• 235
    "hoop, hocaa! ne kırmızısı yahu? ne yaptı adam? cezası daha yeni bitti, ayıptır." şeklindeki hakeme serzenişimle başlıyor rüyam. selçuk kırmızı kart yedikten sonra sahada bir hengame kopuyor, ortalık karışıyor. selçuk "topunuzun ta a... k... diye bağırarak tünele doğru yürüyor. yanına gidip "sussana oğlum, 10 maç ceza yiyeceksin" diyorum. pozisyon tekrarını izliyoruz. selçuk dirseğini güç almak için kaldırmış, adama vurmamış. sarı kart bile verilmez bu harekete.

    pozisyon tekrarını izlediğime bakmayın. bildiğin galatasaray'ın forvetiyim. umut ve ben çift forvet oynuyoruz. sağda podolski solda burak yılmaz oynuyor. maç ise bugünkü 3 ekim 2015 istanbul başakşehir galatasaray maçı ancak telekom arena'da oynuyoruz ve 2-1 mağlup durumdayız. selçuk'un haksız yere atılması bizde inanılmaz bir hırsa sebep oluyor. bu arada selçuk'u attıran futbolcu da inter'in sağ beki santon. bu maç başakşehir'de oynuyor. sol bekinde ise yine inter'in stoperi juan jesus oynuyor.

    neyse biz umut ile birlikte deli gibi basıyoruz. derken hatalı bir pasta araya giriyorum. rakibi geçiyor, köşeye bakıp şuta hazırlanıyorum ve "haşırt" diye bir sesle ayağım yerden kesiliyor. penaltı. topu alıp beyaz noktaya koyuyorum. sonra ben, umut, poldi, burak yılmaz olarak 4 kişi maçlardan önce konuşma yapar gibi ortaya doğru eğilip penaltıyı kim atacak diye münazara ediyoruz. poldi fark etmez hareketi yapıp ayrılıyor. umut yalvarır gibi bana bakıyor. "burak, allah için bırak ben vurayım" diyor (buradaki burak benim). tamam diyorum. umut topun üzerine geliyor, şuut ve en az 2 metre üst çaprazdan aut. tribünler homurtuyla inliyor. umut gol kaçırdığı zaman yaptığı gibi kafasına sağa yatırıp yere bakarak üzülüyor. ben içimden "sana bir daha penaltı verenin ta a... k..." diye sövüyorum ama yanına gidip kıçına vuruyor "haydi atacağız, moral bozmak yok" diyorum.

    podolski sol bek jesus'u bizim korner bayrağına kadar kovalıyor. ben de sıkıştırmaya geliyorum. poldi topu kapıyor, buna sinirlenen jesus poldi'ye tekmeyi basıyor. benim takım arkadaşıma arena'da tekme atacaksın ha. hemen üzerine çullanıp yakasına yapışıyorum ve bağırmaya başlıyorum. "senin ananı s.... lan, anlıyor musun? senin ananı s.... !" hakem geliyor ayırıyor. kırmızı kart yok. bizdeki hırs bitecek gibi değil. koşuyoruz, basıyoruz. büyük sahada top oynayanlar bilir. oynanan futbol hızlıysa o yorgunlukla topu takip etmeye çalışırken başınız dönebilir. benim de başım dönüyor. burak yanıma gelip "iyi misin? hadi koş topu aldım, koş" diyor. bana paslıyor, yere düşüyorum ve penaltı. burak'a sarılıyorum. penaltıyı elbette ben atacağım. hızlıca topun üzerine geliyor, sağ ayağımın içiyle kalecinin soluna ve tam direğin dibine süper bir penaltı atıyorum. gol 2-2. geçen sezon olduğu gibi kuzey ve batı tribünlerinin kesiştiği kornere koşuyorum. tribünler inliyor.

    maçın sonlarına geldiğimizi bizimkilerin yorgunluğundan anlıyorum. araya bir top atılıyor muslera kaleden çıkıp, yatarak ayağı ile uzaklaştırıyor ancak muslera'nın uzaklaştırmasıyla yükselen topa, oyuncu 35 metreden gelişine bir vuruyor ki sanırsın dejan stankovic'in neuer'e attığı gol. topun filelere gidişini orta yuvarlakta kalenin tam karşısında yer kamerasından çeker gibi mükemmel bir açıyla ve yerde yatarken görüyor, kahroluyorum. sahada sağıma doğru dönerken gözlerimi açıyorum.

    yenildik falan ama iyi rüyaydı.
App Store'dan indirin Google Play'den alın