30
tek hücreli değildir. söz konusu entrylerini okudum. ikar'ın yazdığıyla gerçekliğin alakası yok. kendisi bence ciddi bir yanılgı içerisinde. bence sadece tek bir açıdan bakıyor. empati yeteneği de pek yok gibi. ama bu, kendisini tek hücreli bir amip yapmaya yetmez. insanoğlunu böyle aşağılamayın.
bence kendisinin yazdığı şeyle gerçeklik bambaşka, ama burada mesele "bence"de sıkışıp kalıyor işte. "ona göre"yse recep tayyip erdoğan yasakçı değil, özgürlükçü bir adam. bu kendinizi hazırladığınız sınırlara, limitlere göre değişir. bacak bacak üstüne atmanın saygısızlık olduğu bir ülkeydik bir zamanlar, hâlâ da bazı ailelerde öyle. saçın perçeminin görünmesi yasak, kadının erkeklerin yanında gülmesi yasak, dedenin torununu kucağına alması zayıflık göstergesi, çocuğun istemediği bir şeyi reddetmesi, kadının kötü yemek yapması dayak sebebi... bu yollardan geçen bir memleketin özgürlük eşiği düşüktür. ama buna suçlu arayıp millete hakaret etmek yerine dışlamadan, yargılamadan, suçlamadan, ses yükseltmeden konuşmak gerekir. çünkü onun konuşma özgürlüğüyle senin konuşma özgürlüğün aslında aynı şey. senden farklı olan herhangi bir insanın kendini ifade edebilme hakkıyla senin kendini ifade edebilme hakkın aynı şey. sen ona yasaklar koyarsan, o adam sana karşı saldırganlaşır. bu eşyanın tabiatı gereği böyle. sen sesini yükseltirsen öteki de yükseltir, onun sesi sana çarpar, sen de yükseltirsin. bunun kazananı yok. birbirimizi dinlemeyi öğrenmekten başka bir çözümümüz de yok.
geçenlerde bir anket okudum. memleketin %40'ı asla chp'ye oy vermem diyormuş, %40,5'i asla akp'ye oy vermem diyormuş. %37'si akp'li bir gelin/damat istemiyormuş, %35'i chp'li bir gelin/damat. şimdi bu oranları okuyup kendinize sorun: nereye gidiyoruz? ne yapmaya çalışıyoruz? bu düşmanlığa su mu döküyoruz, benzin mi? cevap vermek size kalmış.
bence kendisinin yazdığı şeyle gerçeklik bambaşka, ama burada mesele "bence"de sıkışıp kalıyor işte. "ona göre"yse recep tayyip erdoğan yasakçı değil, özgürlükçü bir adam. bu kendinizi hazırladığınız sınırlara, limitlere göre değişir. bacak bacak üstüne atmanın saygısızlık olduğu bir ülkeydik bir zamanlar, hâlâ da bazı ailelerde öyle. saçın perçeminin görünmesi yasak, kadının erkeklerin yanında gülmesi yasak, dedenin torununu kucağına alması zayıflık göstergesi, çocuğun istemediği bir şeyi reddetmesi, kadının kötü yemek yapması dayak sebebi... bu yollardan geçen bir memleketin özgürlük eşiği düşüktür. ama buna suçlu arayıp millete hakaret etmek yerine dışlamadan, yargılamadan, suçlamadan, ses yükseltmeden konuşmak gerekir. çünkü onun konuşma özgürlüğüyle senin konuşma özgürlüğün aslında aynı şey. senden farklı olan herhangi bir insanın kendini ifade edebilme hakkıyla senin kendini ifade edebilme hakkın aynı şey. sen ona yasaklar koyarsan, o adam sana karşı saldırganlaşır. bu eşyanın tabiatı gereği böyle. sen sesini yükseltirsen öteki de yükseltir, onun sesi sana çarpar, sen de yükseltirsin. bunun kazananı yok. birbirimizi dinlemeyi öğrenmekten başka bir çözümümüz de yok.
geçenlerde bir anket okudum. memleketin %40'ı asla chp'ye oy vermem diyormuş, %40,5'i asla akp'ye oy vermem diyormuş. %37'si akp'li bir gelin/damat istemiyormuş, %35'i chp'li bir gelin/damat. şimdi bu oranları okuyup kendinize sorun: nereye gidiyoruz? ne yapmaya çalışıyoruz? bu düşmanlığa su mu döküyoruz, benzin mi? cevap vermek size kalmış.