• 181
    baskı altında oynamayamadığımızı yine yeni yeniden gördük. ne yazıp çizsek boş. yedeklerimizle ezebileceğimiz bir takıma ellerimizle ve basiretsiz oyunumuzla 2 puanı hediye ettik. bir arkadaşım "iddaa galatasaray'a handicap veriyorsa ben korkarım arkadaş" demişti, ne de haklı imiş.

    baskı mı? sıralamada fenerbahçe'yi geçebilme ihtimali.ne fenerbahçe imiş arkadaş, varlığı dert. eminim ki fenerbahçe puan kaybetmese, biz paşa paşa alacaktık 3 puanımızı.
  • 183
    öncelikle hakkında bir kaç tarihi anekdot düşmemiz gereken maçtır.
    1- çok uzun yıllar sonra ilk defa galatasaray maça başlarken eski açık önündeki kaleyi alıp maça başlamıştır.

    burada küçük bir bilgi vereyim. maçın başında kale mi top mu atışı kural olarak yapılmasına rağmen, centilmenlik gereği misafir takım kale seçimini ev sahibi takıma bırakıp topla başlama vuruşunu da ev sahibine ikram etmeye çalışır. işte bu gizli centilmenlik anlaşması nedeniyle galatasaray her maçta, ilk yarıda yeni açık önündeki kaleyi alarak başlar ve ikinci yarı bu kaleye saldırır. bunun istisnasını bir kaç uluslararası maçta görmüş olmamıza rağmen son senelerde ilk defa bir ulusal maçta gördük.

    2- benim hatırlayabildiğim kadarı ile (çok sinirliyim) manisaspor ile ilk defa ali sami yen de
    a) berabere kaldığımız
    b) 1-1 berabere kaldığımız
    ve
    yaptığımız maçlar içinde ilk defa 1-1 berabere kaldığımız maçtır.

    -allah beni utandırmasın. yanlışım varsa, sağolsun ich veya belgarath beni uyarırlar. düzeltirim-

    bunların yanı sıra;
    a) eski açık önündeki amigo tribününe (adı ne o demir yığının bilmiyorum) bu sezon başından beri metin oktay formalı bir amigo çıkıp eski açığı yönlendiriyordu. üstünde parçalı olan bir ultraslan amigosunu ilk defa gördüğüm için içimi bir sevinç kaplamıştı. ulan herhalde bunlarda galatasaray taraftarı oluyorlar artık diye. hatta bu gurubun yandaşlarından birileri reislerinin fenerbahça maçında galatasaray forması giydiğini müjdelemişti de darülacuze de kurban kestiydim. (bkz: sebahattin sirin/@zizonkovac)
    bu maçta o demir yığının üzerindeki ultraslan amigosunun üstünde bırak metin oktay parçalısını, galatasaray forması bile yoktu. uydurma bir kırmızı tişört vardı. yeni açıktan çok dikkatli ve dürbünle bakmama rağmen o tişörtün üzerinde galatasarayla ilgili herhangi bir işaret göremedim.

    b) kapalı daki ultraslan işgali bu maçta biraz daha yoğunlaşmıştı. yılmaz başkan gene en janti hali ile setin üstünde yanında ultraslan giyisili elemanlarla kuşatıp, kapalının sağını solunu "alayına" polarlı gruplarla donatmıştı.
    (bkz: spor tarihinin en buyuk yalani)
    (bkz: ultraslan in eski acik a gecmesi/@zizonkovac)

    c) ilk defa bir maçta sadece 1 farkla önde iken eski açık nevizade söyletti. garip. bu geleneği en çok bilmesi gereken eski açık halbuki. fark 2 olmadan nevizade söylenmez.

    gelelim maça;
    maça 2-4-3-1 ile başladı hocamız. geçen maçta uyguladığı (bkz: 8 kasim 2009 diyarbakirspor galatasaray maci) allahını seven onsekize girip topa vursun taktiğinden uzaklaştığını gördük. nitekim ilerideki 1'in temsilcisi nonda 8 kişilik defansın arasında kalınca etkisiz kaldı doğal olarak.
    oyunda kaldığı zaman süresince etkisiz eleman olarak görev yapan elano bir tek pozisyonda takipçilik yapıp topu onsekize sürükleyince oluşan karanbolde kewel golümüzü yazdı.

    rijkaard ın sabri nin, elano nun önüne geçmesini yasakladığını gördük. bu nedenle önündeki elano etkisiz kalınca sabri de verimsizleşti. elano nun önüne geçemeyince topu hep içerilere doğru kullanmaya çalıştı. gene de adamım sabri sahanın en iyi oyuncusu olarak göze battı.

    ikinci yarıya ise;
    tek santrafordan vazgeçip 4-4-2 ile çıkardı takımı hocamız. bu 1-0 a razıyım, ikinciyi bulursam ne ala demekti. sağda elano etkisiz kaldığı için zaten sağ taraftan hiç verim alınamadı. sol taraf malum zaten, adamım kewel den başka o kanadı çalıştırabilen yok. kewel 4-4 te ki 8 kişinin geride kalması nedeni ile pek bir halt yapamadı. sonunda korkulan oldu ve bir korner atışı/duran top organizasyonundan golü yedik. giren golü çıkarmamız da mümkün olmadı.

    bu takımı bu hale getiren hoca hakkındaki düşüncelerimi ise frank rijkaard a mektuplar başlığına yazacağım. çok sinirliyim. biraz sinirlerimi dinlendirmem lazım.

    edit: belgarth kardeşimiz sağolsun hemen uyardı. geçen sezon 0-0 biten fener derbisi de maçın başında eski açık taki kale alınarak oynanmış. (yani centilmenlik anlaşması bozulmuş) bir de 1999-2000 sezonundan beri ilk yarıda maç başlarken yeni açığın önündeki kaleyi alarak oynakmaktayız. çok teşekkür ediyor ve gözlerinden öpüyorum. saygılarımla.
  • 188
    ilk yarısında sezonun en iyi futbollarından birini oynadığımız maçtır. ilk yarı skor 5-0 bile olabilirdi. ikinci yarı oyuncularımız nedense geri çekildi. her şeye rağmen bu maçı kazanabilirdik. ama şu skordan sonra ortaya çıkıp felaket çığırtkanlığı yapmaya gerçekten hiç gerek yok. bu takım düzelecek. hazır bir keita ve arda turan ile birlikte cuma günü bursa'yı yeneceğiz. her şeye rağmen bu takımı izlemekten zevk alıyorum.

    (bkz: yürüyedur)
  • 189
    sahsi kanaatimce galatasaray'in bir kac kronik problemi disinda (servet'in pas atacak adam bulmak icin 10 dakika ayaginda topla beklemesi ve pres yemesi vb.) gayet iyi oynadigimiz ve katliam futbolu oynayan manisaspor'u evire cevire ezdigimiz mactir. karsinizda futbol yerine yagli güres yapmaya calisan bir rakip ve bunu normal bulan hakemler oldugu zaman iste böyle sonuclar alinabiliyor, bu durum genele yayilinca da elinize gecen adi turkcell super lig olan rugby/futbol kirmasi tuhaf bir lig oluyor. kimse bana fizige dayali futbol, mücadele futbolu, sert lig falan anlatmasin. basta anadolu takimlari olmak üzere türkiye genelinde rezil, teknik kalitesi alabildigine düsük, sahada adam dövmeye dayali bir futbol oynaniyor. dünkü mac da seyir zevki gayet düsük bir macti bana göre. kacirdiklarinin yarisini atsaydi galatasaray farkli kazanirdi. ama bazen o top girmiyor iste kaleye...

    böyle bir mactan sonra gelip burada rijkaard'a, elano'ya tükürükler sacanlari futbol tanrilarina havale ediyorum. you guys are beyond any redemption.
  • 192
    --- alinti ---

    son birkaç maçta olduğu gibi temposu düşük başladı galatasaray. bunun en büyük sebebi orta sahayı parselleyen 3 oyuncu elbette. esasen savunma yönü çok daha kuvvetli, rakibi ısıran 2 adam mehmet topal ve mustafa sarp ile topu kullanmada nispeten daha iyi olan ayhan akman bu üçlü.
    ardanın hastalıktan yeni çıkmış olması, keitanın ceza sonrası bir de milli takımdan yorgun dönmesi gibi sebeplerle elanoya bir şans vermek iyi bir fikir. mantıklı. elindeki kadroyu böyle durumlarda kullanamayacaksan ne zaman kullanacaksın ki. her maçta keita, arda oynarsa ilerleyen haftalarda diğer futbolcuları hazırlayamazsın.
    futbol böyle işte, her mantıklı işin sonucunu olumlu alamazsın. bir çok değişkenin istediğin gibi olması gerekir. taktiğin, oyuncu seçimin ne kadar iyi olsa da form durumları, rakibin karşı taktiği gibi faktörler sonuca direkt etki eder. birkaç maç sıkıntı yaşanabilir ancak mantığın doğruysa, doğru oyuncuları doğru yerde oynatıyorsan sezon sonu istediğin sonucu alırsın.
    ilk on beş dakikada her iki takımda eşit şekilde topa sahip oldu, pas yaptı. 15.dakikadan itibaren galatasaray oyuna ağırlığını koymaya başladı. kewell’ın istekli oyunu, vücudunu iyi kullanıp topu ileride tutması takımı öne çıkardı. kenarda sakladığı topları iyi paslarla arkadaşlarına çıkardı kewell.
    bol pas yaparak rakip kaleye gitmeye başlayan takımda görünmez bir el freni var. pas yüzdesi yüksek olmakla birlikte yavaş hareket etmek pasların sonucunu almaya engel oluyor. öyle ki, topun bir kanattan diğerine geçmesi dakikalar sürüyor. özellikle kaleci leo franconun, savunmaya vererek başlattığı oyun, o kadar geç rakip sahaya ulaşıyor ki, rakip savunma çoktan kapatıyor boşlukları. baros gibi boş koşular yaparak savunmanın dengesini bozan, boş alanlar yaratan futbolcu olmayınca iyice sıkışıyor oyun.
    elano ve kewell ın birkaç kez denediği çapraza ters topları daha fazla yapmak gerekiyor oyunu açmak, savunmayı hırpalamak için. bunları yapabilecek 2 oyuncu var zaten takımda, kewell ve elano. bu işi yapması gereken diğer iki oyuncu hakan balta ile sabri hiç denemiyorlar bile, belki de denememeleri daha iyi.
    bunlara rağmen çok güzel paslaşmalar da gördük. estetik olarak da güzel gol pozisyonları yarattı galatasaray. örneğin gol : kewell’ın ısrarla zorlaması, nonda ile paslaşması ve savunmanın hatası eklenince gol oldu.
    sezon başından beri, maç başlar başlamaz uzun süre çok ve hızlı hücumlar yapıyordu galatasaray. savunmasında açıklar, gol pozisyonları da veriyordu bu sebeple. çok daha zevk veren bir oyun olduğu çok net. buldozer gibi rakibin üstüne giden bir takımdan bahsediyoruz. çoğunlukla farklı kazandı maçlarını, şimdikiyle aynı sayıda gol yemesine karşın daha fazlasını attığından fark geliyordu.
    takımın puan kaybetmesine bağlı olmayarak ortaya çıkan eksikleri var. savunmadan topları hızlı çıkaracak, iyi pas yapan bir stoper, eskilerin liberosu. orta sahadan topları daha hızlı servis edecek bir orta saha oyuncusu ve bir de seri santrafor ihtiyacı var takımın. sadece savunmadan iyi top çıkaracak bir savunmacı bile diğer sorunların kendiliğinden çözülmesini sağlayabilir.
    takımın hız problemi dışında sorunu yoktu dün akşam. böyle goller yenebilir, olur öyle şeyler. kötü olan, yenen golün dakikası oldu. buna rağmen, oyunu çevirecek pozisyonları yine de buldu kalan zamanda bile. bütün maç kaçan goller yine kaçtı.

    --- alinti ---

    http://captano.blogspot.com
  • 193
    takımımız üzerinde anlam veremediğim genel bir isteksizlik hakimdi maç boyunca. milli maçlar nedeniyle lige ara verilmesi, arda turan'ın hastalığı ya da cemal nalga skandalı takımın konsantrasyonunu dolaylı ya da doğrudan etkileyebilecek faktörler olabilir, fakat bu isteksizliğin bahanesi asla olamazlar. maçın kazanılamaması veya liderlik fırsatının kaçırılması bir yana, bu isteksizlik çok düşündürücü. her maç takım iyi oynayacak, her maç kazanılacak diye bir kaide yok, fakat her maç ben o kazanma isteğini takımda görmek isterim. hele ki böylesine bir maçta, kazanılması halinde liderliğin geleceği bir maçta bu mücadeleyi fazlasıyla görmek isterim. ama 22 kasım akşamı bu mücadeleden eser yoktu. bitse de gitsek havasında oynadık maçı. aklımız başımıza sonradan geldi diyeceğim, ama beraberlik golünü yedikten sonra da bir canlılık gelmedi takıma. maçı çevirmek için gerekli pozisyonu yakaladık tabii ama ben galatasaray'ın hiç olmazsa golden sonraki son 10-15 dakikada manisaspor kalesini ablukaya almasını beklerdim. takım halinde kötü oynadığımız bir maç olduğu açık, ama daha da kötüsü ve önemlisi takım halinde mücadele etmediğimiz maç olmuştur. bu kısımda mustafa sarp ve harry kewell'ı ayrı tutmak zorundayım, çünkü ikisi de çok iyi oynamamakla beraber gerekli mücadeleyi gösterdiler bana göre. umarım üzerimizdeki bu ölü toprağını bir an önce atarız, zira biz ligin zirvesini takip ederken, beşiktaş ve bursaspor da bizi yakından takip ediyor.
  • 194
    kazansa lider olacak takımımızın, bu konuda hiç bir heyecan göstermeden oynadığı ve 3 pası üst üste yapamadığı maç olmuştur. bunun en büyük nedenlerinden biri orta saha 3 lüsünün tercihi diyebiliriz. ayhan bildiğimiz ayhan olsa sorun olmayabilirdi ancak haftalardır inanılmaz bir düşüşte. ayrıca topal ve sarp aynı anda oynadığında, tek başlarına oynadıklarından daha az verimli oyun çıkarmalarını da buna eklersek, müthiş organizasyonsuz bir futbol izledik dün. umuyoruz ki ilerde bir daha bırakmamak üzere o liderliği kapabiliriz.
  • 195
    sevişmek vardır, sevişmek vardır. ortası delinmiş sabunu vücutta gezdirerek okulun, işyerinin, mahallenin en güzel kızını hayal etmek de aynı hissi verir, "eh işte idare eder" ama aşık olunan kızla güzel kokular, mumlar eşliğinde... anlattırmayın işte, anlayın. zira fantezi dünyamı buralara dökerek konudan sapmak niyetinde değilim. sivas maçından beri ne kadar da özletti ali sami yen stadı kendisini. deplasman maçları, 6+2lik ligde türkiye'nin maç yapmadığı haftada verilen milli maç arası derken. deplasman maçları sabunla hallenme eylemiyken, hayal edilen kız, ttnet arenaydı. bilgisayar sandalyesinde otururken çayımızın şekerini karıştırıp yeni stadımızın hayalini, internet sitesinden inşaat görüntülerine bakınırken kuruyorduk. uzun zamandan sonra görülen ali sami yen stadı da çok güzel olmayan ama aşık olunan kızdı. tribünlerde taraftarın harika organizasyonları, ertem şener'in tabiriyle " muhteşem ali sami yen orkestrası " ; tribünler boş olduğunda bile görülen sarı kırmızı koltuklar fantezi dünyamızın ulaşabileceği son noktanın bize verdiği hazdı. ha, ne? bu benzetme silsilesinde ortası delinmiş sabunu mu soruyorsunuz? o da anadoludaki stadların berbat zeminleriydi.

    futbolsuz kalan bu günlerde; biz de beynimizi bize dayatılan başkaca şeylerle doldurduk. misal kurtlar vadisi'ni ve beyaz'ı aynı anda sevebilenler, günlerce beyaz'ın kurtlar vadisi'nde oynamasını seyretti. benim gibi her ikisini de sevmeyenler yine ortada kaldı. ben belgesel izliyorum efendim. bir de; facebooklarda hep dönen, haber programlarına çıkan bir 3lü vardı: ajdar anık ahu tuğba yalçın çakır... ohh lan, teslise gel. maldonado - josico - selçuk bile bu denli şenlendirmiyor gönlümü. bu 3lüyü kare as yapmıyorum. kendi halinde bir garibanken görsek " zavallı amele " diyeceğimiz, televizyona çıkınca dalga geçtiğimiz müslüm'e tek lafım yok. çünkü o tuhaf dansının her gece diskoya gidip de benzer figürleri sergileyen kekolardan tek farkı, dansın karanlıkta değil de ışıklar altında yapılmış olmasıydı nezdimde.

    ne kadar değişiyor geçmişten günümüze herşey; üstelik kötü yönde. müzeyyen senar'ı, hamiyet yüceses'i, sabahat akkiraz'ı, ayhan ışık'ı, sadri alışık'ı yetiştirmiş bu topraklar, nasıl olur da bugün böylelerinden geçilmeyeb bir yer haline dönüşür? geçmişindeki güzellikleri gelecekte daha da parlak hale getirme yolunda ilerleyen ender şeylerden birine o kadar aşığım ki, gün geçtikçe de daha çok aşık oluyorum; adı galatasaray .

    değişmez kuraldır, illa ki zor geçer manisa deplasmanları. bir dakika lan! bu deplasman değil ki. ah bilemezsiniz, ne kadar gözümde tütüyormuş ali sami yen. en son sami yen maçında havaların yavaştan soğumaya başlamasından dem vuruyorduk. şimdi forma giymeye başlayacağımız havalara özlem duymaya başladık bile.

    zaman mekan farketmiyor, manisa galatasaray'a hep ters geliyor. gerçi hava muhalefeti vesilesiyle otobüsle gelmeleri performanslarının düşeceğine dair şüphe uyandırmıştı bünyemde ama bu şüphelerimi boşa çıkarttılar. ama ters gelmeleri hiç de antipati yaratmıyor. ligin en renkli ve her zaman bu ligde bulunması gereken takımlarından birisi manisaspor. bir de doğru düzgün stadları olsa...

    bu maçta önem verdiğim şeylerin en önde gideni, ertesi sabah gazeteleri açtığımda yıldız tablosunda tobias linderoth'u da görecek olmamdı. hacca gidip gelmiş gibi huzur doluyor içim. bu adam, 3 sene önce genç yetenek olup da bugün talihsizlikleriyle umut kesilen adam olan emre güngör gibi olmayacak galiba. takımdan ayrılmasının nedeni sürekli sakatlanması değil, birkaç sene sonra yaşının kemale ermesi olacak galiba. belki takımdan ayrılınca yerine tobias'ın bir üst modeli gelir, defansa yardımlarının yanında ileriye yönelik katkılar da sağlar, yeri gelir orta saha yayından taşıdığı topu a-acayip bir vuruşla gol yapar, yeri gelir kanatta top sürerek yaptığı ortayla asist yapar. takımımızın xavi'si olur. hatta bu isim yerli olur. hatta altyapıdan yetişmiş olur. neden şaşırıyorsunuz ki? rijkaard takıma geldiğinde hepimizde bu umut yok muydu? önemli olan inancı kaybetmemek, ben kaybetmedim, yıllar geçse de bu kenar yönetimine inancımı kaybetmem.

    altyapıdan yetişmiş oyuncu demişken; bir söz var: "grip 'yatsan da bir haftayım, kalksan da' demiş" . yedek kulübesinde de taraflı tarafsız herkese kendini sevdirebilen, altyapıdan yetişmiş bir adam var: arda turan. biz sıradan grip geçirirken bile tavuk çorbalarıyla, c vitamini yüklemeleriyle beraber 1 hafta isirahate çekiliyoruz. rijkaard'ın bugüne dek gördüğüm tek hatası.

    sonra? sonra, futbol sahalarında ender görülecek bir gol. kornerden ön direğe yapılan orta, orta da değil bir top yuvarlamaca, arka direğe aşırtılan top, oyuncularımızın "ne oluyoruz lan?" bakışları arasında simpson'ın attığı gol.

    başa dönüyorum; simpson'a arka direkte ekiz yatak atıp hatunla yiyişebileceği kadar boş alan bırakan defans ortası delinmiş sabun, arka direğe bir ademoğlu dikmeyi akıl edemeyen kaleci müslüm'ün dansları kadar kavundu.

    simpson demişken aklıma geldi. daha önce, homer simpson türk olsun kampanyaları gibi "harry kewell türk olsun, sünnet olsun" diyenleri gördüm. oldu anam, başka? istersen bir de bıyık bıraksın, sonra 5-10 allah ne verdiyse lehmacun yesin, sonra o lahmacunlar helada bünyesini zorlarken kapısı çalınırsa çömdüğü yerden kapıya bir yumruk atsın. bu olmadan rahat etmeyeceksin galiba.

    yapılan sevgi gösterileri mi daha sahte acaba, yoksa müslüm'ün dansları mı? "bu yaşıma geldim, ben ensemi yaparım, gelmişim türkiye'ye bu saatten sonra türkiye'de tutunmak için mi çalışayım?" demeyip geçen seneki performansının üzerine koyan kewell'a buradan saygılarımı sunuyorum. o'nun golünü irdelemeye gerek bile yok. sen her sahici sevgiyi hak eden birisin kewell.

    sevgili dostlarım; simpson öyle bir anda attı ki golünü, artık galatasaray dönülmez akşamın ufkundaydı. beraberlik kaçınılmaz hale gelmişti. ulan kendinden güçlü takıma son anlarda beraberlik golünü atan futbolcu, o gol sevincini yaşarken hiç mi düşünmezsin rakibinin taraftarlarını ne kadar kahrettiğini?

    gelen bir puana kimse sevinmiyordu maçtan sonra. takımı eleştiren çok insan vardı. siz kulak asmayın onlara efendim, onların tek derdi fenerbahçe'nin puan kaybettiği haftada rakibin önüne geçememiş olmak. yoksa onlar için fenerbahçe'nin 13. olduğu bir ligde galatasaray'ın 12. olması kafi bir başarıdır.

    galatasaray tarihinde ilk kez beraberlik almıyor. karalar bağlamaya hiç mi hiç gerek yok. ben manisaspor'a verilen 2 puanla, fenerbahçe maçında bırakılan 3 puanla bir hafta boyunca üzülmekte bir mantık göremiyorum. en nihayetinde bizi şampiyon yapacak olan bu maçtan alınan bir puan, kasımpaşa maçında alınan 3 puan ve bütün bu puanların toplanmasıdır. maçların bütününe bakmak gerek, tek tek didiklersek hepimiz hastalığa yakalanırız stresten.

    galatasaray doğru yolda ilerliyor. hücum yapmayı zaten iyi biliyorduk. şimdi bu özelliğimize bir de iyi defans yapmamız ekleniyor. son zamanlarda verdiğimiz pozisyon sayısındaki gözle görülür düşüş buna bir işaret. ne yani, siz değil miydiniz "pozisyon vermeyelim bu kadar gol atmasak da olur" diyen?

    herşey yavaş yavaş ilerliyor. defans yapmayı da öğrenecek galatasaray. herşeyi hata yapa yapa öğrenecek. sonunda da ortaya takır takır oynayan bir galatasaray çıkacak.

    maçtan sonra medyada rijkaard'ı eleştirenler vardı yine. fakat bu sefer rijkaard'ın futbol ve taktik bilgisine sallayana rastlamadım. rijkaard'dan yedikleri ayarlarla mı, insafa gelmeleriyle mi, yoksa "ulan senin 'futbol dahisi' dediğin adam emre sakatlanınca oraya santos'u koyuyor" diyecek kitleden çekinmesiyle mi ilgisi vardır acaba?

    hemen cuma günü bir bursa maçı var. bursa zor deplasmanmış, feribotla gidilecekmiş, acaba sonuç ne olurmuş... hiç bugünden sıkıntıya girmeyeceğim. sonuçta galatasaray tarihinde ilk kez mağlup da olmayacak, ilk kez kötü oynayıp da kazanmayacak. yapılan hataları da bizden çok daha iyi analiz edecek bir teknik ekip bursa'da hazır bulunacak.

    ben mi? ben işime gücüme bakacağım. diskolarda karanlıklarda dans eden müslümlerin aydınlıkta yapacakları rezilliklere katlanacağım. ama içim çok rahat. cuma günü galatasaray istenilen seviyeye bir adım daha yaklaşacak.

    (bkz: rijkaard in bir bildiği vardır)
App Store'dan indirin Google Play'den alın