1482
galatasaray'ın yönetimleri, derin galatasaray'ın köklerinin toprak üstüne çıkmış uzantısıdır sadece.
kimse adnan polat'ı taraftar gönderdi diye havalara girmesin, alakası yok.
dönemsel olarak bellidir kimin başkan seçileceği. ve başkanın kişisel hareket alanı da olsa olsa toplamın %20'sidir. ekonomik ölçeklerin olumlu seyrettiği dönemlerde, kulübün rotası hep batıya çevrilir ve başkan olarak da batı profiline uygun kişi getirilir. faruk süren ile ünal aysal'ı yan yana koyduğunuzda tipleri dışında çok büyük farklar bulamazsınız. ünal aysal seçildiğine göre avrupa'da başarılı günler geliyor diye sevinmiştim hatta.
rahmetli özhan başkanın ise batı profiline uygunluğunun yanı sıra süren ve aysal'dan farkları var. tavır olarak daha kabul edici, dışarıya yansıtan değil içine atan bir profili vardı. kendisinin görev aldığı döneme bakınca başarısızlık görüyoruz belki ama diğer kulüpler gibi değildir bu iş bizde.
canaydın'ın icraatleri bizi başarısız kılmamıştır. başarısız olmamıza yol açabilecek bir döneme geçildiği sırada canaydın gibi centilmen, herkesle iyi geçinen ve mutevazı ekonomik bütçeler dahilinde en iyisini kimseye kırılmadan, küsmeden yapabilecek birisi olarak canaydın getirilmiştir göreve.
sonrasındaki adnan polat dönemi... ekonomik ibrelerin lehimize dönmeye başlayacağı, ama henüz kasamızın dolu olmadığı dönem. polat'ın agresif ve doğal tavırlarının galatasaray camiasını uykudan uyandıracak gerilim ve çekişmeler için ideal olduğu dönem. galatasaray kimliği ile ilgili propagandaların hat safhaya çıktığı dönem. arda turan'ın "10" numaralı forma ve kaptanlık rütbeleriyle ön plana sürüldüğü dönem. 20:45 söylemleri. galatasaray milliyetçiliği gibi bir kavramdan bahsedebileceksek, bu kavramın tüm olgu ve sembolleriyle resmen pompalandığı dönem. çünkü paranın ucu göründü, çünkü bir sonraki başkan ile yeniden avrupa seferine çıkılacak ve senelerdir sportif olarak rölantide olan, camia olarak suskun kalan bir kitlenin tam anlamıyla uyandırılması, ayıltılması lazımdı.
tt arena açılışındaki protestolar tahmin ediliyordu. derin galatasaray, ne akp yandaşı ne akp karşıtı olmayı hiç bir zaman göze alamadı. aslında bunu bugün kimse yapamaz. herkes denge politikası ister. bakmayın cemaate karşı cumhuriyetin son kalesi yalanlarına, aziz yıldırım bile başbakanla aramı kimse açamaz diyordu. hesaba katılmayan şey erdoğan bayraktar'ın konuşmasıydı ve o konuşmanın tatsızlığı nedeniyle beklentilerin üzerine çıkan bir reaksiyon oluştu. inan kıraç'ın hemen olayın ertesinde gösterdiği reflekslere kimsenin değinmemesinden de bunu anlayın. derin galatasaray böylelikle çok iyi bir denge oluşturdu. ve bana sorarsanız, siyaset üstü bir varlık olan galatasaray'ın hiç bir hükümetle ne yandaşlık ne de karşıtlık ilişkisi olmamalı. mahalle bakkalı yönetmiyorsunuz beyler, ülkenin futboldaki lokomotifini yönetiyorsunuz. galatasaray uyuyunca herkesin öldüğünü gördük. bu yüzden elinde galatasaray aleyhine kullanılabilecek bir güç taşıyan her kişi ve kurum, denge politikası ile uzakta tutulmalıdır.
adnan polat misyonunu tamamladı, sıkıntılı dönemi camiayı kıpırdatma görevini yerine getirerek atlattı. derin galatasaray bunu uygun buldu, hükümet ile aramızın açılacağı ya da yakınlaşacağı o kritik anda taraftarın karşıtlığı yönetim ile dengelendi. kamuoyu ya da galatasaray taraftarı bunu "taraftar polat'ı yolladı" diye kabul etmek isteyebilir ama kulüp içerisinde kimsenin bu durumu pek salladığını düşünmüyorum. son olarak, mesela taraftar başbakan'a yalakalık pankartı açsaydı, yönetim ters reaksiyon verecekti, buna emin olduğumu söyleyerek bu faslı kapatayım.
gelelim ünal aysal yönetimine. avrupa seferi için kaynaklar hazır, taraftar motivasyonu yakalamış durumda, takım iyi ve daha iyi olabilmesi de mümkün. bu şartlar altında, taraftar ile karşı karşıya gelmeyi aysal da asla istemezdi. bahsi geçen kamuoyu açıklamasının daha sert olmayışından dolayı aysal yumruklarını sıkıyor bile olabilir. lakin derin galatasaray'ın her zaman göz ettiği denge politikalarını bir anda çöpe atamazsınız. benim hayal kırıklığım; aba altından sopa göstermeyişimiz üzerine sadece. dağ fare doğurdu demiştim bir yerde, bekliyordum ki en azından gelecek sezonun yayın hakları konusunda alternatiflerimizi gözden geçirme kararı aldık denseydi.
şimdi biraz sakin kafayla düşününce, "derhal istifa edin" çağrısı, aslında küçümsenecek bir tepki değil. bursaspor haricinde kimsenin ses çıkarmadığı bir anda yapılmış olması da cabası. en azından naklen yayın tehdidi gösterilmeliydi ek olarak, ben sadece buna üzüldüm.
ama genç arkadaşlar başta olmak üzere herkes bilmeli ki, bu kadar zirvede bulunan bir takım olan galatasaray'ın idaresi, anlık heyecanlara kurban edilemez. soğuk savaş icra etmesini bilmek gerekir. benim bu konuda derin galatasaray'a güvenim sonsuz. zaten galatasaray'ı diğerlerinden ayıran bir özellik de bu. derin galatasaray sayesinde bu takım asla iflas etme noktasına gelmeyecek, asla şike radarını zorlamayacak. asla bir yönetimin çılgınlıkları nedeniyle camia kaosa sürüklenmeyecek. bakın; demirören ve aziz yıldırım nedeniyle iki büyük camia belki de yerle bir olacak. demirören'in beşiktaş başkanıyken sergilediği kendi başına buyruk yönetimi nedeniyle büyük ihtimalle ekonomik anlamda gençlerbirliği seviyesine inecekleri bir dönem onları bekliyor.
aziz yıldırım tam bir imparatorluk kurdu camiasında ve onu durduracak, dizginleyecek, dengeleyecek hiç bir güç yok. taraftar deseniz hali ortada. biat kültürüne bayılırız, iki demeç, iki marş, gördüğümüz gibi hepsi maske takar da gezer. bu şartlar yeni oluşmadı, 4-5 yıldır bu hegemonya vardı ve eğer adaletli bir biçimde mekanizmalar işletilse fenerbahçe bu çılgın hegemonyanın bedelini ödeyecekti. belki de uefa bu işe el atacak ve fenerbahçe taraftarı, aziz yıldırım'ı dengeleyecek bir derin fenerbahçe olmayışının acısını anlamaya başlayacak.
sözün özü, şike sürecindeki galatasaray tutumları sadece yönetimin eseri değildir, hiç bir zaman da öyle olmamıştır. ben derin galatasaray'ın her hamlesine, her politikasına her zaman inandım, güvendim ve mutlu oldum. derin galatasaray dedim diye de aklınıza kötü, pis, gizli emelleri olan bir yer altı yapılanması gelmesin. akil adamlar heyeti, ihtiyarlar heyeti diyelim. soğuk savaş üstadı, psikolojik harbin erbabı adamlar heyeti diyelim.
bir bildikleri var, eminim. keşke naklen yayın resti çekseydik diyorum sadece.
kimse adnan polat'ı taraftar gönderdi diye havalara girmesin, alakası yok.
dönemsel olarak bellidir kimin başkan seçileceği. ve başkanın kişisel hareket alanı da olsa olsa toplamın %20'sidir. ekonomik ölçeklerin olumlu seyrettiği dönemlerde, kulübün rotası hep batıya çevrilir ve başkan olarak da batı profiline uygun kişi getirilir. faruk süren ile ünal aysal'ı yan yana koyduğunuzda tipleri dışında çok büyük farklar bulamazsınız. ünal aysal seçildiğine göre avrupa'da başarılı günler geliyor diye sevinmiştim hatta.
rahmetli özhan başkanın ise batı profiline uygunluğunun yanı sıra süren ve aysal'dan farkları var. tavır olarak daha kabul edici, dışarıya yansıtan değil içine atan bir profili vardı. kendisinin görev aldığı döneme bakınca başarısızlık görüyoruz belki ama diğer kulüpler gibi değildir bu iş bizde.
canaydın'ın icraatleri bizi başarısız kılmamıştır. başarısız olmamıza yol açabilecek bir döneme geçildiği sırada canaydın gibi centilmen, herkesle iyi geçinen ve mutevazı ekonomik bütçeler dahilinde en iyisini kimseye kırılmadan, küsmeden yapabilecek birisi olarak canaydın getirilmiştir göreve.
sonrasındaki adnan polat dönemi... ekonomik ibrelerin lehimize dönmeye başlayacağı, ama henüz kasamızın dolu olmadığı dönem. polat'ın agresif ve doğal tavırlarının galatasaray camiasını uykudan uyandıracak gerilim ve çekişmeler için ideal olduğu dönem. galatasaray kimliği ile ilgili propagandaların hat safhaya çıktığı dönem. arda turan'ın "10" numaralı forma ve kaptanlık rütbeleriyle ön plana sürüldüğü dönem. 20:45 söylemleri. galatasaray milliyetçiliği gibi bir kavramdan bahsedebileceksek, bu kavramın tüm olgu ve sembolleriyle resmen pompalandığı dönem. çünkü paranın ucu göründü, çünkü bir sonraki başkan ile yeniden avrupa seferine çıkılacak ve senelerdir sportif olarak rölantide olan, camia olarak suskun kalan bir kitlenin tam anlamıyla uyandırılması, ayıltılması lazımdı.
tt arena açılışındaki protestolar tahmin ediliyordu. derin galatasaray, ne akp yandaşı ne akp karşıtı olmayı hiç bir zaman göze alamadı. aslında bunu bugün kimse yapamaz. herkes denge politikası ister. bakmayın cemaate karşı cumhuriyetin son kalesi yalanlarına, aziz yıldırım bile başbakanla aramı kimse açamaz diyordu. hesaba katılmayan şey erdoğan bayraktar'ın konuşmasıydı ve o konuşmanın tatsızlığı nedeniyle beklentilerin üzerine çıkan bir reaksiyon oluştu. inan kıraç'ın hemen olayın ertesinde gösterdiği reflekslere kimsenin değinmemesinden de bunu anlayın. derin galatasaray böylelikle çok iyi bir denge oluşturdu. ve bana sorarsanız, siyaset üstü bir varlık olan galatasaray'ın hiç bir hükümetle ne yandaşlık ne de karşıtlık ilişkisi olmamalı. mahalle bakkalı yönetmiyorsunuz beyler, ülkenin futboldaki lokomotifini yönetiyorsunuz. galatasaray uyuyunca herkesin öldüğünü gördük. bu yüzden elinde galatasaray aleyhine kullanılabilecek bir güç taşıyan her kişi ve kurum, denge politikası ile uzakta tutulmalıdır.
adnan polat misyonunu tamamladı, sıkıntılı dönemi camiayı kıpırdatma görevini yerine getirerek atlattı. derin galatasaray bunu uygun buldu, hükümet ile aramızın açılacağı ya da yakınlaşacağı o kritik anda taraftarın karşıtlığı yönetim ile dengelendi. kamuoyu ya da galatasaray taraftarı bunu "taraftar polat'ı yolladı" diye kabul etmek isteyebilir ama kulüp içerisinde kimsenin bu durumu pek salladığını düşünmüyorum. son olarak, mesela taraftar başbakan'a yalakalık pankartı açsaydı, yönetim ters reaksiyon verecekti, buna emin olduğumu söyleyerek bu faslı kapatayım.
gelelim ünal aysal yönetimine. avrupa seferi için kaynaklar hazır, taraftar motivasyonu yakalamış durumda, takım iyi ve daha iyi olabilmesi de mümkün. bu şartlar altında, taraftar ile karşı karşıya gelmeyi aysal da asla istemezdi. bahsi geçen kamuoyu açıklamasının daha sert olmayışından dolayı aysal yumruklarını sıkıyor bile olabilir. lakin derin galatasaray'ın her zaman göz ettiği denge politikalarını bir anda çöpe atamazsınız. benim hayal kırıklığım; aba altından sopa göstermeyişimiz üzerine sadece. dağ fare doğurdu demiştim bir yerde, bekliyordum ki en azından gelecek sezonun yayın hakları konusunda alternatiflerimizi gözden geçirme kararı aldık denseydi.
şimdi biraz sakin kafayla düşününce, "derhal istifa edin" çağrısı, aslında küçümsenecek bir tepki değil. bursaspor haricinde kimsenin ses çıkarmadığı bir anda yapılmış olması da cabası. en azından naklen yayın tehdidi gösterilmeliydi ek olarak, ben sadece buna üzüldüm.
ama genç arkadaşlar başta olmak üzere herkes bilmeli ki, bu kadar zirvede bulunan bir takım olan galatasaray'ın idaresi, anlık heyecanlara kurban edilemez. soğuk savaş icra etmesini bilmek gerekir. benim bu konuda derin galatasaray'a güvenim sonsuz. zaten galatasaray'ı diğerlerinden ayıran bir özellik de bu. derin galatasaray sayesinde bu takım asla iflas etme noktasına gelmeyecek, asla şike radarını zorlamayacak. asla bir yönetimin çılgınlıkları nedeniyle camia kaosa sürüklenmeyecek. bakın; demirören ve aziz yıldırım nedeniyle iki büyük camia belki de yerle bir olacak. demirören'in beşiktaş başkanıyken sergilediği kendi başına buyruk yönetimi nedeniyle büyük ihtimalle ekonomik anlamda gençlerbirliği seviyesine inecekleri bir dönem onları bekliyor.
aziz yıldırım tam bir imparatorluk kurdu camiasında ve onu durduracak, dizginleyecek, dengeleyecek hiç bir güç yok. taraftar deseniz hali ortada. biat kültürüne bayılırız, iki demeç, iki marş, gördüğümüz gibi hepsi maske takar da gezer. bu şartlar yeni oluşmadı, 4-5 yıldır bu hegemonya vardı ve eğer adaletli bir biçimde mekanizmalar işletilse fenerbahçe bu çılgın hegemonyanın bedelini ödeyecekti. belki de uefa bu işe el atacak ve fenerbahçe taraftarı, aziz yıldırım'ı dengeleyecek bir derin fenerbahçe olmayışının acısını anlamaya başlayacak.
sözün özü, şike sürecindeki galatasaray tutumları sadece yönetimin eseri değildir, hiç bir zaman da öyle olmamıştır. ben derin galatasaray'ın her hamlesine, her politikasına her zaman inandım, güvendim ve mutlu oldum. derin galatasaray dedim diye de aklınıza kötü, pis, gizli emelleri olan bir yer altı yapılanması gelmesin. akil adamlar heyeti, ihtiyarlar heyeti diyelim. soğuk savaş üstadı, psikolojik harbin erbabı adamlar heyeti diyelim.
bir bildikleri var, eminim. keşke naklen yayın resti çekseydik diyorum sadece.