• 293
    sözlük iyice kin ve nefret ortamı oldu. kaç gündür yazasım yok. zaten telefondan yazması ayrı bir dert. madem bu kadar yazıldı, yazabildiğimce yazacağım. bunu türk polisini korumak için değil, olayları çarpıtanları göstermek için yapacağım.

    öncelikle geçenlerde başıma gelen olayı anlatayım. daha önce bu konu hakkında bir şey yazdığımda semku nickli sevdiğim bir abimiz mesaj attı. nickini yazıyorum çünkü bunda sakınca görmüyorum. daha önce muhabbet etmişliğimiz var az çok. yani kavga amaçlı yazmıyorum. neyse, kendisi benim hâlâ londra'da olduğumu zannederek oradan klavye başında yazmamamı rica etti. konuştukça battığımı ifade etti. ona istanbul'da olduğumu belirtip yaşadıklarımı anlattım, kendi gördüklerimi söyledim. cevap vermedi. 2 hafta oldu, belki müsait olmamıştır, bilemiyorum.

    1 haziran günü kapalıçarşı'dan, ortaköy'e arkadaş ile buluşmaya gidecektim. kabataş'ta tramvaydan inip ortaköy'e doğru yürüdüm. tabi yol üzerinde binlerce insan taksim'e doğru ilerliyor. çoğunluğu karşıdan gelen chp topluluğu. (miting vardı hatırlarsanız) ellerinde chp bayrakları vs. erdoğan hakkında küfürler dışında pek bir sorun yoktu. güldüm geçtim. bu çoğunluğun 2007'deki cumhuriyet mitinglerine katılanlardan bir farkı yoktu gözümde. o sırada arkadaş aradı ve evinin soyulduğunu söyledi, evine kadar yürüdüm. polis gelmiş araştırmış, olay yeri inceleme midir nedir onlar da parmak izlerini araştırıp gitti. akşama kadar uğraştıktan sonra yemek yemek aklımıza düştü. sabahtan beri açtık. ortaköy sahile indik ama orada pek uygun bir yer bulamayıp beşiktaş'a doğru yürüdük. yavaş yavaş gözler yaşarmaya başladı tabi. bunun üzerine arkadaşı geri yolladım evine, kabataş'a yürür oradan tramvay'a binerim diye düşündüm.

    beşiktaş'a geldiğimde üst geçit üzerinde ve hemen altında polis vardı. geldiğim yönde ise ortada üç beş parça bir şey yakılmış, taşlar sökülmüş, fazla kalabalık olmayan bir grup. bir tane bjk formalı abi "ölmeye geldik ulan buraya, dönmek yok" diyor kafası güzel bir biçimde, anlamak zor değil. gençlerin bir kısmı da içiyor. birinin elinde elektrik şoku veren bir cihaz bile gördüm. henüz çatışma olmadığından fazla beklemeyip geçtim. polisler de sakince bekliyorlardı.

    ilerisi de böyleyse iyi, tramvaya binerim dedim. bu arada saat 9 civarı. otobüs durağının olduğu yeri geçip gidecektim ki inanilmaz bir gaz bulutu oluştu. olduğum yere çökecektim ama son bir gayret gözüm kapalı geri koştum. birkaç dakikada kendime zor geldim. o sırada yıldız tarafında da geldiğim yönde de çatışma ortamı oldu. 3 taraf da kapandı. aşağı iskeleye indim orada da polis takviye olarak bekliyor. sordum nasıl giderim diye. bekleyeceksin dediler. onlar da başka bir şey bilmiyorlar çünkü. bekliyorlar. barbaros iskelesi midir nedir adı, o tarafa geçtim.. yukarı çıkıp bakıyorum arada çatışma azalmış mı diye ama nafile. polis gözün yanar diyip geri çeviriyor, taş atıyorlar gitme diyor. o ana kadar polislerden ters bir tepki almadım, ne yalan söyleyeyim daha sert bir tavır bekliyordum. benim gibi orada mahsur kalanlara karşı iyi davranıyorlardı. hatta bir tanesi gazdan etkilenen amcayı yoldan alıp kenara çekti, elindeki poşetleri alıp yüzünü yıkadı.

    o sırada babam görüntülü arama yaptı, açamadım tabi. tekrar normal aradı, açtım haberleri duyup merak etmiştir belki diye. ama sesleri duyacak diye korkuyorum. arkadaşlarla dışarda çay içiyorum dedim, olmayan arkadaşlarıma selam söyleyip kapattı.

    tekrar barbaros iskelesinde beklerken bir tanesi gelip el kol hareketi yaptı. burada ne işiniz var diyip beni ve bir başkasını kovdu resmen. karşılık verdim, üzerime doğru adım atıp lanlı lunlu konuştu ibne herif. ben de aynı şekilde elimi kaldırıp cevap verdim. cevap verme diye azarlıyor arkamdan. ana iskele tarafına doğru yürüdüm. karşı yönden gelenlere "gitmeyin, kovuyor amına koyduklarım" dedim diğer polislerin duyması için ama onlar da duymalarına rağmen ses etmediler çünkü biliyorlar içlerindeki ibneleri. polislere karşı pozitif düşünceyi anında negatife çevirdi mal herif. zaten polise karşı oluşan nefretin sebebi de bunun gibiler yüzünden.

    neyse, orada da bekledim biraz. polis ve diger insanlari dinleme fırsatım oldu. mahsur kalan bir vatandaş isyan ediyor, polis, biz de bekliyoruz görüyorsun diyor. bizi internette yanlış tanıtıyorlar, ne çektiğimizi bilmiyorlar diyor. arkadaşını gösterip "bu arkadaşımız yeni evli, eşi hamile, 3 gündür eşinin yüzünü göremiyor diyip o da isyan ediyor. birkaç polis beklediğimi görüp "nereye gideceksin genç?" diye soruyorlar ama yardımcı olamıyorlar tabi.

    tekrar 3 yolun kesiştiği yere gittim. polis 3 noktada da bekliyor. biraz ilerleyip tekrar ayni yerine çekiliyor. ilk başta korkup ilerlemediklerini sanmıştım. oradan geçen genç bir gruptan şu cümleyi duydum, polis ile çatışanları göstererek "bu ne amk, biz bunun için gelmedik buraya." evet, birçok insan oraya tepki göstermek için gelmişti. ve o kalabalığı kullanarak gösterilen tepkiyi istismar eden, çalan bir kesim vardı, ısrarla bu kesime alet olup savunan daha da aptal bir kesim vardı.

    o sırada yıldız tarafından gelen bir cisim ile polis cok feci yaralandı. diğer polisler geri çekti. bilincini kaybetmişti. gözümün önünde yatıyordu öylece. kim olursa olsun, insan olan herkes üzülür, iyileşmesi için dua eder. ambulans gelmedi tabi. taksi ile götürdüler.
    artık biber gazına da direnç kazanmıştım üç taraftan yiye yiye. açlıktan elim ayağım titriyor, saat 1 olacak tek istediğim oradan çıkıp gitmek. kabataş/dolmabahçe tarafına gitmeye karar verdim. polislere sormak için yanlarına gittim, şansımı sikeyim meğer hepsi amir falanmış, bütün polisleri yönlendiriyor. adam ısrarla polislere savunmada kalmalarını, tahriklere gelmemelerini emrediyor telsizde. polisler bu yüzden ilerlemiyormuş kaç saattir. amk olan bize olmuş. nasıl olsa evimiz yok, bekleriz orada sabaha kadar! ilk başta beni sivil sanmışlar, durumu anlayınca burada durma dediler. durum böyle böyle dedim. o zaman kenardan git ama hızlı ol dedi.

    cesaretimi toplayıp gidiyorum. biraz ilerledim, gaz çoğalmaya başladı haliyle ancak ya herro ya merro diyerek devam ettim. baktım polisler sabit bekliyor. toma var. karşıda barikat ve kalabalık bir grup. toma'nın yanından geçiyorum ama her an hareket edebilir ve süpüreceği ilk kişi benim. karşıdan taş atılıyor, polislere tam yetişmiyor ama benim yanımdan geçiyor. kenardan gidiyorum ama taşlar 3-5 metre yanımdan geçiyor. taş atanların içinde elbette yeteneksizler vardır, sarhoşu vardır. hadi taş geldi diyelim, tam ortadayım amk, kim kurtaracak beni? o sırada kafamdan neler geçmesi gerekiyordu bilmiyorum ama istemdışı espri ürettim. taş atanları görünce yılmaz güney'e selam çakarak "biz de bilirdik polise taş atmayı, ama kumarbazdık, çalardık taşları" aforizma ürettim. kendi kendime güldüm, gerçekten sinirlerim bozulmuştu. daha şehire geleli bir ay olmuş, başıma gelmedik kalmamıştı. barikatlara rağmen geçmeye çalışan taksicileri göstericiler küfredip geri yolluyordu. o konvoyda 5 tane travestinin olduğu bir araç vardı ki, beni sikmelerinden korktuğum için gülemedim. "zaten hayatımız kaymış, bari erkek gibi ölelim lan" dedi bir tanesi. sağa sola küfredip duruyorlardı.

    ileride daha fazla kalabalık vardı. millet taş stoku hazırlıyordu. coğunluk 17-25 yaş arası öğrenci veya genç. bir kısım zaten belli gruplara ait tipler. hepsinin ağzından devrim kelimesini duyuyorsun. biber gazından mı bilemiyorum gaza gelmişler belli. diğer bölgede de gördüğüm gibi birçoğu içiyor, polise karşı gel gel hareketleri yapıyor. o kadar belli ki amaçları. gerçekten üzüldüm o insanlara. ben bir şekilde gaza rağmen kalabalığı yarıp yürüdüm eve kadar. en son kalabalık içinde bir kızı dövüyorlardı, sebebini bilmiyorum. bunu yapan da erkekti.

    daha fazla yazmayacağım çünkü bu buranın konusu değil. sadece yaşadıklarımı yazmak istedim. şimdi tekrar başa gelelim. taksim'de olan polisler ölse oh oh diyecekmiş kimileri. sözlükte bunu yazabiliyorlar. şimdi o amcaya yardım eden polis, gözümün önünde bilinçsizce yatan polis ölünce ben nasıl sevineyim lan? o gün tamamen kalabalığın veya arkadaşının gazına gelip sağa sola saldıracak kadar bilincini kaybedenler bile ölse ben nasıl sevineyim? bana el kol hareketi yapan adam bile ölse ben niye sevineyim? eğer nefretimiz insanların ölümü üzerinden dinecekse bunun sonu sivil savaştan başka bir şey değildir. ha, kiminin de devrim ayağına hayalini kurduğu da bu olsa gerek.

    bakın taksim'de pkk bayrağı açan orospu çocukları yüzünden oradaki herkes ölsün oh olsun demek ile oradaki polisler ölse oh olsun derim arasında zerre kadar zihniyet farkı yok. maalesef sözlük nefret sözlüğü olmuş. eleştirdiğiniz iktidar zihniyetinden farkınızı söyler misiniz lütfen? zorlamayın. yok çünkü. kimisi çıkar futbolculardan twit bekler, yazmayınca kız gibi triplere girer, istediğini yazmayınca da hakaret eder. herkes senin pencerenden bakmak zorunda mı? ben şu ana kadar şiddet devam etsin diyen kimse görmedim kışkırtıcı tipler dışında. herkes olaylar bitsin istiyor. ama sözlükte polislerin ölmesine sevineceğini söyleyenler var. bir başkası da orada bulunan herkes ölse sevineceğini yazsa sözlükten uçurulup bir güzel de linç edilirdi. kusura bakmayın, gerçek niyetinizi bu kadar deşifre etmeyin.

    kral'ın soytarı, ali koç'un adam, çarşı'nın kahraman olduğu sözlüğe galatasaray sözlük demezler. öyleyse bundan sonra başkanımız koç, taraftarımız çarşı, teknik direktörümüz de aykut kocaman olsun hazır boştayken. yıllardır toplumu ayrıştıran, kutuplar yaratan, nefret ettirenlerin çıkıp bize direnmeyi öğretmesi, birlik mesajı vermesi sizce de komik değil mi? pardon, ölmüş ve yaralanmış insanlar varken olsa olsa trajikomik olabilir.

    not: bu yazının siyasi görüşüm ile bir alakası olmayıp, 2 yıl önce londra ayaklanmasında da benzer şeyleri yazmıştım. hatta çok daha ağırını yazmıştım dükkanları yağmalayıp etrafı yakıp yıkanlar hakkında. aynı şeyler olmadığı için demokratik tepkisini ortaya koyanları ayrı tutuyorum. polise karşı etrafı yakıp yıkıp, koruduğu meydanda apo posteri dalgalandıranlara ses edemeyenlere selam ederim! polis'ten daha çok korktuğunuz birileri mi var yoksa?
App Store'dan indirin Google Play'den alın