• 57
    ntvspor'un en iyi programlarından. bağış erten-banu yelkovan ikilisini daha önce futbol ekstra'da sürekli takip ediyordum. banu yelkovan bana göre şu ülkede futboldan çok iyi anlayan ender kadınlardan. bağış erten de konuşmasını çok düzgün bulduğum bir yorumcu. yaptıkları şey, bir nevi, ekranda izleyicinin kendini bulmasını sağlamak. tamamen taraftar psikolojisiyle yorum yapan insanların, tarafsız yorum yapmaya çalışan ve kendini yorumcu zanneden bir takım insanlardan daha sempatik geldiği aşikar bana göre. hiç ayrılmasınlar o ekranlardan, hep o şapkayla çıksın bağış erten. seviyoruz.
  • 58
    bu haftaki programda özellikle yabancı konuklarla son derece kaliteli bir iş ortaya çıkartmış sevilen programdır. özellikle ispanya milli takımı'nın futbol anlayışının barcelona çıkışlı, yani aslında rijkaard ve hollanda çıkışlı olduğunu benden başka düşünenlerin de olduğunu görüp mutlu oldum. dünya kupası'nın galibi kim olursa olsun, futbol mantalitesi olarak galip hollanda futboludur. bu programdaki ana fikirlerden birisi de buydu.
  • 61
    garip ülkeyiz vesselam; ne zaman güzel bir sey üretsek onu ileri tasıyacağımıza geri götürüyoruz. bu programı herkes gibi ben de severek, beğenerek izliyordum. sonra programdaki katılımcı sayısı artırıldı, önce biraz yadırgasam da zamanla bu artışa alıştım. daha sonra gecen sezonun sonuna dogru ciddi bir sirkülasyon basladı ve bunun neticesinde birbiriyle diyalog kuramayan, kendi aralarında atışmalara başlayan insanlarla program garip bir hal aldı. bu sezon nasıl bir kıvamda olacağını merak ediyorum ama içimde gelen gideni aratacak hissi var.

    not: geçen sene spor servisi'nde mehmet demirkol arda'nın programla ilgili övgüsünü yorumlarken katılımcıların taraftardan cok yorumcu gibi konusmaya basladıgını söylemişti. sanıyorum ki yeni dönemde bol bol 6-0, şerefli ikincilik, uefa kupası muhabbeti dönecek.
  • 65
    "bu da geçer ya hu" hat sanatında sıkça kullanılan bir sözdür, hikayesini doğrundan kopyalıyorum* *:
    "sultan mahmut bir gün tüm vezirlerini toplayıp, bana bir yüzük yaptırın ve üzerine öyle birşey yazdırın ki *ona her baktığımda, hüzünlüysem neşeleneyim, neşeliysem hüzünleneyim düşüneyim diye buyurmuş.
    vezirler toplanmışlar dört bir yana haber salmışlar. sonunda bir gün yüzükle sultanın karşısına çıkmışlar, yüzüğü vermişler. sultan mahmut tamam işte bu demiş. yüzüğün üzerinde " bu da geçer ya hu" yazıyormuş. "

    işte yenilsen de yensende de benim "bu da geçer ya hu"mdur galatasaray için...
  • 70
    sevinmek için sevmedik ya da yenilsen de yensen de

    çok romantik sözlerdir bunlar. gerçi daha önce de söylemiştim, futbol zaten romantik. bir takım tutuyor olmak, ne olursa olsun başka bir takım tutmayı düşünmemek, başlı başına romantik. parti değil ki bunlar, ülkeye faydalı olacağını düşündüğümüzü destekleyelim.

    bu tip yazıların bütün sorumlusu galatasaray. daha doğrusu galatasaray futbol takımının başarısız gidişatı. öyle ya, takım başarılı olsa aklımıza bile gelmez “yenilsen de yensen de”.

    gençliğimde yenilsen de yensen de’yi söylemekten ne kadar keyif alsam da, takımın kendisini saldığını düşünür, bu şarkının söylenmesine gıcık olurdum. güzel şarkıdır nitekim. yenilsen de yensen de taraftarın senle, üzüntünle sevincinle seninle birlikte….
    o zamanlar, yani gençliğimde, yani 80’lerin sonlarında (30 seneyi aşkın süredir tribüne gitmekten pişman değilim) her ne olursa olsun takımı desteklemek gerektiğini düşünmezdim. takım, galip gelemeyince protesto edilmeli, yuhalanmalı, milyonluk eşekler diye bağırılmalıydı. hatta deplasmandan dönerken havaalanında karşılanmalı, alandan çıkartılmamalıydı, takım otobüsü taşlanmalı, tesisler basılmalı, topçular tehdit edilmeliydi. topçular ancak böyle oynardı bana göre.
    protesto etmek, yuhalamak, ıslıklamak dışında hiç birini yapmadım. futbolculara hiç küfür etmedim.

    aradan yıllar geçtikten sonra, seneler süren şampiyonsuzluk sezonlarında acılar çekip, herkesin dalga geçtiği çocuklardan biri olduktan sonra, takım büyük başarılar kazanmaya başladı. arka arkaya şampiyonluklar, avrupa’da başarılar geldi. sadece uefa kupasını düşünmeyin, diğerleriyle aramızda her zaman var olan avrupa’da kim daha başarılı konusunda da galatasaray büyük fark atmıştı eskiden de. diğerleri bir galibiyete sevinirken biz tur geçmeyi kutlardık. uefa kupası zaten, sözün bittiği yer.

    zamanla, takımı protesto bile etmez oldum. bilenler bilir, galatasaraylı futbolcuya asla küfür etmem, edene de tribünde müdahale ederim. gençliğimde de böyleydi. belki top oynamış olmam (tekrar edeyim, top oynamış olmaktan pişman değilim) sebebiyledir bilmiyorum. ama galatasaraylı futbolcuya küfür etmek içimden gelmiyor.
    hele koltukları kırmak, takıma bir şeyler fırlatmak hiç bana göre değil. rakibi alkışlamak, takımla dalga geçmek için oley çekmek, kalecimiz gol kurtarınca dalga geçerek alkışlamak artık yapmaktan hoşlanmadığım şeyler. mesela futbolcuya salak, aptal, gerizekalı dediği için benim galatasaraylı olmama sebep olan, büyük galatasarayli babamla bile maç izlemiyorum.

    futbolcunun her zaman en suçsuz adam olduğunu düşündüm. neden? yıldız futbolcuyu oynatmayı başaran teknik direktör iyi teknik direktördür, adam harcamak en kolayıdır denir ya. hah, işte tam buna benziyor benim tezim. futbolcunun sadece sahaya konsantre olmasını sağlayacak bir organizasyon yapmak her şeyden önemlidir.
    tüm bu organizasyon becerilmesine rağmen sabote eden mi var, iştahsız oynayan mı var, sakat numarası yapan mı var, kalitesi yetersiz mi var. tespit edersin kimlerin ne suçu var, kesersin cezalarını giderler. şeraitin kestiği parmak acımaz derler. kimsenin gözünün yaşına bakmayacaksın.

    işte bu sebeple, sahaya çıkan futbolcuyu “niye o oynuyor” diye suçlamak abesle iştigaldir. bu işleri bırakacaksınız. kimse o futbolcuyu oynatan, hesabı ona soracaksınız. bak, dikkat et ! kim aldıysa değil, kim oynatıyorsa. adamı alırsın, istediğin gibi değilse oynatmazsın, çok basit. değil mi? bence çok basit ve net.
    futbolcunun neden iyi oynamadığı, niye coşkulu ve iştahlı oynamadığı sorularının cevaplarını da biliyorum ama bu konu çok uzun ve bu başlık yeri değil. başka bir başlıkta incelemek üzere kenarından kıvırıp bırakıyorum.

    ben bunları bildiğim için futbolcuyu suçlamam. daha doğrusu en son futbolcuyu suçlarım diyelim. bir de kaliteyle form durumunu karıştırmam genelde. kalite bellidir ama form çok değişken olabilir. aynı bizim gibidir futbolcu denen adam. iyi günü, kötü günü olur. motivasyonunu evdeki huzursuzluk bozmuş olabilir. anlamak gerekir.

    ama anlamaya çalışmak, sorunları irdelemek, gerçek sorumluyu bulmak zordur. bazen de zordan ötedir. çünkü sorumluyu bildiğin halde söyleyemezsin bazen. geçmişte bir şeyler söylemişsindir, hatalı olduğunu görmek ve hele ki itiraf etmek çok zordur çok. nereden mi biliyorum? benim başıma gelmedi mi sanıyorsun gençliğimde. (44 sene yaşamış olmaktan da pişman değilim)
    o zaman da, “hoooppp gelsin topçu falakaya yatıralım” başlar. çünkü o kadar kolay ki. kahvedekilere laf edersin ama hiçbir farkın olmadığını görmek istemezsin. burada bir sbt:( patlatsam çok bomba olur:)

    şunu unutmayın, eğer bir protesto şekli olarak tribünden sahaya koltuk atarsanız, futbolculara küfürler ederseniz, siz fiziksel zarar vermeseniz de birileri de kendi anladıkları protestoyu yapar, gider takıma saldırır, tesisleri basar. o zaman da “aaa, ne kadar ayıp” dememelisiniz. her yiğidi yoğurt yiyişi farklıdır.

    ben ise şöyle yapıyorum. takım nasıl olursa olsun, kim oynarsa oynasın, hocası kim olursa olsun ben kombinemi alıyorum. her maça gidiyorum. çünkü ben stada gittiğimde galatasaray’ı izlemeye gidiyorum, futbolu izlemeye değil. güzel futbol izlemeyi kim istemez, kim iyi futbolcuları izlemeyi istemez. ama ben guti için inönü’ye gitmek yerine ayhan’ı göreceğimi bile bile ali sami yen’e gidiyorum.
    ille de güzel futbol derdinde olsam, oturup evde biramı açıp avrupa liglerini izlerim.

    bu arada, protesto eden, yuhalayan, ıslıklayan, rakip takımı alkışlayanlara bir şey demem. herkesin bir yaşam tarzı var. insanlar ne isterse yapar elbette. ama benim yanımda galatasaray futbolcusuna küfür etmeyin, lütfen.

    bana bakmayın ben de biraz pollyannalık var.

    sakin ol, hayat senin…
App Store'dan indirin Google Play'den alın