• 105
    yine ben, yine mayhoş değilim, sarhoş da değilim. en azından fiziksel olarak.

    https://www.youtube.com/watch?v=1qe0oggdynw

    insanın inancını kaybetmesi çok boktan bir şey. inanç derken; herhangi bir şeye olan inançtan bahsediyorum. ne olursa olsun. bu akşam yenildik. daha doğrusu dün akşam.

    (bkz: 4 şubat 2018 sivasspor galatasaray maçı)

    şampiyonluk için en önemli maçtı belki. kaybettik. canımız sağolsun. inancımızdan bir şey eksildi mi? hayır. en azından benim için. (bkz: o kupa buraya gelecek)

    neyse inancımızı kaybettiklerimize dönelim. insanlar. çok anlamsız da olsa keşke diyorum bazen. çocukluğumuzdaki gibi kandırılsak. verilen sözler o zaman bize verilen sözler gibi tutulmasa. çocuklukta kalan küçük şeyler. daha doğrusu o zaman için küçük olmasa da yaraları genelde küçük olan şeyler olsa. kavga ettiğimiz, küstüğümüz arkadaşlarımızla hep barıştık bir süre sonra. annemize kızdık geçti, babamıza kızdık geçti, kardeşimizle kavga ettik geçti.

    https://www.youtube.com/watch?v=aSPybHhXOjg

    şimdi küslüklerimiz de büyük bizler gibi, kavgalarımız da. barışmıyoruz, unutmuyoruz. o zamanlar elimize bir iğne batıyordu, biraz acıyıp geçiyordu. şimdi sırtımıza bıçaklar saplanıyor. doğal olarak da ne unutuyoruz ne de acısı geçiyor kolay kolay.

    hepimizin başına gelmiştir. unutamadığımız, acısı geçmeyen şeyler yaşamışızdır. küçük veya büyük olması da önemli değil. sevdiğimiz insanlar yaptı hep bunları da. veya sevdiğimiz takımlar. ama o geçiyor bak. bir gol, bir galibiyet düzeltebiliyor her şeyi. hayat da keşke futbol gibi olsa. 14 sene bile beklesek bir gün geçeceğinden emin olabilsek.

    neyse dağıldı biraz sanki. daha doğrusu inanç meselesini insan faktörüne indirgemiş gibi oldum da, öyle değil. herhangi bir şey olabilir. işimiz olabilir bu, ya da koyduğumuz herhangi bir hedef de olabilir. dinsel inancımız da olabilir.

    ben kaybettim sanki çoğunu. insanlara inancımı kaybettim. dünyanın anasını ağlattık. uzayın da ağlatmak için uğraşıyoruz. üstünde olduğumuz toprak parçasında hepimize yer varken, savaşlar çıkarıyoruz. birbirimizi öldürüyoruz. çocukları öldürüyoruz lan, daha ne olsun.

    https://www.youtube.com/watch?v=VJbBaYX3kgk

    üç kuruşluk çıkarlar için şehirleri, ülkeleri, yuvaları yakıp yıkıyoruz. ihanet ediyoruz birbirimize. yalanlar söylüyoruz. birbirimizin kuyusunu kazıyoruz. sonra bir de masum numarası yapıyoruz. herkes kötü biz iyiymişiz gibi davranıyoruz. her şeyin suçlusu "onlar" oğuz atay demişti zaten tutunamayanlar'da;

    “onlar utansın sonuçtan' diye kestirip attı. 'hangi onlar selim?' dedim. 'onlar işte,' dedi. 'onlar canım. onlar, onlar, onlar.' 'öyle ya,' dedim. 'onlar. yani biz değil.”

    biz değil hiç bir zaman. hep onlar.

    başka ne inancımız var? aşk? genelde inancını kaybettiğimiz ilk o oluyor zaten. fazla konuşmaya gerek yok. hepimiz biliyoruz. bilmeyen varsa gelsin alnından öperim. hatta bir de çay ısmarlarım.

    onlara da müntekim gıcırbey'in şebnem'e mektubundan gelsin:

    "şebnem her gülümseyişinde tüm ülkeye çay ısmarlayayım"

    her neyse; çok inandığımız, ya da inandığımızı sandığımız dinsel konular var tabi. en sıkıntılısı bu belki de. çoğunlukla inancı sağlam bir temele oturtamadığımız için sürekli sarsıntı halinde. kaybetmek çok olası.

    sanırım bunu da kaybettim veya kaybetmek üzereyim. kendimi bildim bileli öyle önüme konan şeye kayıtsız şartsız teslim olamadım. sorguladım. sorguladıkça da kendimce sorunlar gördüm. fakirliğe methiyeler düzen "zengin" hocalar gördüm. dediler ki; peygamberimiz bir hurmayla oruç açardı, açlıktan karnına taş bağlardı. bunu diyen hocanın(!) göbeğinden cami kubbesi olur. üzerindeki takım elbiseye 2 ay çalışan insanlara anlatıyor bir de.

    https://www.youtube.com/watch?v=q6UqYIp7d9Y

    üstüne bir de "inançlı" olanların iki yüzlülüklerini koyunca inanca olan inancımı da kaybettim. eskiden hiç olmazsa cuma namazlarına giderdim. artık onu da yapmıyorum. başıma gelen en büyük dertler "müslüman"lığını en ön sırada gösterenlerden geldi.

    işimle ilgili de inancım kalmadı. daha doğrusu inanç demeyelim de; hedef kalmadı. memura bağladım iyice. sabah gidiyorum, akşam dönüyorum. neyse ki çok sıkıcı bir işim de yok idare ediyorum.

    hayatla ilgili de kalmadı bir inanç. daha doğrusu beklenti diyelim. beklenti olmayınca inanmak isteyeceğin bir şey de olmuyor doğal olarak. ne gerek var diyorsun? ne lüzum var? kendimizi hırpalamaya, heyecanlanmaya ne gerek var. olmuyor işte istediklerimiz. olanlar da istediğimiz gibi olmuyor. her türlü hayal kırıklığı. ya idare edeceğiz, ya da temelli vazgeçeceğiz. ben vazgeçmedim. ama beklentim de yok. koşmuyorum artık bir şeylerin peşinden. denk gelirse kabulüm. gelmezse de rahvanizm.

    siz de çok şaapmayın. takılmayın. sonuçta ne kadar zorlarsak zorlayalım farkında bile olmadan, en iyi ihtimalle istediklerimizin çok küçük bir kısmını gerçekleştirerek ölüp gideceğiz.

    hazreti ömer zamanında meczubun birine her gün gelip ona "ölüm var" demesi için bir altın verirmiş. adam hergün gelir "ölüm var" der, altınını alır gidermiş. bir gün hazreti ömer "artık gelme" demiş. meczup nedenini sorduğunda "saçımda ak var artık, bana hatırlatıyor" demiş. böyle bir hikaye anlatılır. doğrudur, yalandır bilemiyorum ama böyle bir gerçek var. ölüm. o yüzden çok takılmamak lazım sanki.

    bu konuda bir de chuck palahniuk gösteri peygamberinde: “bu ömür boyu sahip olduğum altı yüz kırk birinci balık. tanrı'nın yarattığı başka bir canlıya bakmayı ve sevmeyi öğrenmem için ailem yıllar önce ilk balığımı almıştı. sahip olduğum altı yüz kırk balıktan sonra öğrendiğim tek şey, insanın sevdiği her şeyin bir gün öleceği oldu. o özel kişiyle karşılaştığın ilk anda, onun bir gün ölüp toprağın altına gireceğine emin olabilirsin." diyor.

    her neyse çok dağıldı bu sefer. inançtan girip ölümden çıkmayı başardım. sonuç olarak çok inanmamak sahiplenmemek lazım her şeyi. yaşasın rahvanizm.

    https://www.youtube.com/watch?v=uqROdKnNfQk
App Store'dan indirin Google Play'den alın