(bkz:
#2899273)
sağolsun bütün maçı ve devamındaki olayları da bir solukta izledim. hala o maç gününde izlediğim gerilim yine vardı. öylesine bir maç işte bu. yalnız yıllar sonra baştan sona tekrarını izleyince bazı notlar aldım ve bunları belirtmek istiyorum.
*maçın başlangıcından golün geldiği 12. dakikaya kadar fenerbahçe çok arzulu ve istekli başlamış, bu süre zarfında maç 3-0 falan da olabilirmiş çok rahat.
*aslında bunu sona yazacaktım da, madem golün olduğu dakikaya geldik burada belirtmek daha doğru olacak. guiza'nın attığı goldeki pozisyon, maçın devamında kaçırdıklarından çok daha zor bir pozisyon ve dar açı. orda top ya kalecinin bacak arasından geçer gol olur, ya da anca öyle akılcı, kalecinin öbür tarafına vurup ayağından sekip kaleye giderse gol olur. gol gerçekten güzel o bakımdan.
*12. dakikada skor 1-0 olduktan sonra, fenerbahçe'nin o baskısı 1-2 dakika daha sürse de, sonrasında direk kontrollü oyuna geçmiş. orta saha mücadelesine dönmüş oyun. trabzonspor'un da atakları var bu arada ama çok cılız.
*trabzonspor'un golü 24. dakikada erken kullanılan bir serbest vuruşta, colman'ın içeri kesip burak yılmaz'ın şut-orta karışımı bir vuruşuyla geliyor. gerçekten hala anlamadım, burak orda içeri kesmek mi istiyor, yoksa kaleye mi vurmak istiyor. içeri kesmek istese, içerde kimse yok. kesse nereye kesecek yani o topu? o yüzden bana kaleye vurmak istemiş gibi geldi daha çok. bu gol de mükemmel bu yüzden. çok güzel bir aşırtma tarzı gol olmuş.
*golden hemen önce maçın 2 spikerinden biri olan
melih gümüşbıçak, fb takımı son 10 lig maçında gol yemedi, volkan demirel 840 dakikadır gol yemiyor, rekora oynuyor bakalım ne olacak falan diyordu. tam o anda golün gelmesi gerçekten çok ironik oldu. :)) fenerbahçe bir yedi, pir yedi diyebiliriz kısaca. yedikleri o gol, maçın devamında şampiyonluğa mal oldu kendileri adına.
*maçtan sonra %100 futbol'da rıdvan dilmen, ts'nin golü çok nizami bir gol değil, serbest vuruş kullanılmadan önce top tam olarak durmamıştı sanki demişti. o an maçın sonucunun da heyecanıyla hadi ordan, şampiyonluk gidince atıp tutuyorsun, bahane arayacak yer arıyorsun diye geçirmiştim içimden. ancak şu an maçı izleyince çok da haksız değilmiş. belki hakem de serbest vuruşu baştan kullandıracaktı ama oyun çok hızlı gelişince kesmek istemedi. yoksa hakem orda dur diyip bir daha kullandırmaya kalksa pek de itiraz edilecek bir pozisyon olmazdı bence.
*golden sonra fb yine maçın başındaki o agresif, tempolu futboluna dönecek diye tribünler bekliyor ancak öyle bir şey olmuyor. trabzonspor oyun kontrolünü biraz daha eline alıyor, az da olsa trabzonspor inisiyatifinde bir oyun başlıyor. bu süreçte iki tarafın da ilk yarının sonuna kadar pozisyonları var. fb'nin yan topta bilica'nın direkten dönen topu ve ilk yarının son dakikasında onur'un mehmet topuz'un ayaklarının ucuyla kurtardığı top gerçekten maçın kırılma anlarından biri. onur harika kurtarmış o pozisyonu. trabzonspor da bu kadar net olmasa da burak ve alanzinho ile müsait 2 pozisyondan yararlanamamış. ama 24. dakikadan ilk yarının sonuna kadar ortada, hatta hafif ts lehine bir oyun olmuş. bu aralıkta 2 tane bursaspor golü gelip skor da 2-0 olunca, bu baskı iyiden iyiye hissediliyor fb tarafında. mutlak gol lazım yani şampiyonluk için.
*ikinci yarı başlangıcında da fb seyircisinin beklentisi o agresif baskılı arzulu futbol ancak yine orta saha mücadelesi gibi geçen-hafif ts kontrolünde bir oyun var. bu 15-20 dakikalık aralık maçın kırılma süreci bence, stres katsayısı golün gelmediği her atak-dakikadan sonra ya da topun ts kontrolünde geçen dakikalardan sonra sahadaki futbolcularda da, teknik ekipte de, tribünlerdeki kalabalıkta da katbekat artıyor.
*trabzonspor teknik direktörü
şenol güneş 57. dakikada burak yılmaz'ı oyundan çıkarıp ceyhun'u oyuna alıyor. burak ts'nin tek golünü atan isim olsa da, açıkçası ts'nin ataklarında topu ezen isimlerden biriydi maçın devamında. dakikalar geçtikçe fb'nin de hamleler yapıp olanca gücüyle saldıracağını tahmin edip orta alanı güçlendirmek istiyor. o atmosferde ve baskı altında gayet makul bir değişiklik.
*oyun böylece 65. dakikaya kadar gidiyor. fenerbahçe teknik direktörü
christoph daum, doğru bir değerlendirmeyle, 1-1'den sonra iyice aksayan, ts'nin dirençli oyunu ve orta sahasına artık cevap veremez hale gelen
selçuk şahin-
özer hurmacıikilisini 65. dakikada oyundan alıyor. yerine taze kan olarak
deivid de souza ve
cristian baroni 'yi alıyor. baroni tercihi o dönem çok eleştirilmişti, gol lazım sen baroni'yi alıyorsun diye ama bugün maçı baştan sona izleyince baroni tercihi gayet doğru bir tercih, zaten fenerbahçe de maçın devamında baroni'nin dirençli oyununun büyük katkısıyla rakip alana yıkıyor. hatta bu açıdan geç bile kalmış bir değişiklik diyebilirim. deivid'i alması hakkında da pek bir şey diyemem, açıkçası kenarda kimse yok, semih'i alıp çift forvete dönebilirdi belki. deivid'in o günkü durumu belli olsa da, çok eleştirilecek bir değişiklik gibi gelmedi bana o da. neticede 2008'de yaptıkları belli, her an her şeyi yapabilecek bir adam.
*65. dakikadaki değişikliklerden sonra başka bir oyun başlıyor. fenerbahçe kademe kademe vitesi arttırıyor ve oyunu tamamen ts ceza sahasına yıkıyor. sağdan soldan ortalar, kornerler, kaçan pozisyonlar maçın son düdüğüne kadar böyle gidiyor. trabzonspor'da bu dakikaya kadar zaten iyi oynayan ancak özellikle 65. dakikadan sonra
giray kaçar ve
egemen korkmaz ikilisi gerçekten harika oynamışlar. özellikle giray kaçar devamlı olması gereken yerde, hep en kritik müdahaleleri o yapmış. fenerbahçe atakları zaten yeterince tehlikeli, ama daha büyük, gol olabilecek tehlikeleri önleyen isim hep genelde giray kaçar olmuş. en az kaleci
onur kıvrak kadar kritik bir isim ve maçın yıldızlarından biri olmuş, çok net.
*bu dakikadan oyundan çıktığı 83. dakikaya kadar olan 18 dakikalık süreçte, kaçırdıklarıyla
daniel guiza saç baş yoldurmuş resmen. kale ağzından vuramamalar, boş kaleye kafayla atamamalar falan. stresten en çok etkilenen futbolcu uzak ara guiza olmuş. yüz ifadesinden de belli zaten maç esnasında.
*golün gelmediği her dakika, elleri ayaklarına girmiş fenerbahçe'nin komple, camia olarak. gerek şeref tribünündeki kalabalığın heyecanlı ve stresli bekleyişi, gerek tribündeki taraftarların, gerek futbolcuların. herkesin vücut dilinden okunuyor bu durum. trabzonsporlu futbolcular bile iş ciddiye binince onları bile etkiliyor belli ölçüde, hatta hakem triosunu bile. gerçekten sezonun bütün emeği bu maçın ardında ve hiç kolay bir şey değil şimdi düşününce.
*86. dakikada bursaspor-beşiktaş maçının 2-1 olduğu haberi gelince, tamamen umutlar bursa'dan kesilmişken bir kulak da oraya veriliyor. ufak ama ya 2-2 olursa hesabı.
*normal süre böylece sona eriyor ve +4 uzatma dakikaları gösteriliyor. uzatmalarda altıpas civarından
alex de souza'nın kaçırdığı 2 pozisyon var ki, akıllara zarar. belki başka bir maç, stres-baskı seviyesi daha düşük başka bir maç olsa hayatta kaçırmaz belki de. hakikaten 'winner' olabilmek, 'iyi' olmaktan, 'yetenekli' olmaktan hatta çalışmaktan çok, çok büyük ölçüde bu stres-sinir-baskı katsayısıyla başa çıkabilmekten geçiyor. alex'in bile surat ifadesinde, bunu başaramamış, bu baskı-stres ortamına yenik düşmüş bir surat ifadesi görüyoruz. 'winner' olabilmek, bu baskıyla stresle başa çıkıp amaca ulaşabilmek çok önemli ve zor bir meziyet, bu maçı izlerken ben bunu tekrar anladım.
*derken 90+3'te, bursa'dan gol haberi var, 2-2 diye bir söylenti anonsörün olduğu taraftan bütün stada, hatta sahadaki kalabalığa doğru bile coşkuyla yayılıyor. yani öyle maçın son 3-4 dakikası fb hiç atak yapmadı, 2-2 dendi herkes oyunu bıraktı top çevirdi gibi bir durum yok. 90+3'e kadar, gayet de fb atak yaptı, goller de kaçırdı. stres had safhadaydı. coşku yoktu hiç. maçın son dakikasında 2-2 söylentisi yayılıyor, ve sadece son atakta fbli oyuncular geriye doğru, kaleci
volkan demirel 'e doğru oynuyor. ha bilemeyiz, belki o son atağı geri dönmese golü o atakta bulabilirdi. futbol bu. ama bütün bir olayı o anonsa yıkıp, kesin gol atardık, şampiyonluk ondan gitti demek tam fırsattan istifade ve işgüzarlık. gerçeklikle hiçbir alakası yok zira.
*maç böylece 1-1 bitiyor ve bütün fenerbahçeliler sevince boğuluyor, şampiyon olduk diye. gerçekler kısa bir süre sonra anlaşıldığında, bütün stadı hüzün kaplıyor ve asıl olaylar buradan sonra başlıyor. açıkçası burada ben bu maçı tekrar izlemeden önce fbliler'e katılmazdım, her türlü olay çıkardı şampiyonluk gidince, anons bahanesi oldu diyordum. ama şimdi hak veriyorum, 90+3'teki o ortamı görünce. gayet olaysız gitti o dakikaya kadar, en ufak taşkınlık çıkmadı. hatta 2-2 anonsu olmasa şampiyonluğun gittiğini bile kabullenme evresine girmişti tribünler. umutsuzluk hakim olmuştu stada artık. o 2-2'den sonra umutlanıp, şampiyonluk sevincinden sonra işin öyle olmadığının anlaşılmasının travmasıyla çıktı olayların çoğu. maçı tekrar baştan sona izleyince çok net gözlemlenebiliyor bu.
*o anons olayının belki de tek, hatta en büyük artısı, tsli futbolcuların ve hakemlerin güvenlice staddan tahliyesine zemin hazırlamasıydı her ihtimale karşın. çünkü maç biter bitmez birden bütün fb tribünleri sevinçle sahaya iniyor, o esnada hakemler de tsli topçular da sahada. çok daha büyük olaylar çıkabilirmiş, allah korumuş resmen.
*bazı galatasaraylılar ts zaten bursaspor şampiyon olmasın diye çıkmış sahaya falan demiş ve hala diyor hatta. böyle bir şey net olarak yok. maçı izleyince, ts takımının çok akıllı bir futbol oynadığı ve maça tam anlamıyla konsantre olduğu her hallerinden belli. öyle intikam hırsıyla, 1996'nın rövanşını alalım gibi de değil. adamlar bildiğin işlerini yapmak için çıkmışlar sahaya. birkaç pozisyonda o andaki baskıdan dolayı saçmalayıp hata yapmaları çok normal. onlar da herkes gibi birer insan en nihayetinde. bu kör fanatikliği bırakalım artık lütfen. herkes kötü bir tek biz iyi, yok böyle bir dünya.
*son puntoyu da hakem triosu için ayırayım madem,
yunus yıldırım,
baki tuncay akkın ve
alper ulusoy on numara yönetmişler maçı. 1-2 ufak tefek tartışma dışında kılçıksız maç yönetmişler. bu ortamda bundan iyi yönetim zor olurdu açıkçası. tribünlerdeki kalabalıklardan zerre etkilenmemiş, özellikle yunus yıldırım.
elimden geldiğince taraftar kimliğini bir kenara koyarak, tarafsız, sadece futbolsever kimliğiyle yaklaşmaya çalıştım. iki takım da bize gayet güzel, deli dolu, bol tempolu bir 90 dakika izletmiş gerçekten. o dönem izlediğinde beklenti içinde izlediğin için bazı şeylere odaklanamıyorsun ama şu an sakin kafayla ve futbolsever olarak izlediğimde gerçekten çok güzel maç olmuş. sonucunda bir tane şampiyon çıkacaktı ve o da bursaspor olarak çıkmış. fenerbahçe yoksa, bu maçı kazanmak için elinden gelen her şeyi yapmış. ama futbolun cilvesi işte, kader maalesef insanın yüzüne her zaman gülmüyor. o kadar pozisyondan, toptan biri bile girmedi. giray kaçar-egemen korkmaz-onur kıvrak etten duvar örmüş resmen pozisyonların çoğunda. trabzonsporlu taraftarlar 1996'nın rövanşını, bursasporlular da şampiyonluğunu bu üçlüye borçlu çok büyük ölçüde.
biraz uzun oldu ama maç hakkındaki yorumlarım-notlarım bu şekilde.