6
şu zamanda artık hiçbir amatör şube sponsorsuz ayakta kalamıyor. geçen ay kadın voleybol kupa finalinin ismi fenerbahçe acıbadem-vakıfbank güneş sigorta türk telekom'du. resmen bu 5 takım birleşip kupaya girmiş gibi. barcelona gibi forma konusunda hassas bir kulüp bile adının önüne regal ismini alabiliyor.
böyle bir girişle başladım ki, söyleyeceklerim “galatasaray’ın isminin yanına sponsor istemiyorum.”a çekilmesin. bilakis dediğim gibi artık bir mecburiyet. özellikle türkiye şartlarında.
sadede geliyorum. cafe crown’dan önce galatasaray basket takımı ne haldeydi? yıllarca playoff’a son sıra yerini kapma mücadele verdik, kulüpteki mali krizden sonra ise playout oynayarak küme düşmeden son anda yırttık. eğer “bir iki transferle şampiyonluğa oynarız”cümlelerini kuruyorsak bu cafe crown’ın yani ülker’in sayesindedir.
zurna ise burada zırt diyor. olmuyor işte. cafe crown’u bir türlü sindiremiyorum. nedeni yüzlerce kez yazıldı. “ülker ve fenerbahçe ilişkisi.” fenerbahçe’ye ayrılan bütçe, oluşturulan kadro, 15.000 kişilik salon, güçlü bir altyapı, daha niceleri. “ülker alma aldırma” kampanyaları ve taraftar tepkilerinin ittirdiği cafe crown sponsorluğu. tekrar söylüyorum aynı bütçeyi, şartları başka bir x firması sağlasa başımın üstünde yerleri var. hiç düşünmem günlük hayatta direk tercih ederim o x firmayı.
şimdi soran olacak, cafe crown’suz yine o boktan kadroları izler misin? izledim, izlerim. yine bu kadar kafa patlatıp, yazar mıydın? patlattım. play out oynarken sayı hesabına kadar. daha fazlasını da patlatırım. patlatılacak adamlar umut tınay, gökhan üçoklar olsa bile.
işin kötüsü bunda ülker’in suçu yok. özel bir şirket, istediği yere istediği yatırımı yapıp sponsor olur. yönetim de muhakkak daha büyük bir sponsor bulamadığı için bazı şeylere göz yumuyorlar. onlar da biliyor ki çok şey sahada alınan sonuçlara bakar.
ancak ben taraftarım. playout oynamayı cafecrown ile elde edilmiş yarı finale tercih etme hakkına sahibim. tıpkı semih’le, lugano’yla, pondexter’la, nevriye’yle gelecek başarılara tercih edeceğim gibi…
böyle bir girişle başladım ki, söyleyeceklerim “galatasaray’ın isminin yanına sponsor istemiyorum.”a çekilmesin. bilakis dediğim gibi artık bir mecburiyet. özellikle türkiye şartlarında.
sadede geliyorum. cafe crown’dan önce galatasaray basket takımı ne haldeydi? yıllarca playoff’a son sıra yerini kapma mücadele verdik, kulüpteki mali krizden sonra ise playout oynayarak küme düşmeden son anda yırttık. eğer “bir iki transferle şampiyonluğa oynarız”cümlelerini kuruyorsak bu cafe crown’ın yani ülker’in sayesindedir.
zurna ise burada zırt diyor. olmuyor işte. cafe crown’u bir türlü sindiremiyorum. nedeni yüzlerce kez yazıldı. “ülker ve fenerbahçe ilişkisi.” fenerbahçe’ye ayrılan bütçe, oluşturulan kadro, 15.000 kişilik salon, güçlü bir altyapı, daha niceleri. “ülker alma aldırma” kampanyaları ve taraftar tepkilerinin ittirdiği cafe crown sponsorluğu. tekrar söylüyorum aynı bütçeyi, şartları başka bir x firması sağlasa başımın üstünde yerleri var. hiç düşünmem günlük hayatta direk tercih ederim o x firmayı.
şimdi soran olacak, cafe crown’suz yine o boktan kadroları izler misin? izledim, izlerim. yine bu kadar kafa patlatıp, yazar mıydın? patlattım. play out oynarken sayı hesabına kadar. daha fazlasını da patlatırım. patlatılacak adamlar umut tınay, gökhan üçoklar olsa bile.
işin kötüsü bunda ülker’in suçu yok. özel bir şirket, istediği yere istediği yatırımı yapıp sponsor olur. yönetim de muhakkak daha büyük bir sponsor bulamadığı için bazı şeylere göz yumuyorlar. onlar da biliyor ki çok şey sahada alınan sonuçlara bakar.
ancak ben taraftarım. playout oynamayı cafecrown ile elde edilmiş yarı finale tercih etme hakkına sahibim. tıpkı semih’le, lugano’yla, pondexter’la, nevriye’yle gelecek başarılara tercih edeceğim gibi…