• 117
    2011-2012 sezonu şampiyonlar ligi f grubu puan durumu;

    arsenal: 11
    marsilya: 10
    olympiakos: 9
    borussia dortmund: 4

    2012-2013 sezonu şampiyonlar ligi d grubu puan durumu*;

    borussia dortmund: 7
    real madrid: 6
    ajax: 3
    manchester city: 1

    sanırım neyi vurgulamaya çalıştığım anlaşılmıştır, ama ben yine de iyice yazayım. borussia dortmund, 2011-2012 sezonunda aynı bizim bu sezonki grubumuza benzer bir gruba düşmüşken, 2012-2013 sezonunda ölüm grubuna düştü. peki bu takım neden lokum gibi grupta 4 puanla sonuncu oldu da, ölüm grubunda 3 maçta 7 puan alarak gruptan çıkmayı hemen hemen garantiledi? cristiano ronaldo'yu mu transfer ettiler? hayır. aynı bizim gibi kendi liglerinin dikkat çeken oyuncularını transfer ettiler. oyun sistemlerini mi değiştirdiler? hayır. teknik direktörlerini mi değiştirdiler? ona da hayır. geriye tek bir seçenek kalıyor, tecrübe kazandılar.

    ben hala gruplardan çıkacağımızı düşünüyorum, çünkü ünal aysal'ın da dediği gibi, fatih terim başkalarının 2 ayda yaptığını, 1 ayda yapabilen bir teknik direktör. yine de çıkamadık diyelim, galatasaray taraftarları arasında bir anket yapılsa, sorun nerede diye. şıklar da şöyle olsa;

    a) teknik direktör
    b) transfer yeterliliği
    c) oyun sistemi
    d) tecrübe

    eminim ki o anketin sonucunda en az işaretlenen seçenek "d" seçeneği olur. kaybeden de her zamanki gibi galatasaray ve türk futbolu olur.

    edit: grup maçları sonuçlandı. borussia dortmund kendi grubunda 14 puanla lider, biz kendi grubumuzda 10 puanla 2. olarak gruptan çıktık. bu yazıyı yazdığımda 1 puanımız vardı, ama inandım, inandık. helal olsun galatasaray'ım.
  • 290
    "amatörde oynarken * 11 yaşımdan 13 yaşıma kadar takip ettiler *. tek hayalim beni almalarıydı. teklif geldiğinde havalara uçmuştum. tek şartları okuldaki derslerime dikkat etmemdi. zaten okumayı sevdiğim için sorun olmadı. ilk günlerde ailemden uzak olduğum için biraz bunalmıştım. o konuda da çok yardımcı oldular. altyapıdaki futbolcular için büyük bir ev satın aldılar. bahçesi vardı, üç katlıydı. evde annemiz, babamız vardı. onların çocukları vardı. kalabalık bir aile gibi düşünün. her şeyimizle onlar ilgileniyordu. 13 yaşımdan 18 yaşıma kadar o evde yaşadım. sekiz aydan beri de kendi evimde yaşıyorum."

    koray günter

    bir takım düşünün; çocukları ülkenin, hatta dünyanın dört bir yanından keşfediyorlar, sonra o keşfettikleri 10-18 yaş arası çocukları altyapıya almak için tek şart koşuyorlar, o da çocukların okul derslerine dikkat etmeleri. sonra başka şehirlerden gelen o çocukların korkup kaçmamaları, kendilerini rahat hissetmeleri, akıllarını sadece derslerine ve futbollarına verebilmeleri için onlara 3 katlı bahçeli bir ev alıp, o eve bir de anne - baba yerleştiriyorlar. ve o çocuklar 4-5 sene o evin içinde yaşayıp altyapı eğitimi ve okullarına bu şekilde devam ediyorlar.

    sonra bizden neden bir reus çıkmıyor, emre çolak'ın mental sorunlarını neden aşamıyoruz, arda turan burada göbekliydi de neden atletico'da hayvan gibi vücudu var... şu adamların altyapı konusundaki profesyonelliklerini gördükten sonra kıskançlıktan çıldırma noktasına geliyorum...

    edit: hakanali'nin konuyla ilgili muhteşem bir girisi (bkz: #1578279)
  • 162
    iflastan sıfır borca: bir yeniden doğuş hikayesi

    tarih 25 mayıs 1997
    şampiyonlar ligi finali.
    yer münih olimpiyat stadı.
    yani bayern münih’in evi.

    finaldeki takımlardan biri, bayern’in almanya’daki en büyük rakiplerinden olan borussia dortmund. sarı siyahlılar, italyan devi juventus ile oynadıkları büyük finali 3-1 kazanarak kupayı münih’te kaldırıyorlar. ancak bu zafer dortmund için bir anlamda sonun başlangıcı da oluyor. çünkü, o zamanki başkan gerd niebaum’un büyük zaferin sarhoşluğu içinde adeta ‘büyüklük kompleksine’ girmesi bayern münih’i kopyalayarak geçmeye çalışması, dortmund’u krize sürükleyen etkenlerin başında geliyor.

    bu süreçte kulübün plansız şekilde borsaya açılması, geleceği düşünmeden yapılan gereksiz pahalı transferlerle paraların adeta saçılması, bu işin sonunun iyi gelmeyeceğinin habercisi gibiydi. nitekim beklenen oldu ve kulüp iflas noktasına geldi. öyle ki, bundesliga için lisans alamayacak duruma gelen dortmund’u uli hoeness’in verdiği kredi kurtardı.

    dortmund en başarılı yıllarını kendi bünyesinden yetiştirdiği futbolcuların çoğunlukta olduğu dönemlerde elde etmiştir. örneğin, 1997 yılında şampiyonlar ligi şampiyonu olan dortmund’un final maçında juventus’a karşı 3’üncü golünü atan lars ricken, borussia alt yapısında yetişen ve o gün 21 yaşında olan bir oyuncuydu.

    özünden uzaklaşmak kulübe yarar sağlamazken; takım bundesliga’da sadece 2001/2002 sezonunda şampiyon olabildi. bu şampiyonluğun ardından dortmund için artık borcun giderek arttığı, başarısızlıklarla geçen yıllar başladı. büyük tribün potansiyeline, borsaya açılmasına ve stadyumun satışına rağmen kulübün borcu 2005’de 183 milyon euro’ya kadar yükseldi. bunun sonucunda çıkmaza giren başkan gerd niebaum ve menajer michael meier istifa ettiler.

    15 şubat 2005’de kulüp başkanlığına galatasaraylılar’ın da neuchatel davasından yakından tanıdığı reinhard rauball, kulübün idari direktörlüğüne ise 1959 doğumlu iş adamı hans-joachim watzke geldiler.

    watzke gelir gelmez 5 basamaklı bir plan hazırladı:
    1- iflası engelleme
    2- yeniden yapılanma
    3- felsefe değişikliği
    4- uygulama
    5- sürdürebilirlilik

    derhal küçülme kararı alan watzke, tüm yüksek maaşlı oyuncuları satıp yeniden özüne dönmeye ve genç oyunculara yatırım yapmaya başladı. kulüp sadece elinde olan parayı harcadı ve kesinlikle yeni borç alınmadı. dışarıdan işine karışmak isteyen kimseye taviz vermedi, kendi yolundan gitti. böylece ilk aşamada iflas engellenmiş oldu.

    artık yeniden yapılanma başlamıştı. ancak bu süreç borçların azalmasına, stadyumun tekrar kulübe kazandırılıp geri alınmasına ve kulübün sallanarak da olsa yeniden ayakları üzerinde durmasına rağmen sancılı geçti. takım 7’incilikten yukarı çıkamazken 2007/2008 sezonunu 13’üncü sırada bitirdi ve bir çok teknik direktör gelip gitti. bunların içinde nuri şahin’e 16 yaşında iken forma vererek bundesliga tarihinin en genç oyuncusu ve en genç gol atan oyuncu unvanlarını kazanmasını sağlayan hollanda milli takımı eski teknik direktörü bernd van marwijk da vardı.
    şimdi sıra felsefenin değişmesine gelmişti. ancak bunu uygulayacak kişiye de ihtiyaç vardı. 2008 yazında watzke, çok önemli bir hamle yaparak mainz’da futbolcu ve teknik adam olarak yıllarını geçiren ama takımdan ayrılacağını açıklayan, hem kulübün yeni politikasına uygun bir tarzı olan hem de seyirci ile çok iyi iletişim kurabilen jürgen klopp ile anlaşarak bugünlerin temelini attı.

    mainz gibi mütevazı bir kulüpte çok başarılı olan ve gençlerin temeli oluşturduğu takım yaratan klopp, dortmund gibi alt yapısı sağlam ve müthiş bir seyirci potansiyeli olan bir takım için adeta bulunmaz bir nimetti. işi bilen yardımcıları ve çok başarılı bir scout ekibi ile işe koyulan dortmund teknik direkörü, geldikten sonra transfer döneminde kulübün ekonomik politikasına sadık kalarak ilk etapta dortmund’un amatör takımından, içlerinde bugün değeri 30 milyon euro’ya vuran 17 yaşındaki götze dahil 6 oyuncuyu kadroya aldı.
    nuri şahin gibi kulüpten yetişmiş genç oyuncuya sorumluluk vererek onu kaptanlığa kadar yükseltti.
    bunun yanında japonya 2’nci ligi’nden bu sezon başında 20 milyon euro’ya manchester united’a satılan o dönem 21 yaşındaki kagawa’yı 350 bin euroya transfer etti.
    bugün piyasa değeri 12,5 milyona gelen sağ kanat savunucusu polonyalı milli oyuncu piszczek, bonservis bedelsiz geldi.
    24 milyon değerindeki hummels b.münih’ten 4 milyona, 18 milyon değerindeki subotiç mainz’dan 4,5 milyona alınırken şimdilerde 7,5 milyon değerindeki sol kanat savunmacısı schmelzer alt yapıdan takıma monte edildi.
    bugünkü değeri 4 milyon olan 1860 münih’in 17 yaşındaki yıldızı leitner 800 bin euro’ya, aynı takımdan bugün 14 milyon değerindeki sven bender bedelsiz olarak alındı.
    şu an değeri 25 milyon euro’ya varan 21 yaşındaki polonyalı milli santrfor lewandowski 4 milyon 750 bin euro’ya, 10 milyona ulaşan vatandaşı blaszczykowski 3 milyona alınırken; 8 milyon değere ulaşan grosskreutz, ahlen’den bedelsiz olarak geldi.

    klopp’un dortmund’u, daha ilk sezonunda ligin son haftasında avrupa ligi’ne katılma hakkını son anda kaçırdı. bir sonraki sezon yükselen grafik ile dortmund bu defa ligde 5’inci sırayı alarak avrupa’ya dönüş yaptı. klopp’un kaliteli çalışma metotları ve yarattığı ‘takım olma’ olgusu ile her sezon biraz daha üzerine koyan dortmund, son 2 yılı şampiyon olarak tamamladı, son almanya kupası’nı da almanya’nın en büyüğü b.münih’i hezimete uğratarak müzesine götürdü. bu sezonki yaş ortalaması 24,2 olan sarı-siyahlı ekipte 28 kişilik kadroda sadece 4 oyuncu 30 yaş ve üzeri. bunlardan yalnızca kaleci weidenfeller ve kaptan kehl ilk 11 oyuncusu.

    sempatik ve cana yakınlığı ile de öne çıkan klopp, almanya’da öylesine bir fenomen oldu ki, yarattığı takımla taraflı tarafsız herkesin sevgisini ve takdirini kazandı, ünü ülke sınırlarını aştı.

    dortmund’un bu krizden çıkmasındaki en büyük etkenlerden biri olan müthiş seyircisini de unutmamak gerekiyor. şampiyon olduğu sezon stadyum kapasitesi nedeni ile 62 bin seyirci ortalaması ile oynayan sarı-siyahlılar, bunu bir sonraki sezon 67 bine yükselttiler. 2003-2004 sezonunda stadyumun büyütülmesi ve kapasitesinin 80 bine çıkartılması ile ortalama biranda 80 bine yükseldi ve onca başarısız geçen yıla rağmen 72 binin altına hiç düşmedi.

    dortmund’u 7 yıl önce 180 milyon euro borçla alan watzke’nin kontratı kısa bir süre önce 2016’ya kadar uzatıldı. göreve geldiğinde 87 milyon olan gelir son sezonda 215 milyon euro’ya çıktı. sponsorlardan elde edilen gelirler tavan yaptı. geçen sezon sonunda 40 milyona inen borç bu yıl elde edilecek gelirlerle neredeyse sıfırlanma noktasına geldi. kulüp borsaya açıldığından bu yana ilk kez kar payı dağıttı ve ayakları üzerinde durabilen sağlam bir yapıya kavuştu.

    artık sıra sürdürebilirlilik olgusunun yerleşmesinde. watzke şimdi bunun için planlarını yapıyor. hedef tabii ki bir gün yine şampiyonlar ligi’ni kazanmak. ama artık kimse 1997 şampiyonluğunun ardından yapılan pahalı hataları ve sonuçlarını hatırlamak dahi istemiyor ve geleceğe umutla bakıyor.

    hüseyin özkök
  • 527
    bayern münih şu anda 90.dakikası oynanan mücadelede mainz karşısında 3-1 geride, karşılaşmadan yenik ayrılması durumunda dortmund, tüm maçları kazanırsa şampiyon olacak. kalan 6 maçının 4’ünü evinde oynayacaklar. bayern psg’yi elemişken nagelssman’ı göndermişti, çok kısa sürede 3 kulvarda birden havlu atmış olacaklar. bayern için bu sene akıl tutulması sezonu oldu, lewandowski yerini doldurmadan moting’e güvenip sezona başladılar. dortmund ise bu fırsatları hep kaçırır, bakalım akşam frankfurt önünde ne yapacaklar.
  • 33
    borsussia dortmund’un kaba bir sosyo-kültürel analizini tanil bora yapmis, yukarida, #272446 numarali post’ta okuyabildigimiz gibi. o yüzden, borussia dortmund’u yazmaya öyle temelden baslarsak, kendimizi tekrarlamis oluruz.

    ancak, tanil bora’nin yazdiklari seylerden bazilarini yineleyelim, ki dortmund’u anlamak icin lazim olacak. almanya’nin batisindaki ruhr bölgesinde konumlaniyor dortmund, ve tanil bora’nin yazdigi gibi, 1990’li yillara kadar bu bölge özellikle kömür madenleri, demir celik agir sanayi bölgesi olarak cok isci cekmis ve beslemisti. yabanci nüfusu yogundur bu bölgenin, ve orada bulunan onlarca sehirleri tek bir kent olarak ele alirsak, burasi almanya’nin en büyük, avrupa’nin da en büyük 5. yerlesim bölgesidir. dortmund bu ruhr bölgesinin de en kalabalik kenti konumunda. isci kentidir. bira kentidir. ve bu isci bölgesi, özellikle de 1980-90’larda yogunlasan issizlikle birlikte, sosyal hayatlarini bir tek seye adarlar. o da futbol. almanya’nin en muazzam, en düsmancil atmosferinde oynanan maci misal borussia dortmund – schalke 04 macidir. schalke de gelsenkirchenkentinin semt takimi, ve gelsenkirchen ile dortmund’und arasi sadece 25 kilometredir. iki kent, takimlarina bir mümin’in dinine bagli oldugu derecede bir asirilik ve keskinlikle baglidirlar. issizlik zamaninda kendilerine bir kimlik edinmede en büyük etkendir, futbol kulüpleri. zaten o yüzden de her sene inatla o devasa 80.000 kisilik signal iduna park (westfalenstadion) dolar, her ne kadar sampiyonluk iddialari olmasa bile.

    bugün akillarimiza fosforlu sari formalariyla 90'larda firtinalar estirmis borussia dortmund’un hikayesi aslinda 80'lerin sonunda baslar. ama bu kulübün cektiklerini anlamak icin, bu zafer dolu dönemin de öncesini ele alalim.

    dortmund, 1909 futbol kulübü olarak kurulur. ıkinci dünya savasi sonrasi, bundesliga’nin kurulacagi 1963 yilina kadar almanya capinda sampiyonluklar kazanan bir kulüp haline gelir. bundesliga’nin kurulmadan önceki son sezon’da almanya sampiyonu olur, yani bundesliga’ya sampiyon olarak girer. 1966 yilinda bundelsiga’nin ilk avrupa kupasi kazanan kulübü olur, kupa galipleri kupasini kazanarak, yani, degim yerinde ise, bir nevi ilklerin takimi olmustur bvb.

    1966 zaferi de usul usul düsüse gecisin baslangicidir. bundesliga’nin ilk yillari ligin hakim kulüplerinden olan dortmund, artik basariya doymus gibidir. ugursuz 1971/72 sezonunda 17. olarak 2. bundesliga’ya düserler. bu 9 yillik bundesliga performansina bakarsak, düsüsün usul usul gelistigini görebiliriz:

    63/64 sezonu: 4.
    64/65 sezonu: 3.
    65/66 sezonu: 2. kupa galipleri kupasi sampiyonlugu
    66/67 sezonu: 3.
    67/68 sezonu: 14.
    68/69 sezonu: 16.
    69/70 sezonu: 5.
    70/71 sezonu: 13.
    71/72 sezonu: 17.

    tam 4 sene 2. bundelsiga’da oynar bu büyük kulüp. 1976’da yine bundesliga’ya merhaba der. kayda deger bir nokta ise, almanya’da organize edilen 1974 dünya kupasi icin dortmund’a yeni bir stat yapilmasi. 1974’de yeni westfalenstadion 54.000 kisilik kapasitesi ile acilir. dünya kupasindan sonra 1995’e kadar kapasiteyi 43.000 seyirciye indirirler. bu, süphesiz dortmund’un basina 2. bundesliga zamaninda gelen en iyi sey olacakti.

    o zamandan westfalenstadion’un görünümü: http://www.westfalenstadion.eu/...es/PostkarteLuft.JPG

    2. lig döneminde kulüp yeniden yapilanir. yeni stadyum ve tekrar bundelsiga’ya yükeslis, seyirci patlamasina sebep olur, ve dortmund 1976/77 yilinda 42.400 ile rekor bir seyirci ortalamasina ulasir, ve bu, kulübü döneminin maddi yönden en rahat kulüpleri arasina getirir. ancak sportif basari bir türlü gerceklesmez. kulüp siradan, orta siralarda oynayan bir kulüp haline gelmistir. bir cok antrenör degistirilir. seyirci ortalamasi 25.000’lere düser. 77/78 sezonunun son haftasinda dortmund, diger borussia olan mönchengladbach’a karsi 12-0 yenilerek, utanc verici, unutulmaz bir hezimet yasarlar.

    1979 yilinda kulübün baskanligina 32 yasindaki genc avukat reinhard rauball’in getirilmesidir. o, kulübe belli bir rahatlik ve konsept verir. 1982 sonbaharinda rauball kendini meslegine adamak icin istifa eder. bu döneme kadar, dortmund’un bundesliga performansi su sekildedir.

    76/77 sezonu 8.
    77/78 sezonu 11.
    78/79 sezonu 12.
    79/80 sezonu 6.
    80/81 sezonu 7.
    81/82 sezonu 6.
    82/83 sezonu 7.

    rauball sonrasi dortmund’ta baskanliga friedhelm cramer gelir. onun dönemi ise tam bir felaket olur kulüp icin. bu yönetim zamaninda kulüp 8,3 milyon mark borcun altina girer. kulüp yönetilemez hale gelir. sportif yönden de basari yoktur zaten. 1984 son baharinda yine reinhard rauball gecici olarak baskanliga getirilir. ikinci baskan gerd niebaum olur. 1986’da ise niebaum baskan secilecektir. dortmund’un kaderini degistiren adam budur. yerel sponsorlar sayesinde bundelsiga’da kalma lisanini elde eder kulüp, ancak 85/86 sezonunda kulüp 16. olur, ve 2. bundelsiga’nin ücüncüsü fortuna köln ile playoff macina cikar.

    bu maclar, dortmund icin geri bakarsak ölüm kalim macidir. ilk maci köln evinde 2-0 kazanir. dortmund ikinci maci 2 farkli galibiyetle kazanmalidir. uzatmalarda dortmund 3. golü atar, ve maci 3-1 alir. böylelikle nötr sahada oynanacak 3. mac iki takimin kaderini belirleyecektir.
    düsseldorf’ta oynanan bu maci dortmund nihayet 8-0 kazanir, ve 1. bundesliga’da kalir.

    fortuna’yi 3-1 yendikleri macin 3. golünü buradan izleyebilirsiniz: http://www.myvideo.de/...VB_3_1_Fortuna_Koeln

    bu mac, dortmund’ta sok etkisi yaratir. kulüp frank mill, norbert dickel ve thomas helmer gibi 90’li yillara kadar kulübün simgesi haline gelecek oyunculari alir. ertesi sezon 4. olunur, uefa kupasina gidilir. ilk hasat 1989 yilinda toplanir. o döneme kadar ki dortmund performansi ise söyledir:

    83/84 sezonu 13.
    84/85 sezonu 14.
    85/86 sezonu 16.
    86/87 sezonu 4.
    87/88 sezonu 13.

    galatasaray’lilara özel not: 1980-1984 ve 1986-87 yillari arasinda bizim de kaptanligimizi yapmis olan erdal keser bu takimda golcüdür, ve cok sevilir. dortmund icin 106 macta 27 gol atar.

    ve yavas yavas efsane dortmund’un olusmasina geliyoruz...

    88/89 sezonunda andereas möller ve michael rummenige transfer edilir. ve bu sezon, 23 senelik cile dortmund icin biter, ve kulüp alman kupasini kazanarak yeniden bir kupa kazanmis olur. yeni yönetim sayesinde yine ligin kuvvetli ekiplerinden biri olur dortmund. kulübün kaderini etkileyen iki isim daha kulübe dahil edilir. 1990’da menajer olarak michael meier ise baslarken, 1991’de almanya’da pek taninmayan, grashoppers’in teknik direktörü ottmar hitzfeld göreve getirilir.

    ve bu noktadan sonra olabildigince kendi hatiralarimden ve bilgimden istifade edip yazima devam edecegim.

    borussia dortmund’un basinda artik ne yaptigini bilen, basarili ve akilli bir yönetim vardir. dortmund’un 90lardaki efsane basarilarinin sirlarindan birisi ise tranfer politikalari. zaten kulüp ürünlerinden ve sürekli 40.000’i bulan seyirci ortalamasindan dolayi maddi sorun yoktur artik.

    ancak alman futbolunun o dönemki kuvveti de dortmund’a yaramistir. söyle ki, 1990’da almanya genc bir takimla dünya kupasini kazanir. bu sayede dönemin en iyi ligi kabul edilen italya’nin serie a’sina bir cok alman oyuncu gider, ve bunlar orada iyice piserler. dortmund’un genel transfer politikasi, 1990 dünya sampiyonlarini italya’dan geri almaktir. böylece juventus’tan stefan reuter ve andreas möller alinir, lazio’dan karl-heinz riedle getirilir, ve inter’den dogu almanya’li matthias sammer alinir. matthias sammer bence 90’li yillarin en iyi alman futbolcusudur. kanimca, diger hespi alinsa, ama sammer alinmamis olsa, bugün böyle bir dortmund efsanesi yasanmazdi. 92/93 sezonunda dortmund uefa kupasi finaline kalir, ancak juventus henüz fazla kuvvetlidir bu genc takim icin.

    bu italya kökenli alman transferlerin yanina da kaliteli yabancilar eklenir. hitzfeld isvicre’den stephane chapuisat’i getirir, ve bu oyuncu dortmund’un tarihin en golcü oyuncusu olur. brezilya’li julio cesar dortmund defansinin can sigortasidir. kaliteli ve savasci alman oyuncular görevlerini yerine getirir (steffen freund, martin kree, martin kree), ve dortmund altyapisindan cikan oyuncular da bu takima ruhlarini verirler (stefan klos, lars ricken, michael zorc). bu harika karisim, harika teknik direktör ve ilerleyen yillardaki harika takviyeler (partrik berger, ruben sosa, heiko herrlich, jörg heinrich, özellikle jürgen kohler, paulo sousa) dortmund’u önce almanya’nin, sonra avrupa’nin, sonra da dünya’nin krali yaparlar.

    88/89 sezonu 7. dfb-kupasi galibi
    89/90 sezonu 4.
    90/91 sezonu 10.
    91/92 sezonu 2.
    92/93 sezonu 4. uefa kupasi finali
    93/94 sezonu 4.
    94/95 sezonu 1. sampiyon
    95/96 sezonu 1. sampiyon
    96/97 sezonu 3. sampiyonlar ligi sampiyonlugu ve kitalararasi kupasi sampiyonlugu

    32 yil aradan sonra 1995’te gelen sampiyonlugun görüntülerini suradan izleyebilirsiniz:
    http://www.youtube.com/watch?v=fuTXfFLSZsA

    daha 5 sene önce uefa finalinde yenemedikleri juventus’a karsi oynadiklari sampiyonlar ligi maci’ni buradan görebilirsiniz: http://www.vidoemo.com/...Mk91d1gxcWuRpZE9wUW8
    1966’da avrupa kupasi kazanan ilk bundesliga takimi olan borussia dortmund, ilklerin takimi oldugunu, sampiyonlar ligini kazanan ilk alman takimi olarak ispatliyordu.

    eh, niebaum, meier ve hitzfeld ciddi bir efsane yaratmislardir artik. hitzfeld 1997’den sonra bir sene sportif menajerlik yaptiktan sonra, bayern münchen’in basina gecip, cok daha büyük basarilar elde edip, yasayan bir efsane haline gelecektir.

    dortmund’u ise artik zor zamanlar bekleyecektir, kimse fark etmese de. bu doymus takimi degistirmek gerekmektedir artik, daimi basariyi elde etmek icin. artik takimin basinda dönemin meshur italyan teknik direktörü nevio scala gelmistir. ancak, transferler eskisi gibi tutmayacaktir. yine 1990’da dünya sampiyonu olmus bir isim gelir dortmund’a, büyük umutlarla, thomas hässler. yabancilardan dönemin büyük golcüsü victor ikpeba gelir. fredi bobic gibi isimler alinir. para icinde yüzen borussia dortmund, har vurur, harman savurur parayi. bu dönem 80 milyon marki sacar kulüp. ancak sportif yönden basari eksik kalinca, cok cabuk maddi sorunlar bas gösterir, calkantili bir döneme girer kulüp.
    scala ile 10. olur ligde kulüp, her ne kadar sampiyonlar liginde yari finale kalsa da takim. yönetim radikal bir karar verir. scala gönderilir, ve yine köklerimize dönmeliyiz felsefesiyle, galatasaray’lilarin da yakindan tanidigi bir isim gelir takimin basina: henüz 34 yasindaki genc takimlar koordinatörü michael skibbe! ilk sezon 4. olur, iyi de olur, ancak 2000 yili borussia dortmund icin kabus olur. hatirlariz, uefa kupasi’ndan galatasaray elemisti dortmund’u, üstelik westfalenstadion da eze eze... o sezon az kalsin küme düsüyordu dortmund. skibbe devre arasi gönderildi, yerine gelen brend krauss 11 mac sonra yollandi, ve son haftalari sansasyonel bir ikili takimin basindaydi: 70’li yillarin efsane alman teknik direktörü udo lattek ve futbola sakatliklardan dolayi erken veda eden genc matthias sammer. bu ikili, takimi ligde tutmasini bildi, ve ertesi sene artik eski oyuncu, yeni teknik direktör matthias sammer dortmund’un basindaydi.

    1999 senesinin sonunda dortmund borsa’ya acilir. bu, kulübün imkanlarini isik hiziyla degistirir. borsa’ya gidis, kulübün kasalarina 130 milyon euro getirir. bu nakit paralar, matthias sammer’in takimina yeni, fantastik transferler olarak geri gelir. dortmund, topla tüfekle, zorlayarak yine 90’li yillardaki mucize’yi yenilemek ister. tomas rosicky, jan koller, torsten frings, ewerthon ve marcio amoroso gibi istisnai oyuncular kadroya dahil edilir. bu sayede, dortmund 2002 yilinda 6. ve bugüne dek sonuncu bundesliga sampiyonluguna ulasir. uefa kupasina ise finalde feyenoord’a yenilir. damaklarda halen yari finalde ac milan’i 4-0 ile yendikleri macin tadi vardir bugün dortmund seyircisinin.

    bu döneme de artik westfalenstadi'nin büyütülme süreci düser. 2003/2004 sezonuna vardigimizda, dortmund’un seyirci ortalamasi artik 80.000’dir. bu da almanya’da halen kirilmamis bir rekordur.

    97/98 sezonu 10.
    98/99 sezonu 4.
    99/00 sezonu 11.
    00/01 sezonu 3.
    01/02 sezonu 1. sampiyonluk ve uefa kupasi finali
    02/03 sezonu 3.
    03/04 sezonu 6.

    2004’ten sonra adeta 80’li yillara geri dönüs yasandi dortmund’da. takim hep orta siralarda sezonu bitiriyordu, bu yüzden de avrupa kupalarinda elde edilen gelirlerden mahrum kaliyor, ve pahali takimini elinde tutamaz hale geliyordu. 2003’teki 3.lükten sonra 2009 senesine kadar asla bir önceki sezondan daha iyi bir sirada bitiremedi dortmund ligi.

    2003/04 sezonunda artik bir sirket olarak isleyen kulüp, 65 milyon euro kaybetti. borclar 118 milyona kadar yükseldi. kulüp iflasin esigindeydi. 1. lig lisansini alamamasindan bahsediliyordu. bvb’nin hisse senedi degeri düsüyordu durmadan. westfalenstadion satilmisti. ciddi bir kriz söz konusuydu. iste bu zamanda büyük baskan gerd niebaum ve menajer michael meier kulübün yönetiminden ayriliyorlardi. bir dönem artik sona ermisti. bana bu, faruk süren’in vedasini hatirlatir.

    yerine yine eski bir kurtarici gelir. reinhard rauball, ücüncü kez kulübün baskanligina secilir. hans-joachim watzke ise idari islerin basina gecer, profesyonel döneminde tek dortmund’un formasini giymis michael zorc, kulübün menajeri olur. watzke kulübü ve sirketi bastan asagi yeniler. stadyum haklarini yeniden satin alir. bir cok sirket ile sponsorluk anlasmasina varir. profesyonel futbol takiminin bütcesi kisilir, ve artik orta halli bir futbol takiminin maddi imkanlariyla idare etmek zorunda kalir takim. son büyük starlar yurt disina satilir, ve takim kendi alt yapisindan oyuncularla yeni bir yol cizer kaderine (bu baglamda menajer zorc’un manidar cümlesi gelir aklimiza: „nuri sahin borussia dortmund’un gelecegidir“)

    04/05 sezonu 7.
    05/06 sezonu 7
    06/07 sezonu 9.
    07/08 sezonu 13.
    08/09 sezonu 6.

    2008/09 sezonuna kadar bir kac farkli teknik direktör ile pek büyük basari elde edilemese de, kulüb bu sezon almanya’nin belki de en popüler ve gelecek vaad eden genc teknik direktörü jürgen klopp’u göreve getirerek, yeni bir felsefeye acildiginin sinyallerini verir. klopp ile nihayet son 7 yilin en basarili sezonu gecirilir. almanya’nin en basarili alt yapilarindan birine sahip olan dortmund, kendi gencleriyle ve akilli transferlerle (lucas barrios, neven subotic, mats hummels), ve genc kaptanlari nuri sahin ile, 90larin efsanesini yine almanyanin güclü kulüplerinden biri haline getirmeyi kendilerine vazife edinmisler.

    harika taraftarlariyla, ve futbol coskusu olan bu kentle, akilli bir yönetimle, dortmund nelere ulasabilecegini göstermisti. ilerisi icin dortmund’u bir yere not etmeliyiz.

    edit: harrycool'un gaz vermesiyle yazilmis bir entry. baya abartmisim, uzun olmus, artik sabredip okuyanlara tesekkürler ;)
  • 508
    15 eylül 2021 beşiktaş borussia dortmund maçından sonra alman kulübü olup olmadığını sorgulanması gereken takım.

    hani ikinci yarı karşı karşıya pozisyonlarda çok laubali davrandılar bunları geçiyorum ama, dakika 90'da beşiktaş kalesi önünde yaptıkları abuk sabuk hareketleri yemin ederim en uç noktasından bile anlamlandıramadım. adamlar resmen dalga geçe geçe oynadılar, alman disiplini denen şeyi bir bayern münih'te, bir de alman milli takımında görüyoruz belli ki.

    karşılarında beşiktaş değil başka bir takım olsaydı 2-2 bu maçı çevirmesini çok isterdim.
  • 577
    22-23 sezonunda son maçta verdikleri şampiyonluğa rağmen hemen hemen aynı kadroyla üstüne bellingham'ı kaybederek 23-24 sezonunda şampiyonlar ligi yarı finali görmüş takım. ölüm grubunda bile normalde ilk ölecek takımdı ama oradan bile çok rahat çıktılar. ligde beşinciler ama bundesliga seviye olarak bu sezon çok iyi. yeni şampiyonun varlığı diğer takımlara da sirayet etmiş. normalde ölü bayern şampiyondu bu ligde. ama 2-3 takım biraz istikrarı yakalayınca farklı bir sonuç çıktı. borussia dortmund vasat sayılabilecek bir kadroyla muazzam iş çıkardıysa biraz da bunu ligine borçlu. gerçekçi olmak gerekirse bizim ligin seviyesi yükselmeden galatasaray'ın gruplardan çıkması bile çok büyük iştir. son oynadığımız takımlar alanyaspor, pendikspor ve adana demirspor. hepsi de ilk yarıları iyi oynadı. ama ikinci yarı 70'den sonra sahada yok oldular. ne zaman 90 dakikaları fizik olarak zorlarlar, o zaman biz de avrupa'da yol alırız. bizim takımı maalesef tembelleştiren bir lig var. borussia dortmund'la kulvarlarımız bu yüzden çok farklı.
  • 517
    çılgınlar gibi hoca yemeye devam eden kulüp. klopp sonrasında sırasıyla thomas tuchel*, lucien favre*, peter bosz*, peter stöger* ve marco rose'yi yediler. bu sezonlarda asla şampiyonlar ligi potasının altına inmediler ancak kimseye de 2 yıldan fazla şans vermediler. her ne kadar çok iyi yönetilen bir kulüp olsalar da bu şekilde hoca yemeleri bir noktada sorun doğuracak gibi geliyor.
  • 504
    yabancı forumlarda bunun beklendiği yazılıp çiziliyordu.

    alman kulüpleri %51 taraftar sahipli kuruluşlar olduğu ve bu süper lig planı avrupada aşırı derecede istenmediği için almanların bu red kararına kesin gözüyle bakıyordu herkes.

    bu yüzden hiçbir alman takımı (rb leipzig hariç) bu organizasyonda kolay kolay yer almayacaktır.

    hatta şöyle diyeyim, barca ve real madrid başkan seçimleri yakın zamanda gerçekleşti. eğer bu seçimler yaza olsaydı bu avrupa süper ligi duyurusu gene yapılmazdı.

    avrupalı taraftarlar ayaklanmış durumda. arkalarında da devlet başkanları var. daha bu hamur çok su götürür.
  • 562
    coğrafya güzel kardeşim coğrafya.

    türkiye olarak coğrafi bir dezavantajın var senin. kültür ve ekonomik olarak da avrupa'dan farklıyız. burası bir kaç sene evvel katar ile denk ve emekli futbolcu durağı olarak görülüyordu.

    basit örnek, nelsson ve boey galatasaray'daki performansının aynısını dortmund'da ortaya koysa dortmund bunların her birini 60-70 milyon eurodan aşağı mümkün değil satmaz. biz maksimum 25 milyon euroya satabiliriz ki onu bile türk takımıyız diye vermeye eriniyorlar. dortmund veya benfica'ya toplamda en az 120 milyon kazandıracak adamları biz totalde 50 milyon euroya satamıyoruz.

    hasılı kelam biz ne yaparsak yapalım, al sat politikasıyla avrupa'daki yetiştirici takımların kazandığı paraları kazanamayız. yarısını bile kazanamayız. yahu zaniolo'ya bile 35 milyon euro veren yok. zaniolo dediğin adamı geçen yaz 50 milyon euroya alamazdın.
  • 448
    türk düşmanı kulüp değildir, öyle olsa yıllardır türk oyuncuları altyapılarında ve as kadrolarında bulundurmazlardı.
    olsa olsa taraftarı türk düşmanıdır ama benim fikrime göre onlar da türk düşmanı değildir. bahsi geçen pankartı almanya'da yaşayan kürtlerin bir şekilde stada soktuğu 2x2=4 gibi bir gerçektir. arkadaşlar, alman vatandaşlarının gerçekten orta doğu'da ne olup bittiğini, afrinle ilgilendiğini mi zannediyorsunuz? adamların götlerinin dibinde bomba patlatmadığın sürece sıradan alman vatandaşı herhangi bir orta doğu problemi üzerine bırakın taraf olmayı, gündemine alıp ne olup ne bittiğine bile bakmaz.

    yani ne taraftarı türk düşmanıdır ne de kulüp, olay da içinde bulunduğumuz coğrafya insanının defend afrin pankartını istanbul'da değil almanya'da açması durumu. kaldı ki kürtler istanbulun göbeğinde bile tsk'nın afrin operasyonunu protesto etmek için sokağa çıktı, daha kendi ülkende önleyememişsin elin almanına bu pankartı nasıl açtırırsınız diye kızmak komik değil mi?
  • 372
    27 eylül 2016 borussia dortmund real madrid maçında kanaat getirdim ki, geleceğin takımı...

    yeni nesil modern futbolun ne olduğunu bizlere gösterecek, izletecek olan takım kesinlikle dortmund olacak, bunu bu kadar iddialı söylüyorum. thomas tuchel tıpkı selefi jurgen klopp gibi mainz 05 kökenli bir isim ki ben bu seçimin bilinçli olduğu kanaatindeyim. mainz'ın almanya'da futbol altyapısında çok önemli bir yeri var. görünen o ki futbolcu yetiştirmekten daha çok "hoca" yetiştirmek gibi bir özellikleri var.

    klopp'un dortmund'u malumunuz. şampiyonlar ligi finali oynamış, şampiyon olmuş ve bu şampiyonluğu bayern munich gibi bir devin olduğu ligde almış. yetiştirdiği oyuncular halen avrupa'nın en iyi takımlarında en üst düzey futbol oynamaktalar. rekor transfer ücretleri kazanarak oyuncular sattıklarını da belirtelim.

    bir dönem iflasın eşiğine gelen ve o dönemde en büyük rakibi bayern'in hibe ettiği paralara bile muhtaç olan dortmund, klopp devrimiyle hem mali yapısını düzeltti, hem de avrupa'nın en elit oyuncularını bir sistem içinde yetiştirerek eski şaşalı günlerine dönmeyi başardı.

    dün akşam real madrid karşısında dortmund'u izlerken hayranlığımın kademe atladığını farkettim. avurpa futbolunun en büyük ismi olan real madride neredeyse top göstermeyen, oyunu baştan sona kontrol eden, müthiş seri, süratli, isabetli ve bilinçli paslar yapan, birebir adam geçişlerinde şiir gibi akan bir takım izledik dün akşam. bu yapı ve oyun sadece real maçına da özel değildi. bundan önceki 3 maçında 17 gol atan ve 1 gol yiyen bir ekipten bahsediyoruz.

    bahsettiğimiz takım real madrid maçında 140 km gibi bir koşu mesafesi istatistiği yapmış ki bu korkunç bir rakam. türkiye liglerinde en çok koşan takımların 115-120 bandında yürüdüğünü belirtelim.

    kaldı ki - dortmund bu istatistiği top peşinde ya da top kapmaya çalışarak da yapmamış, top ayağındayken ve rakibe yüklenme esnasında - çoğunluğu sprint ve drippling olacak şekilde 140 km rakamına ulaşmış.

    tuchel'in şaheserinin en çok ilgi çeken özellikleri yukarıdakiler değil tabii ki - en dikkat çeken şey şu:

    -"oyuncuların yaşları çok küçük ve dünya starı modunda oynayan oyuncuları çok çok genç...

    dikkatinizi çekmiştir. dün akşam pulisic diye bir çocuk real madrid'in sol bekini tabiri caizse kevgire çevirdi... 18 yaşında bu adam... 18... yeni reşit olmuş... real madrid'in kanadını dağıtıyor ve sadece 18 yaşında... müthiş bir özgüvenle oynuyor, müthiş bir top hakimiyeti, ne yaptığını bilen bir oyun şekli... allahım bayıldım.

    gelin yazalım dortmund'un hazine değerindeki mevcut kadrosunu:

    - pierre emerick aubameyang - yaş 27 - tahmini değer: 45 milyon euro
    - marco reus - yaş 27 - tahmini değer: 40 milyon euro
    - mario götze - yaş 24 - tahmini değer: 28 milyon euro
    - andre schürrle * - yaş 25 - tahmini değer: 25 milyon euro
    - sokratis - yaş 28 - tahmini değer: 22 milyon euro
    - shinji kagawa - yaş 27 - tahmini değer: 16 milyon euro

    gelelim takımdaki genç wonderkid'lere:

    - julian weigl - yaş 21 - tahmini değer: 18 milyon euro
    - ousmane dembele - yaş 19 - tahmini değer: 14 milyon euro
    - matthias ginter - yaş 22 - tahmini değer: 12 milyon euro
    - raphael guerreiro - yaş 22 - tahmini değer: 12 milyon euro
    - christian pulisic - yaş 18 - tahmini değer: 5 milyon euro
    - emre mor - yaş 19 - tahmini değer: 5 milyon euro

    ikinci listede saydığım wonderkid'lerin her birinin değerini burada gördüğünüzün en az 3-4 katıyla çarpabilirsiniz şuan, yani ancak o paralara alınır bu çocuklar başka takımlar istediğinde...

    dolu dolu - her bölgede müthiş yetenekli alternatifleri olan - genç - dinamik - gümbür gümbür top oynayan - sistemli oynayan - rakibi ısıran - aşırı koşan yeni nesil dortmund.

    ben bu takımı izlemekten büyük keyif alıyorum ve önümüzdeki 10 senede çok çok büyük işler yapacaklarından adım gibi eminim.
App Store'dan indirin Google Play'den alın