• 427
    rezil bir maçti. ilk 11'inden tut, son düdüğüne kadar her şeyiyle.

    maçta güzel olan tek şey muslera'ydı. kardeşim benim!

    yalnız bizim kötü oyunumuz, rezalet oyunumuz bizi bağlar.

    (bkz: abdulkadir bitigen/#2783408)

    var hakemi olacak bu arkadaş 90+'daki bkz'da
    da olan pozisyonu nasıl izletmez?!

    https://twitter.com/...556159834570752?s=08

    %100 penaltı.

    benim 2 puanım ayrı, oynadığım oyun ayrı şeyler.

    kotu oynadık diye hakkımız çalınamaz.

    çıksın konuşsun yönetim! bu ne ya?
  • 428
    galatasaray adına tek bir iyi şeyin olmadığı maçtı. hocanın hali hal değil, her şeye yetişeceğim derken en temel şeylerimiz eksik kaldı. bugün sahaya çıkan onbir oyuncuda oynama azmi yoktu. ciddiyetsizlik had safhada, oynatanlar ve oynayanlar 2006-2007 ve 2010-2011 sezonundakiler gibiydiler ve bu tek maçlık bir vaziyet değil maalesef. tek bir set hücumun, tek bir ezber organizasyonun dahi olmasa da rakip kalene senden kaptığı topla giderken elin belinde izleyemezsin, yapanı da sahada tutamazsın. takke düşmedi ama kellenin içi boş. başta hoca, sonra teknik kadro ve en sonunda oyuncular bir silkinecek ya da silkindirilecekler. bu sene rakiplerin tam teyakkuz hali bu, bu kadarlar. bilincine varıp kendine gelecek ve araya kapanmaz farkı koyacaksın. onun için de oynadığın her maça final diyecek, her anı en yüksek ciddiyetle geçireceksin. maçtan sonra rakip takım kalecisi takım arkadaşına atamadık diyor, bunu da boşa değil dosdoğru tespitle söylüyor. galatasaray bu halde, bu yerde, bu bezginlikte olmaz. hocanın kupa kazandıran sözü vardır 2000 yılında diyarbakırda “kendinize gelin buradan sahaya kadar” diye. şimdi önce kendisine “kendine gel sivas maçına kadar” diyecek esas işine odaklanacak sonra azmeden, çabalayan, hırsla saldıran oyunculardan kurulu bir takım ile sahaya çıkacak.
  • 430
    lig sonuncusu genclerbirligine karsi kaleyi tutan 1 sutumiz var rakip 20 sut cekmis. bu mac ile ilgili ikinci bir cumle kurmaya gerek yok.

    son dakikada penaltimiz verilmedi. cunku saha icinde bu kadar etkisiz ve kotu olursaniz organize ve profesyonel olarak tanimladiginiz o kotuluk cetesi gozler onundeki penaltinizi vermez, en ufak da endise duymaz. cunku o kadar rezil bir oyun var ki hakemi konusmaya yuzu yok kimsenin.

    dun oynanan antalya fenerbahce macinda mesela fenerbahce resmen tek kale oynadi. ceza sahasinda penalti verilebilecek tartismali dahi olsa tek bir pozisyon olsa hakem penaltiyi calacakti, bir tane oyuncunun kendini atmasi yeterliydi,piskolojik olarak etkilendi cunku hakem, oyle bir oyun soninda 3 puana hakem engel oldu dedirtmemek icin.

    bugun biz 90 dakika dunku fener gibi baskili oynasak, kaleyi bulan 7-8 sutumuz olsa, direkten toplar donse, hakemin o penaltiyi vermeme secenegi olamazdi. bunlar hepsi psikoloji isi. ya da pozisyona sadece belhanda degil, tum oyuncular itiraz etse ve vara gitmesi icin baski olustursa, hakem yine bekleyip vardan kontrol etme ihtiyaci hissedecekti tepkiler sonucu.

    oyuncular zihnen o kadar kopmuslar ki mactan, pozisyonda neler oluyor, puan mi kaybediliyor, sampiyonluk mu gidiyor umurlarinda degil. herkes mac bitse de gitsek modunda. eh bir de saha icinde saygi duyulacak bir kaptan olmayinca hakemler 80 milyonun gozu onunde hakkinizi gasp edebiliyor.

    yonetime deginmeyecegim bile, benim icin degil galatasaray kulubu, mahalle bakkali bile yonetecek kapasitede insanlar degiller. kendileri icin yazmis oldugum tum destek entrilerinden utaniyorum. umarim su kulube yakisir bir yonetim bir an once basa gecer.
  • 432
    bile bile lades demekten başka bir şey değil.

    4 ekim 2019 fenerbahçe antalyaspor maçından sonra bir entry yazmıştım. büyük takımların puan kaybederek başladığı haftalar diğer takımlara da sirayet eder diye. sanki hoca da bunu doğrularcasına mariano, nagatomo ve selçuk ile başlayınca puan kaybedeceğimiz maç başlamadan belli olmuştu.

    selçuk' a geçmişte yaşattığı başarılar sebebiyle büyük bir sempatim var. belli ki hocanın da var. ancak selçuk o selçuk değil, artık resmen olmasa da fiziken ve ruhen futbolu bırakmış durumda. selçuk' tan medet ummak hem taraftara hem de takıma ayıp etmek demek.

    mariano - nagatomo ikilisi 1 ekim galatasaray psg maçında takımın az pozisyona girmesinin en temel sebebiydi. ne çizgiye inebildiler ne de düzgün bir orta yapabildiler. zaten ikisi de 32 - 33 yaşındalar, şu maçta rotasyon yapmamak akıl alır gibi değil.

    babel' in varlığı bir tehdit oluştursa da hocanın şunu anlaması lazım babel kanatta verimli olamayacak. daha fazla zorlamaya gerek yok. artık sprint atamıyor, herhangi bir patlayıcılığı kalmamış durumda.

    çıkan kadro ve sonuç doğru orantılı, gençler biraz becerikli olsaydı rahatlıkla üç puanı alırdı. en başta hocanın sonra futbolcuların silkinip kendilerine gelmeleri gerekiyor. yoksa iş işten geçmek üzere.
  • 433
    takımın elle tutulur bir yanı yok, galip gelsek günü kurtarırdık bu sonuç puan farkı açılmadan daha iyi oldu bizim için. ama mariano'nun bilerek vurması kırmızı sen sarı veriyorsun, belhanda son dk net penaltı onu da vermiyorsun.hakem görmemiştir olabilir ama sen daha geçen hafta varı dinlemeyip oyunun kaderini etkilediği için hakeminin sözleşmesini fesh ediyorsun, peki bugün hakemin görmeme ihtimali olabilecek bu pozisyonlarda var niye uyarmıyor. sahadaki hakeme ceza verip ekran başındakine ceza vermezsen insanlar sahada değil masa başında olmak ister. fb maçı penaltı pozisyonun epey öncesine gidip el verebilecek teknolojin,bilgin,donanımın varsa anlık vurmayı veya anlık adamı çekmeyi nasıl değerlendiremiyorsun. var ile şu ana kadar maalesef oyuna adalet değil eşitsizlik geldi. takımlar oyununa baksın ama sen de adaleti sağla. sene başı söylemiştim arkadaş çevreme buraya da yazayım. biz ligde ne zaman kağıt üstünde en iyi kadroya sahip olsak inadına kadronun hakkını veremeyecek kadar kötü oynuyoruz. bu sene de çekincem buydu ve 10 resmi maçın sonunda maalesef tablo yine geçmişteki örneklere benziyor. hoca teoride mesajı verdi bugün ama pratikte görmeden bir işe yaramaz. forma adaleti sağlanmazsa da bu kadro seneyi böyle götürür. belhanda babel selçuk mariano vs. isimleriyle değil formlarıyla ilk 11 oynamadığı sürece yedekteki oyunculardan da verim alman gün geçtikçe zorlaşır.
  • 435
    fatih hoca'nın takımı iki senedir şampiyon yapan isimlere duyduğu yersiz inanç yüzünden puan kaybettiğimiz maç. dün akşam belhanda yerine emre mor*, sol bekte nagatomo yerine jimmy durmaz, selçuk yerine taylan antalyalı oynasaydı maçı handikaplı kazanırdık. lig sonuncusuna karşı maalesef trajik bir şekilde puan kaybettik.

    diğer tercihleri yine bir nebze anlıyorum ama fatih hoca bu maçı sezona kötü başlayan belhanda'yı kazanma maçı olarak görmüş, belhanda sahadaki 22 oyuncu arasında açık ara en kötü oynayan adam olmasına rağmen 90 dakika boyunca oyundan çıkarmadı. takımın tek yaratıcı oyuncusu olan feghouli'yi çıkardı, belhanda'nın 10 sene uğraşsa beceremeyeceği savunma arkasına pasları deneyen selçuk'u çıkardı, bununla da yetinmeyip ileride hücum pres yapan yegane oyuncu olan andone'yi çıkardı ama belhanda'yı ellemedi. bunun sonucunda kepaze bir oyunla bir puana razı olduk. belli ki fatih hoca için belhanda'yı kazanmak bu maçı kazanmaktan daha önemliydi. bu durumda bizim için söylenecek fazla bir şey kalmıyor.

    fatih hoca'nın cezalı olduğu maçlarda yaşanan puan kayıpları için levent şahin'i eleştirmiştim, şimdi kendisinden özür diliyorum. bu maçtaki hatalı 11'i ve değişiklikleri gördükten sonra levent şahin'in yönettiği maçlardaki akıl almaz değişikliklerin yapılmasını da maçtan önceki toplantılarda fatih hoca'nın tembihlediği açıkça anlaşılıyor. selçuk'la, belhanda'yla, nagatomo'yla maç kazanmayı uman futbol aklının levent şahin olmadığı ortaya çıktı maalesef.
  • 437
    gençlerbirliği'nin 2 puan kaçırdığı karşılaşma. çünkü biz lig sonuncusu gençlerbirliği'ne karşı 95 dakika boyunca elle tutulur tek bir pozisyona dahi giremezken adamların her hücumu olgun ve tehlikeliydi. haliyle de beraberliğe üzülen taraf onlar olmuş olması lazım.

    neden bu durumdayız diye soracak olursak her şey ortada aslında: zaten yaratıcılıktan yoksun ve hücuma çıkamayan bir takımız. mariano ve yuto kadroda tutulup bir de ortaya seri-lemina'dan yoksunken selçuk'u koymak takımın aklını da dinamikliğini de 5 kat daha düşürmüş oldu. takımdaki tek delici adam emre mor ise 85'te ancak oyuna alınabiliyor. akıl tutulması mı yaşıyor teknik heyet bilmiyorum ama bunu 16 yaşındaki çocuk bile düşünüp yapabilir. lig sonuncusuna karşı oynuyorsunuz, atağınız yok, hücuma çıkamıyorsunuz, pozisyona giremiyorsunuz, tek yaptığınız yan-geri pas ve emre mor gibi bir adamı 85'e kadar yanınızda oturtuyorsunuz. büyük skandal.

    daha 7. hafta ama takım ligi şimdiden bırakmışçasına bir görüntü içerisinde. ilk düzeltmemiz gereken şey de bu bana göre.
  • 438
    kendimi bildim bileli galatasaray maçları izliyorum. ben bu maçtaki kadar takımımdan utandığımı hatırlamıyorum. lig sonuncusuna karşı bırakın golü, pozisyonu; heyecan duymamızı sağlayacak en ufak bir şey olmadı maçta.

    senede 3-4 milyon euro'ları cukkalayan futbolcularımız sahada yürüyor, haftalardır bunu gören hoca hala bir şey yapmıyor, yapamıyor. çok ama çok üzücü bir haldeydik. futboldan soğuttu bu maç beni.
  • 442
    böyle maçın anasını avradını s...m! bebeyi maça götürelim dedik, "ilk maçı olacak" dedik, "hayatı boyunca unutamayacak" dedik, bir tane gol sevinicini bırak, heyecan duyacağı bir an bile yaşatmadınız çocuğa. tribünde üşüdüğüyle kaldı.

    maçın ilk yarısında "ne zaman gideceğiz baba" diye sordu. "90 olunca" diye skorbordu gösterince küstü amk :(

    öyle soğuttunuz bizi oynadığınız futbolla!

    ha biz sefasını da öğretiriz, cefasını da ama alacağım var sizden haberiniz olsun! bu çocuğa ve sizi seven 30 milyona borcunuz var!
  • 447
    yıllardır deplasmana maç izlemeye giderim. puan kaybının olabileceğini tahmin edersiniz her deplasman ayrı zor yıllardır. çok mağlubiyet gördüm, üzerine 8-10 saat keyifsiz keyifsiz döndüm ama ilk kez bukadar boş bir maç izledim. herkes ruh gibiydi ayırdığım zamana paraya ilk kez acıdım. dönüş yolu bitmek bilmedi. hayatımda bir ilk oldu asla unutmam bu maçı.
  • 448
    şampiyonlar ligi dönüşleri genelde bir çok takım için oldukça zorlu olur, yerel ligdeki maçta puan kayıpları beklenir de salı gecesi paris saint-germain gibi güçlü bir rakibe kök söktürüp, kaybetmesine rağmen taraftardan "böyle oynayın canımızı verelim" tezahüratını işiten galatasaray'lı futbolcuların, başkentte ligin sonuncusu gençlerbirliği karşısında "bu kadar kişiliksiz" bir oyun oynayacağını kimse aklına getiremezdi...
    kurmuş olduğu takımla ve iç sahadaki taraftar desteği ile zor geçebilecek ve kaybedilmesi muhtemel puanların çok can yakmayacağı deplasmanlar vardır da bu maç şüphesiz onlardan değildi... bu nedenle halil umut meler maçı bitiren son düdüğü çaldığında canımız yandı... hem de fena halde...

    salı gecesinin yıldızlarından jean michael seri "gıda zehirlenmesi" nedeniyle son dakika kadro dışı kalırken yerine fatih terim, selçuk'u görevlendirmişti. hoca kaptanına güvenmişti ama kaptan gemiyi ilk terk eden olmuştu, sanki jubile maçına çıkmış gibi sahada dolaşıyordu eli belinde. dolaşmakla da kalmıyordu selçuk, kurnazlık da yapıyordu utanmadan. maçı seyredenler hatırlayacaktır, rakip ceza sahası kenarında yüksekten gelen bir topu kontrol etmek istemiş ve topu ayağından kaçırmışken, topla alakasız mesafede olan nagatomo'ya "bu pası nasıl alamazsın" diye sitem etmesi galatasaray taraftarını kızdırırken, maçı beinsport fransa kanalına anlatan fransız spikeri kahkahalara boğmuştu...

    hocanın güvenip, "hayal kırıklığına" uğradıklarından biri de belhanda oldu ankara'daki tatsız tuzsuz gecede. sneijder'in yerine gelmesi, 10 numaralı formayı alması, saha içinde ruhsuz ruhsuz gezmesi geldiği günden beri beni rahatsız etmişti de, geçen sene biraz toparlanmış, takım için etkili ve önemli işler yapmıştı. bize göre futbolcularla çok daha içli dışlı olan ve onların maddi manevi tüm mutluluk ve sıkıntılarını bilen fatih terim, faslı oyuncuda bir "cevher" görmüş olmalı ki bir önceki sene olduğu gibi, bu sene de transfer döneminde takımda kalması yönünde rapor verdi. seri, nzonzi, lemina, jimmy durmaz gibi orta saha oyuncular transfer edildi ama belhanda özeldi, takımı oynatacak oyuncu olmalıydı da, bu sene tekrar geçmişe, o "ruhsuz" haline dönüverdi 10 numara. saha içinde yürüyor, mücadele etmiyor ve en önemlisi topları "ayağında geveledikten" sonra sürekli rakibe atıyor... böyle bir ortamda galatasaray'ın son yıllara göre gol kısırlığı çekmesi de oldukça doğal...

    italya macerasından sonra galatasaray'ın başına ikinci defa geçen fatih terim, dört sene arka arkaya şampiyonluklar yaşatıp, uefa kupasını memlekete getiren hocadan çok farklı karakterde bir kişilik sergiliyordu o günlerde.. maç önü ve sonu yapılan röportajlarda oyuncularına güvenini ortaya koyuyor ve mağlubiyetler sonrası tüm hatayı kendisi göğüslüyordu. işin özü "eli sopalı adanalı hoca "gitmiş, avrupa kültürü görmüş, şık giyinen avrupa beyefendisi bir teknik direktör gelmişti. topçu milletine iyilik yaramazdı, bunu sonraki yıllarda frank rijkaard örneğinde görecektik, "nasılsa tüm sorumluluğu üzerine alan bir hoca var" diyerek futbolcular gevşedikçe gevşedi ve hocanın sonu unutmak istediğimiz o olimpiyat stadı gecelerinde hazırlandı...

    cumartesi gecesi "sabaha kadar oynansa kimsenin gol atamayacağı" maçı seyrederken dejavu gibi aklıma 2003-2004 sezonu geldi. hoca yine oyuncularına güveniyordu, onlara sahip çıkıyordu, hatta galatasaray'ı "profesyonel kötülere" yedirmemek için cezalar dahi alıyordu ama hem saha içi hem saha dışında güvendiklerinden sırtına hançeri yiyordu...

    şampiyonluğu getiren maçlar derbiler değildir bana göre, şampiyonluk kötü oynadığın maçları 3 puanla sonlandırdığında gelir. iyi ve baskılı oynadığında zaten kazanırsın da 34 haftalık periyotta doğal olarak kötü oynayacağın maçlar olacaktır ve bu vakitler de hangi takım daha az puan kaybı yaparsa, mutlu sona o ulaşır. bu gözle bakıldığında galatasaray'ın gençlerbirliği karşısında elde ettiği beraberlik marcao'nun maç sonu dediği "kazanılmış 1 puan" değil, kaybedilmiş 2 puandır...

    ama, işin başka bir boyutu da var. çuvaldızı kendimize batırdık, takımı eleştirdik de galatasaray kötü diye hakemlerin maç öncesi kafalarında kurguladıkları senaryoları sergilemelerine de sessiz kalamayız. perşembe gecesi uefa avrupa kulüpler mücadelesi yönetmiş ve cuma akşamı memlekete dönen halil umut meler'in fatih terim'in dediği "memlekette hakem mi kalmadı" da maçı yönetmek üzere atandı, bize pek manidar geldi. cumartesi geceki maçın devre arasında "bir hakemin kötü olması için illaki yanlış penaltı vermesi gerekmiyor, halil umut meler gibi galatasaray'ın her atağını, her presini faulle kesmesi yetiyor" diye bir tweet atmıştım. andone'nin, babel'in, feghouli'nin rakip savunmaya yaptığı her baskıda düdük çalarak, oyuncuları yıldırdı maçın hakemi. daha da vahimi, sanki kafasında bazı futbolcuları "yaftalamış" gibi davranıyordu, özellikle belhanda listenin başındaydı, ona ne yapılsa faul çalmayacaktı ama belhanda konuşsa kartı görecekti. maçın son anlarında sessegnon'un usta bir güreşçi gibi "ense çekme" ile belhanda'yı yerle bir etmesine halil hoca devam kararı verirken, güreş hakemleri olsa kırmızı-siyahlı oyuncuya 2 puan yazardı. var'dan da yardım istemedi, abdülkadir bitigen de uyarmadı kendisini, bu daha da tuhaftı. "tuhaflıklar komedyası" emre mor ile ev sahibi oyuncu arasındaki mücadelede de yaşandı, biri beyaz tenli diğeri siyah tenli olmasına rağmen futbolcuların, hakem ve var hakemleri topun emre'nin eline çarptığına karar verirken, shakespeare'den daha başarılı bir sahne yazıyorlardı...

    kötülerin çok olduğu gecede yine de iyiler yok değildi, özellikle marcao, nzonzi ve donk yine her zamanki ciddiyet içinde mücadele ederken, andone'nin çabası, boş alanlara attığı deparlara takım arkadaşları pas vermeyip, kendisinden beklenilen gol gelmeyince yine görülmeyecektir, oysa cumartesi gecesi sahada falcao da olsa, o da eli boş dönecekti...

    kaynak ve fotoğraflar: https://ultrasmovement.blogspot.com/...i0-0galatasaray.html
  • 449
    bir daha asla izlemek istemeyeceğimiz her şeyi bu maçta gördük ve yaşadık. ama bir feghouli olayı var ki, şahsen benim teknik heyete olan inancımı ve ümidimi tamamen bitirdi.
    daha bir hafta önce fb maçının 70 nci. dakikasında feghouli, ev sahibi olduğumuz maçta oyundan 5 dakika da sallana sallana çıkmış, herkesi deli etmişti. ankara'da da o dakikaya kadar hiç bir olumlu hareketi olmadan, etliye sütlüye karışmadan adeta yürüyerek oynayan feghouli'nin numarasının 70 i beklemeden kalkması şaşırtıcı olmadı. feghouli bu sefer değişikliğe daha farklı bir tepki göstererek çıkarken gülümsemesi ve attığı triplerle kulübeyle de dalga geçtiğini göstermek istedi.
    o an ben şahsen fatih terim bu adamı kulübede mi döver yoksa soyunma odasını mı bekler diye aklımdan geçirdim.
    feghouli, oyun devam ederken yarısını sahanın içinden yaptığı yürüyüşünü tamamlayıp nihayet kenara ulaştığında kulübenin önünde terim ile aralarında bir konuşma geçtiğini gördük.
    eğer yazılanlar doğruysa, feghouli 'ben niye çıkıyorum' diye hesap sormaya kalkmış bunun üzerine terim de, 'sağlık gurubu senin sakatlandığını söyledi o yüzden çıkardım' diye cevaplamış.
    oynanan bu rezil futbola teknik heyet hesap soracağına, birde hesap verecek duruma düştüyse eğer, kimse bizi ocak'a kadar sabredin diye oyalamasın; çünkü bu yaşananlar futbolcuların kimseyi takmadıklarının açık bir göstergesi. fatih terim ipleri tekrar eline alabilir mi? çok zor gözüküyor.
  • 450
    yine bir gençlerbirliği maçı ve yine kaos...

    dilerim bu maç 23. şampiyonluk yolunda fatih terim ve galatasaray futbol takımı oyuncuları için bir milat olur. aksi halde 2 yıldır sizi başının üstünde gezdiren taraftara hesap vereceğinizi bilmeniz gerekiyor.

    her gidilen deplasmanda yüzlerce kişinin karşıladığı, pop star muamelesi gören adamlar, pohpohlanan adamlar yarın tepkiyle karşılanmak istemiyorsa, aldığı paranın hakkını verecek...
App Store'dan indirin Google Play'den alın