bizim hakkımız olur, değil mi?

    maçı yöneten kişiler "adil" olup, kuralları uyguladığında mücadelenin sonucunu da sahadaki futbolcuların yetenek ve gayreti ile kulübedeki teknik adamların tecrübesi ve futbol bilgisi belirliyor. dün gece de hem fatih terim hem de oyuncuları ezeli rakiplerine göre oldukça "formdaydılar" ve derbiyi de beklenilenin aksine rahatça kazandılar. "hocalık kariyerimde nadir yaptığım bir işi yaptım ve saha antrenmanı sonrası kampa giren futbolculara konuştukları dilde yazılmış tatktikleri ev ödevi olarak verdim" diyordu fatih terim maç bitimi yaptığı basın toplantısında. lemina'nın malatya maçındaki sakatlığı sonrası sisteminin temel direği çökmüş olan tecrübeli hoca, sistemi değiştirmeyip, seri'yi o bölgeye kaydırıp, belhanda ve ömer ile orta sahayı üçleyip, rakibine karşı hem üstünlük kurup, hem de ersun yanal'ın taktiğini bozuverdi. kafasındaki planı oyucuları da sahaya yansıtınca kimsenin beklemediği bir ilk devre yaşandı, galatasaray ilk 5 dakikada neredeyse 2-0 öne geçecekti, özellikle onyekuru biraz daha becerikli olsa. önce seri kaçırdı savunma arkasına nijeryalı arkadaşını, üç dakika sonra belhanda defansın arkasına bir kez daha yolladı onyekuru'yu ama beklenilen gol gelmiyordu. ev sahibi fenerbahçe ise kendi evinde diğer maçlarda sıkça yaptığı rakip sahada baskıyı galatasaray'dan görmüş ve ilk defa 18. dakikada rakip kaleye gelebilmişti ki, penaltı kazandı ve kruse ile öne geçti... yenilen golden sonra, topu ağlardan hızlı hareketlerle çıkartıp, santraya koşan sarı-kırmızılı oyunculardaki inanmışlık göze çarpıyordu. onyekuru'nun kaçırdığı gollerden sonra ersun yanal'ın tedbir alacağını bekliyorduk ama rakip taraftan herhangi bir kıpırdanma olmayınca, fatih terim'in taktiği aynen devam etti ve pozisyonlar da gelmeyi sürdürdü. sakatlık öncesine göre saracchi biraz daha özgüvensiz gözükürken, ilerleyen dakikalarla o da "oyuna alıştı"ve sol kanat daha etkili işlemeye başladı, ömer'le tehlike yaratıldı 30. dakikada sonu iyi bitmedi, bir dakika evvel de muriç kendi kalesine atıyordu korner oldu. galatasaray baskıyı kurmuştu, golü bekliyordu, onyekuru vuruyor kaleciyi geçen top çizgide ozan'ın kalçasına çarpıyordu. gol geldi gelecek derken, ömer'in kullandığı korner vuruşunda donk "donk" diye kafayla çakınca topa, kadıköy'ün büyüsü bozuluverdi... iki sene evvel "gönderilecekler listesinde" olup, galatasaray'ın efsaneleri arasına adını yazdırmaya son sürat gidiyor hollandalı "joker" oyuncu. ryan donk, pazar gecesi sadece galatasaray'ı oyunda tutan golü atmakla kalmadı, savunmada da yerinde müdahaleleri, hatta faulleri ile maçın en iyileri arasındaydı... maçtan sonra twitter hesabında " kusbashi yedim, sherkape ısmarlayın" diyen donk'a, tüm tatlılar feda olsun...

    ikinci devre de ilk 45 dakikadan farksız başlarken, penaltı dışında muslera'yı ikinci kez tolgay'ın ortasında isla'nın kaleyi tutmayan golünde gördük. onun dışında yine top galatasaray'da kalıyor, seri oyunu yönlendiriyor, ömer ve belhanda da onyekuru ve feghouli'yi savunmanın arkasına kaçırmaya çalışıyorlardı. fenerbahçeli oyuncular futbol oyunu ve taktik ile karşılık veremeyince rakibe, ersun yanal'ın taa gençlerbirliği günlerinden kalma "oynatma, faul yap" taktiğine başvuruyorlardı. bir de kolaya da kaçmaya başlamışlardı ki, onbire onbir olmayınca, galatasaraylı oyuncuları tahrik edip, oyundan attırıp, rakibi eksik bırakmak için çabaladılar. takımın "eskilerinden" ozan ve serdar sürekli kendi yere atıp, halil umut meler'e baktı da, umduğunu alamadılar. ersun yanal da hakeme oynadı ama o da hesabı saha dışına atılmakla ödemiş oldu.

    beraberlik bir nebze de olsa galatasaray'ın işine yarayacak, fenerbahçe'yi şampiyonluk yarışında geride bırakacakken, galibiyet arayan taraf deplasman takımıydı ve hucüm presi de yapan galatasaray olurken, bu anların birinde kaleci altay'ın pasını yakalayan belhanda boş kaleye topu yollayamıyordu. maç öncesi sıkça konuşulan emre akbaba mı belhanda mı ikileminde fatih terim faslı oyuncuya formayı vermiş, o da oldukça başarılı, topu ayağında tutmayıp, alışılagelen lakayıtlıktan uzak bir mücadele sergilemişken, atacağı golle galatasaray taraftarı ile barışacaktı ama özgüvensiz vurdu, altay'ı psikolojik yıkımdan kurtardı. tuhaf bir oyuncudur belhanda, maç öncesi sahaya ısınmaya çıktıklarında ağzındaki sakızıyla yaptığı hareketlerle fenerbahçe taraftarını çıldırtmıştı da, oyundan alınırken az kalsın "bir çuval inciri berbat eden" oyuncu olacaktı. sarı kartı olmasına rağmen, deniz'in yüzüne tokat atıyor, bereket ki deniz de "çömezlik" yapıp, onun gazına gelip, kulübeye saldırınca ikisi de oyundan atılmış oldular. "kendi giderken, rakipten de birisini götürmek" anca belhanda'ya yakışır hareketti... bu arada 60 dakika boyunca sahada kalan ve galatasaray orta sahasına "piyango gibi nefes aldıran" tolgay'ın yerine giren deniz türüç, bir nebze toparlamıştı takımı da onu da belhanda "saf dışı" etti...

    serdar aziz'in fenerbahçe'ye transferi sonrası futbolcuların basın mensubu gibi yeni transferlere soru sordukları imza töreninde ali sami yen'deki derbi sonrası yaşanılan olaylara ithafen neustadter, serdar aziz'e "galatasaray'ın en hızlı oyuncusu kim? zira kimse jailson'u yakalayamamıştı" diye bir soru sormuş ve orada bulunanlar gevrek gevrek kahkaha atmışlardı. dün geceki maçta galatasaray'ın en hızlısı kim sorusunun cevabını onyekuru, jailson'a "yaşayarak öğretti." yine seri'nin başlattığı bir atakta onyekuru jailson'dan hızlı çıktı ve brezilyalının yapacağı tek şey onu düşürmekti. kazanılan penaltı atışında falcao topu eline aldığında galatasaray tribünlerinden tekbir sesleri yükseliyordu. en son monaco forması ile kadıkoy'de aynı kaleye penaltı golü atan falcao, bu kez galatasaray'ın galibiyet golünü atıp, adını tarihe yazdırıyordu. şimdi düşünüyorum da, fatih terim falcao yerine adem'le başlayıp, o penaltı kazanılsaydı, adem yine kalecinin sağına mı atardı? altay da sağ tarafa uzanmıştı zira...

    bitime 10 dakika kala galatasaray maçta öne geçince, fenerbahçeli futbolcularda tek hedef kalmıştı, yenilmezlik serisini devam ettirmek. tabii, bu da sarı-lacivertli oyuncular üzerinde büyük bir baskıya dönüştü, zaten güçleri yoktu, belli bir oyun planları da kalmadı ve "spontane" olarak gelmeye çalıştılar muslera'nın kalesine de, o anlarda muslera'nın neden büyük kaleci olduğu ortaya çıktı. önce mehmet ekici'nin serbest vuruşunu çıkardı,dakikalar sonra da yine altı pastan yapılan vuruşta yerindeydi... fenerbahçe tüm hatlarıyla gol ararken, onyekuru da jailson'u bayağı bir peşinden koşturdu, seri'nin savunma arkasına attığı uzun pasla buluşan nijeryalı yine altay'ı topla geçemedi ama 90+7'de donk'un uzaklaştırdığı topu orta sahadan alıp ceza sahasına kadar sürüp, altay'ı bu defa çalımlarla geçip boş kaleye topu yuvarlayıverdi jailson'un bakışları arasında...

    20 senenin ardından kadıkoy'de çıkarılan galibiyete sevinirken galatasaraylı futbolcular ve taraftarlar, bazıları da kaçan bir sürü net pozisyon sonrası liderliğin ele geçirilememesine üzülüyordu zira galatasaray 6 farklı kazanmış olsa, trabzon'un önünde yer alacaktı puantajda. bu arada maç öncesi fenerbahçe taraftarlarının galatasaray tribünlerinin ali sami yen'de yapmış oldukları rocky balboa koreografisine cevap olarak rocky'nin yumruk yediği sahneyi canladıran görselleri maçın skoru ile birlikte galatasaray taraftarının alay konusu oldu, zira filmlerde rocky hep kazanıyordu, kadıköy'de de galatasaray kazanmıştı. "seni de seni seveni de sevmiyoruz" pankartı da çok yoğun eleştiri aldı, ayrımcılık yaptığı söylendi de ben o tarafa hiç takılmadım, çünkü "seni sevmeyen ölsün" tezahüratı yapan galatasaray tribünü için de pek kafaya takılacak bir slogan olmasa gerek...

    kaynak ve maçtan fotoğraflar: https://ultrasmovement.blogspot.com/...e1-3galatasaray.html
App Store'dan indirin Google Play'den alın