• 524
    tam anlamıyla masum değiliz hiç birimiz maçı...

    aslında 2 kasım 2018 galatasaray fenerbahçe maçı koreografisi ile 1-0 önde başlamış gibiydik. özellikle ilk yarım saatte kapanacak olan rakibinin üzerine gelmesini bekleyip sabırla saçma sapan top çeviren bir galatasaray vardı. bir ara ekrana yansıyan pas sayılarında 290-70 gibi absürd bir skor vardı. çok da sıkıntı çekmeden geçen ilk yarının ardından bir şekilde golü bulduk ve 1-0 öne geçtik. bütün fenerbahçe takımı dağılmışken, hepsinin yüzü yere bakıyorken, adeta "inşallah yüklenmezler" diye yalvarırken saçma sapan yan top oyununa inatla devam ettik ve devreyi 1-0 tamamladık.

    ikinci yarıya biraz istekli başlayan fenerbahçe'nin anlık konstrasyon kaybında linnes gelen fırsatı çok güzel değerlendirip ceza sahası dışından uzak köşeye çakınca 2-0'ı da bulduk. bu noktadan sonra taraftarın oley çekmesi eleştiri konusu olsa da aslında o sinir bozucu ama güvenli oyunumuza devam ettik. ancak fenerbahçe belki kondüsyon durumumuzu gözeterek taktik gereği, belki de refleks olarak ikinci golden önce yaptığı şeyi dizilimini bozup ters yakalanmak pahasına devam ettirdi.

    bu noktada ortaya çıkan gerçek yan pas oyununun bizim için seçenek değil gereklilik oluşuydu. çünkü ileriye doğru arka arkaya üç pas yapamayacak kadar kötü bir durumdaydık. ikinci gol sonrası on dakikalık bölümde biz ileriye doğru oynamaya çalışıp bocalayınca fenerbahçe de daha güvenli hale geldi. her ne kadar tehlike yaratabilecek bir tempo yakalayamasalar da orta sahada bir mücadelede çalınan tartışmalı bir faul sonrası durarak oynuyor olmamıza rağmen defansımızı yarmayı başardılar. o pozisyonda her ne kadar doğru şekilde bir koşu yapamamış olsalar da muslera'nın auta giden adama çıkıp müdahale etme rahatsızlığı yine nüksetti. her ne kadar zaten yere düşmüş ve topu ayağından çıkarmış olsa da ceza sahası içindeki oyuncuya muslera'nın yaptığı şarj fırat aydınus'un ekran başındaki ali palabıyık için biçilmiş kaftandı ve götten osurma bir penaltı ile fenerbahçe golü bulmuş oldu.

    bu golden sonra stadda yükselen atmosferin bir anda düşmesi, hatalı penaltı kararının etkisiyle yaşanan o kaosla panik arası bölümde fenerbahçe takımı daha da yüreklenip yapabildiği hücum şekline devam etti. belhanda-valbuena arasındaki bir taç pozisyonunda valbuena'nın zeki ve uyanık hareketleriyle fenerbahçe lehine çıkan karar, yerden kalkamayan belhanda'nın açtığı boşluktan hızla giden top ve jailson'un şut bile sayılmayan iteklemesinin bir şekilde kaleye gitmesiyle skor beraberliğe gelmiş oldu.

    bu dakikadan sonra geriye kalan uzatmalarla birlikte yaklaşık 25 dakikalık bölümde ise net bir kör dövüşü oldu. fenerbahçe kalabalıktan seken topun önünde kalması sayesinde de olsa galibiyet şansını yakaladı. bizim de bir serbest atıştan gelen topta dirsek darbesiyle yerde kaldığımız bir pozisyon olsa da fırat aydınus ve ali palabıyık ikilisi için yeterli olamadı. fenerbahçe maçın başından beri topa sahip olamadığı için son dakikalarda topla oynaması baskı gibi görünse de aslında iki takım da kaderine razı bir görüntü çizdi ki zaten ikisinin de skoru değiştirebilecek gücü yoktu...

    maç sonundaki olaylar ise tam anlamıyla fiyasko. belhanda ve soldado arasında maçın son 3-4 dakikası boyunca devam eden horozlanma son düdüğün ardından diğer futbolcuların da araya girmesiyle sona ermek üzereydi ki jailson'un araya girip belhanda'ya attığı tokattan sonra önce bizim yedek kulübesi reaksiyon vererek fırladı, arkasından fenebahçe kulübesi ve sahaya girme şansı olan hemen herkes oraya doğru koştu. birbirinin boğazını sıkan, tokat atan, tekme sallayan, kovalayan futbolcular hatta teknik adamlar... sebebi ve şekli ne olursa olsun kabul edilmesi imkansız olan olaylar. umarım adaletli şekilde inceleme yapılıp cezalar verilir...

    taktik anlamında getirilebilecek temel eleştiri 2-0 sonrası oyun planına sadık kalmayışımız noktasında olabilir. 1-0'dan sonra özellikle devre arasına kadarki 10-15 dakikalık bölümde rakip de dağılmışken vazgeçilmeyen pas oyunundan neden 2-0'dan sonra vazgeçildi. bu vazgeçmenin arkasında kondüsyon yetersizliğimizin payı nedir? taraftarın gazıyla yükselen takım yine taraftarın gazının yükseldiği dönemlerde niye bir arpa boyu ilerleyemedi? bunlar hep sorgulanıp ders çıkarılması gereken konular...

    tribün konusuna gelirsek 2-0'a kadarki bölümde en az takım kadar konsantre olan, fenerbahçe topu her aldığında ıslıka yeri göğü inleterek görevini yapan bir taraftar vardı. 2-0 sonrası ki fenerbahçe karşısında pek kısmet olmayan bir skordur bizim açımızdan, bir anda maçı kazanmışız havasına girildi. sanki bitime iki üç dakika varmış gibi oley çekilmeye başlanmasıyla atmosfer iyice yükseldi. bu da hakem hatasıyla da olsa gelen fenerbahçe golü sonrası yaşanan infialin ve düşüşün üç dört misli fazla olmasına sebep oldu.

    son olarak hakemler konusuna da değinmek lazım. olmayan bir faul, ceza sahasında da olsa yere düşerken topu ayağından çıkarmış rakibe yapılan hamleye üflenen penaltı düdüğü. akabinde topun kime çarptığına değil oyuncuların vücut diline bakarak karar verilen bir taç atışı ve 2-0'dan 2-2'ye getirilen bir derbi maçı. dört yıldır ligde arena'da fenerbahçe'yi mağlup edemiyoruz. geçen sene gözünün önündeki elle oynamayı işaret etmeyen yardımcı hakem hala hafızalarda... her sene bir orospu rengi şekli her sene başka bir tiyatro dönüyor. bir şekilde sineye çekiliyor ama böyle böyle derbiler tarihi fenerbahçe lehine yazılmaya devam ediyor. bu döngüyü bu sistemi kırmak nasıl mümkün olacak merak ediyorum...

    işbu entry maç öncesi rahatsızlanıp kaldırıldığı hastanede hayatını kaybeden koray şener'e ithaf edilmiştir...
  • 534
    oysa ne kadar da güzel başlamıştı her şey... cuma derbisi olmasına rağmen ali sami yen tribünleri tıka basa dolmuş ve ultraslan'ın artık namı dünyaya yayılan koregrafilerinden "ikisi" yapılıyordu kale arkası tribünde. evet, türk tribünlerinde bir ilk olarak önce rakip fenerbahçe'ye ithafen "sizin hayalleriniz bizim gerçeklerimiz" gösterisi büyük alkış alırken, hemen peşi sıra fatih terim onore ediliyordu taraftarı tarafından: "hayallerimiz dünyadan daha büyük"...

    iki takım oyuncuları da sahaya çıkarken mesaj veriyor, ağızlarında maskelerle "lösemiyle savaş" konusunda farkındalık yaratıyorlardı. her ne kadar fenerbahçe başkanı ali koç takım otobüsü ile deplasmana geleceğini bahane ederek, galatasaray'ın dostluk yemeği davetini kabul etmese de, iki kulüp başkanı da tribünde yan yana maçı seyretmeye hazırdı.

    futbol adına tribünlerden gelen güzellikler sahaya da yansımış, maçın ilk düdüğü ile birlikte iki takım da ellerinden geldiğince "derbiye yakışır" şekilde mücadele diyorlardı. sakatlarının bir kısmı geri dönen galatasaray taraftarının arzu ettiği oyunu oynuyor, rakibini kendi sahasına hapsediyordu. deplasman ekibi fenerbahçe de cocu'nun gönderilmesi sonrası yardımcı hocayla çıktığı maçta sürprizvalbuena kozu ile "puan çalma" hesaplarındaydı... ilk on dakika geride kalırken galatasaray, sinan, n'diaye ve ömer bayram'la harun'u tedirgin etmeye çalıştı da cılız ataklardı, pek sonuç gelmedi. fenerbahçe o kadar kontrollü oynamaya çalışıyordu ki ,ilk atağını 15. dakikada gerçekleştirdi, benzia vurdu, top kornere çıktı.

    sonrasında galatasaray tekrar ipleri eline aldı, ömer bayram'ın ortasında rakibine de çarpan topu son anda harun kornere atarken, yapılan köşe vuruşunda ozan az kalsın galatasaray forması ile siftah yapıyordu. oyunda üstündü galatasaray, taraftarı arkasındaydı ve gol ararken, belhanda'nın ortasında serdar aziz'in ceza sahasına indirdiği topla donk harun'u mağlup ediyordu... arzuladığı golü ilk yarıda bulmuştu galatasaray ve o coşkuyla bir dakika sonrasında az kalsın ikiyi buluyordu da sinan'ın kafasında top harun'un bakışları arasında filelerle buluşmayı tercih etmedi... devre bitmeden onyekuru da golle burun buran kaldı da, "pas mı atayım, şut mu atayım" tereddütü sonrası kötü bir vuruş yaparak, topu auta yolladı.

    güzel bir karşılaşma oynanıyordu ve ikinci devre başlamadan önce deplasman yapan fenerbahçe taraftarlarının kendilerine ayrılan tribünü boşaltma görüntüleri geldi ekrana. "takıma karşı bir tepki mi?" acaba diye düşünürken, koray şener isimli gencecik bir taraftarın maçtan önce kalp krizi geçirdiği ve hastaneye kaldırıldığı, lakin kurtarılamadığı haberini öğrendik. tadımız kaçtı... üniversite okuduğunu ve genç yaşta olduğunu öğrenince, birden geçmişe gittim. pasoligin olmadığı ve ultraslan-üni'yi kurduğumuz günler aklıma geldi... derbi maçlara günler evvelinden hazırlanırdık, az sayıdaki deplasman biletlerinden birini almak için sabahtan bilet gişesine gider, bulamazsak aramadığımız "ağır abi" kalmazdı. maç gününü ipler çeker, arife gecesi uyuyamaz, sabahı erken kalkar ve "cim bom bom'um sen çok yaşa canım feda olsun sana" eşliğinde toplanma yerine giderdik. ali kırca'nın "futbol hayattır" kitabında "tribünün iki yakası" adlı makalesinde bahsettiği gibi renklerimiz farklı olsa da, aslında biz biriz, aynı memleketin çocuklarıyız, aynı besteleri söyler, aynı şekilde seviniriz. koray şener'in de ne ümitlerle az sayıdaki deplasman biletini bulduğunu, maç gecesi uyuyamadığını ve maç sabahı da atkısını boynuna dolayıp, çocukluk aşkı fenerbahçe'sine "canım feda olsun" diyerek koştuğunu hayal ettim de, o an maç orada bitti benim için aslında... italyan ultralar, maç öncesi hayatını kaybeden arkadaşları olduğunda takım kaptanlarını tribüne davet edip, maçı erteletebiliyorlar, roma-lazio derbisinin ertelendiğini biliyorum ama bizde maalesef böyle bir olay gerçekleşmedi... sessizce, sadece bir ambülansın acı siren sesiyle ayrıldı ali sami yen'den koray şener. kahrolsun endüstriyel futbol diye boşa çırpınmıyoruz... yayın ihaleleri, sponsorlar, astronomik maç biletleri ve tribünde belki de ilk yardım yapılamadığı için hayatını kaybeden gencecik bir can...

    ama hayat devam ediyordu, maç da "maalesef" oynanıyordu ve koray'ın şahsında diğer tribün şehitleri için de bir fatiha okuduktan sonra seyretmeye devam ettik istanbul derbisini. ikinci yarıya da galatasaray baskılı başladı, önce linnes'in ortasında onyekuru'nun vuruşunu son anda harun çıkardı, bir dakika sonrasında da linnes mevkidaşı eboue'yi hatırlatan bir golle farkı ikiye çıkardı... iki farkla geriye düşen fenerbahçe galatasaray kalesine ayew ve eljif'le gelmeye çalıştı ama bu ataklar muslera'yı pek de tedirgin etmedi.

    olaysız "itiş kakışsız" bir derbi oynanıyordu ve böyle bitmesi halinde kimse hakemlerden bahsetmeyecekti. olur muydu? işine gelir miydi "yakışıklı?" fırat'ın? yıllardır fifa kokartı takmaya hak kazanamamış ama derbileri yöneten fırat, daha önceki derbilerde olduğu gibi yine adından söz ettirmeliydi. önce isla'nın ceza sahasına girip yaptığı ortadan sonra muslera ile çarpışmasına penaltı çaldı fırat aydınus. işin daha da vahimi var masasında kendisini uyaran barış şimşek'in geçen hafta muğdat'ın düşürüldüğünü "görmemiş?!" olmasıydı. bu arada buna benzer bir penaltı geçen hafta ankaragücü maçında fenerbahçe aleyhine çalındı. "kuralmış, top oyundan çıkmadan adam aktif haldeymiş, tekrar top ona gelme ihtimali varmış, mış da mış"... karar var da yorumu yapan kişi de hakem, galatasaray-schalke maçında aynı yorumu yapmadı fransız hakem, kimsenin de sesi çıkmadı. ama bizde rol çalmak isteyenler var ya, göster penaltıyı sıyrıl aradan .. isla topa son bir hamle ile vurduktan sonra kendini yere bırakıyor ve "iki" saniye sonra muslera ona çarpıyor... nasıl penaltıysa artık?

    valbuena ile penaltıyı kullanan feberbahçe farkı bire indirdi de, muslera son üç penaltıda olduğu gibi yine köşeyi tutturdu ama topu çıkaramadı. bunları not edelim, öyle kritik bir maç gelecek ve muslera penaltı çıkaracak, taffarel ile iyi çalışıyorlar bu işe... bizler hala penaltıda kalmışken, fırat ve yardımcıları bir kez daha devreye girdiler ve bariz bir şekilde fenerbahçeli topçudan taca çıkan topu fenerbahçe'ye verdiler. pozisyonun kahramanlarından belhanda itiraz ederken, oyunu hızla başlatan sari lacivertliler jailson ile 2-2yi yakaladılar. galatasaray o dakikaya kadar golleri kaçırırken, bir arkadaş "vallaha billaha bizde şans yok, fener balı olsa şimdiye kadar maç 5 olmuştu" diye yazmışti whatsapp grubuna. evet, fenerbahçe balı diye birşey vardı ve jailson'un golünde bunu gördük...

    bu arada taç pozisyonunu "göremeyen?!" yardımcı hakemin de aleks taşçıoğlu olduğunu hatırlatalım... hangi aleks mi? geçen sene sivasspor maçında penaltı bayrağı kaldıran aleks, 2011 yılında fener'in son maçı olan sivas maçında fener'i kurtaran aleks... bakın o gün bloga ne yazmışız:
    "fatih terim maç sonunda "çuvaldızı" kendisine batırmış, "bazıları" gibi "hakem hakem" diyerek ağlamamış ama galatasaray'ın 1 puanını aleks taşçıoğlu aldı desek yalan mı olur? maçın ilk yarısı boyunca gomis'in ofsayt pozisyonlarında "masturbe" olurcasına bayraklar kaldıran yan hakem, ikinci devre yukarıda fotoğrafı olan pozisyonda fırat aydınus'a penaltı kararı verdirdi. aslında oldukça başarılı bir maç yöneten fırat hoca, kendisinin de hakim olduğu bu ikili mücadelede neden yan hakemine güvendi, orası da ayrı bir soru işareti. zira, bahsi geçen aleks taşçıoğlu, fırat aydınus'u çokça "tartışmalar" içine sokmadı mı? 2010-2011 sezonunun son maçında yine sivas'ta ev sahibinin "buz" gibi golünü geçersiz sayıp ligin şampiyonunu değiştiren kişi olmadı mı? fırat hocanın artık yardımcı hakemini değiştirme zamanı gelmedi mi?"

    beraberlik sonrası galatasaray kalan dakikalarda panikle tekrar galibiyet golü ararken, fenerbahçe de kontra ataklarla muslera'nın kalesinde tehlikeler yarattı. bizimkiler de atabilirdi, onlar da atabilirdi ama iki takım da skoru bozamadı ve sami yen'de puanlar paylaşıldı...

    böyle bitecekti yazı da, hakem düdüğü çaldıktan sonra spor spikerlerinin çok sevdiği tabirle"derbilerde görmek istemediğimiz" türden olaylar gerçekleşti. "normal şartlarda biz galatasaray'ı yenemeyiz, gerginlik filan yaratırsak bir şeyler elde edebiliriz"i de hafta içi samandıra'da konuşmuş olacak ki sarı-lacivertliler, maç öncesi ayew ısınma esnasında donk'la sürtüştü... maç oynanırken, yedek kulübesinde oturan soldado n'diaye'ye sataştı... maç bitti, soldado, belhanda'ya tükürdü ve jailson ortalığı alevlendiren tokadı belhanda'ya attı...
    bu kadarı da fazlaydı... herkes ait olduğu yeri bilecekti... ve "tavşan gibi sekerken" jailson bunu öğrendi...

    biz galatasaraylılar çok meraklıyız "çuvaldızı kendimize batırmayı", hatta bunu maharet sayar, kültür göstergesi olarak övünürüz... ama kendi oyuncunu, hocanı, antrenörünü eleştire eleştire rakipler camiayı güçsüz zannedip, üstüne utanmadan da çullanıyorlar... şimdi de kalkmışlar, fatih terim, hasan şaş ve galatasaraylı futbolcular için karalama kampanyası yapıp, ceza almalarını sağlamak için uğraş vermeye...
    belhanda'yı hiç sevmem, ilk fırsatta yollanmasını istesem de kimse galatasaray forması giyen oyuncuya vuramaz. vurursa da cezasını bulur. hasan şaş da, n'diaye de, muğdat da, rodrigues de yapılması gerekeni yapmış, takım arkadaşlarını korumuşlardır...
    volkan'ın melo'ya tekme attığında uzaktan bakan selçuk'lar, burak'lar yok artık...
    herkes haddini bilecek...

    maçtan fotoğraflar ve kaynak için link:
    https://ultrasmovement.blogspot.com/...ay2-2fenerbahce.html
  • 238
    galatasaray futbol takımının en büyük rakibi her zaman kendisidir. yani demek istediğim takım bu maça gereksiz bir anlam yüklememelidir. rakip sanki alanya'ymış gibi, alanya'dan alınacak bir 3 puan varmış gibi çıkıp işini yapmalıdır. şampiyonluğa giden yolda aşılacak bir engel olarak görmelidir. eğer takımımız şu an tıpkı taraftarın içinde bulunduğu "fener bu sonuçta" ruh haline bürünür, rakibini gözünde gereksiz büyütür ve kendini yersiz strese sokarsa beklenmedik sonuçlar çıkabilir.

    çıkıp sıradan bir lig maçıymış gibi oynayıp, düşme hattındaki rakibimizi 1-0 da olsa yenmemiz gereken maç. fark beklemek şu eksik kadroyla çok realistik değil. tek beklentim 3 puan bu maçtan. eğer o 3 puan alınamazsa çok büyük ayıp gerçekten, boşuna şampiyonluk hayalleri kurmayalım.
App Store'dan indirin Google Play'den alın