• 477
    maçı tribünde izleme fırsatım oldu. rizespor stadını bilen bilir kutu gibidir ve tribün çok yakındır sahaya. ben maalesef rizespor taraftarıyla izlemek zorunda kaldım ama ingiltere ligi tadında doksan dakika çok net izledim maçı. öncelikle mariano dan bahsedeyim çok yetenekli fakat savunma anlamında yine berbattı sürekli adam kaçırdı arkasına. donk tutuktu, hareketsizdi. ndiaye bal yapmayan arıydı. fernando yu her canlı izleyişimde hayran kalmıştım yine de hayran kaldım. yuto tutuktu. diagne için denilecek çok şey var bunların bir kısmını zaten söyledim ama yine de özet geçmek gerekirse güçsüz, kafa toplarından kaçan, bencil, topu süremeyen bir arkadaş. diyeceksiniz ki kafa toplarından kaçan adam kafayla gol attı. evet ama doksan dakika boyunca her mücadeleden kaçıyor. tek artısı ebat olarak yer iyi yer kaplıyor ve havadan gelen topları tek pasla arkadaşlarına servis edebiliyor. emre akbaba kardeşimize allah acil şifalar versin büyük şansızlık zaten sakatlanıp oyundan çıkınca takım moralmen çöktü üzüntüleri o kadar yansıdı ki suratlarına izleyenlerin bile içi acıdı. her şeye rağmen şampiyonluğun temelinin atıldığı maçtır.
  • 479
    eğri oturup doğru konuşalım maçı oldu. 2. penaltı pozisyonu bizim sahada olsa ve rakibe verilse buralar yıkılırdı. kusura bakmalım ama haksız penaltı oldu. bu arada lehimize her hatadan sonra ama onlar da bildiri imzaladılar diyeceksek, tarafsız yönetim istediğimize kimseyi inandıramayız.
    sporun ruhuna uygun davranmaktır galatasaraylı olmak, fener gibi çirkefe yatacaksak bir farkımız kalmaz. saygılar.
  • 480
    (bkz: 11 mayıs 2019 çaykur rizespor galatasaray maçı) hakkında, sosyal medyada olsun basında olsun öyle bir algı öyle bir tantana yaptılar ki, galatasaray sezon boyu kollandı ve bu noktaya öyle gelmiş gibi bir durum oluşturuyorlar. hatta bazı arkadaşlarımız bu algıya kapılıp gidiyor.

    maç özelinde herkes penaltıyı konuşuyor, arkadaşlar o penaltıya gelene kadar ilk kaçan penaltı sırasında ceza sahasına girmeyen sadece okan buruk var, o penaltı tekrarlanıp gol olsa zaten bu maç özelinde konuşulacak bir şey kalmayacaktı. kimse bu pozisyonu konuşmuyor bile arkadaş akıl alır gibi değil, bu algı operasyonuna galatasaray taraftarı düşmemelidir.
  • 482
    öncelikle diagne’nin ilk penaltısında ceza sahasına girmeyen kalmamıştı nerdeyse penaltı tekrar edilmeliydi. henüz maçın başında rizesporlu oyuncunun ceza sahası içinde topu eliyle düzeltmesi penaltıydı. emre’nin ayağının kırıldığı pozisyonda kırmızı kart bence ağır oldu verilmemeliydi. onyekuru’nun pozisyonunda ayağı net bir şekilde temas var penaltı kararı doğru. bazı rakip takım yönetici ve taraftarlarının ve medya maymunlarının yapmaya çalıştığı galatasaray sene başından beri hakemler tarafından kollanıyor algısına kanmayalım. bu sene hakemlerden en çok canı yanan kulüp biziz.
  • 484
    değerlendirilmesi, incelenmesi, yorumlanması ve en başta da idrak edilmesi fazlasıyla zor maç.

    2018 - 2019 sezonunun galatasaray açısından en enteresan maçlarından biri hatta belki de birincisi desem abartmış mı olurum acaba?

    mükemmel bir başlangıc özgüveni yüksek bir takım sonrasında yenen golle birlikte yaşanan kırılganlık ve dağılma sonrasında akbaba'nın sakatlık şokunu atlatamadan 1-2 geriye düşüş ve tam böyle bitiyor derken maçın en kötüsü diagne'nin attığı iki golle gelen galibiyet.

    hakemden bağımsız bakığımızda ki hakemlik bir şey yok zaten ortada gerçekten insana çok acayip duygular yaşatmış bir maç olarak tarihteki yerini aldı açıkçası.
  • 485
    futbol içinde büyük bir meydan savaşı olarak kalması gereken maç.
    sonuçları şu şekildedir.
    1-emre akbaba' nın kendini feda etmesiyle büyük kayıp vererek galip geldiğimiz müsabakada 2018-19 sezonu şampiyonluk kapısı bizim için ağzına kadar açıldı.
    2- 2018-19 sezonu şampiyonluk rakiplerinin psikolojisi bozuldu. ( fenerbahçe' yi saymıyorum onların zaten psikolojisi bahse konu sezonun başından beri bozuktu.)
    3- hakem serkan çınar'ın ev sahibi takım başkanı tarafından vurulmak istendiği kendisi tarafından itiraf edildi.
    4- feghouli yönlendirdiği hücum organizasyonları, attığı ve attırdığı golle maça damga vurdu.
    5- diagne kötü performansını bir anda tersine çevirerek ilginç bir geri dönüşe imza attı.
    6- onyekuru ilk goldeki asisti ve yaptırdığı penaltı ile galibiyete katkı sağladı. (sinan gümüş de diagne ile penatı öncesi itişerek oyuncunun kendini motive etmesini sağladı.)
    7- fenerbahçe hırslandı ve sürekli yenildiği akhisarspor'u bu kez yenerek rakibini lig dışına ittirdi.
    8- galatasaray hakemlerin adil olması gerektiğini bildirdiğinde karşı çıkan bildiriye imza atanlar hakemlerden dert yananlar derneği kurdu.
    9- galatasaray müthiş bir geri dönüşle kendine inanmayanları susturdu.
    10- beşiktaş yeni teknik direktör arayışlarını hızlandırdı.
    11- fenerbahçe yeni federasyon başkanı arayışlarını hızlandırdı.
  • 486
    bu maç 2-1 bitseydi ve biz diagne'nin penaltısı tekrar edilmeliydi, adamlar neredeyse daha diagne topa vurmadan yanındaydı deseydik, "ağlama" diyebilecek yüzsüzlükte olan adamlar maç 2-3 bitince hüngür hüngür ağlamaya başlamış.

    galatasaray'ın sezonun özellikle ilk yarısında her maçında skandallar yaşanırken bir de utanmadan bildiri yayınlayan özellikle iki camianın önderliğinde birleşen 16 takım, yine bu iki camia önderliğinde ağlıyor. öyle ki daha bir ay önce oynanan maçta maç sonunda ağlama emojisi paylaşan kulüp bugün başkanından hocasına, düşme hattında yaşadıkları korkuyu unutup galatasaray maçına odaklanıp hüngür hüngür ağlıyor.

    her açıdan türk futbol kamuoyunun ikiyüzlülüğünü ve çirkinliğini ortaya koyması açısından oldukça faydalı bir maç oldu.

    oyuna gelirsek, bu yıl deplasmanda oynadığımız baştan sona tek bir iyi oyun hatırlamıyorum. bu da onlara eklendi. iyi oynamadık ama büyük takım gibi dik durup kazandık.
  • 487
    öncelikle; algı yaratanları falan hiç izlemeyin gerek yok. benim bu maç ardından kendi taraftarlarımız için söylemek istediğim bir kaç şey var...

    *futbol izliyoruz. gol attığımız gibi kimi zaman da yiyeceğiz. skor beraberliğe veya bizim geri düştüğümüz duruma gelir gelmez “gittik, bittik, şampiyonluk yok bize, üçüncü bile olamayız” gibi hezeyanlara neden kapılıyorsunuz? hiç mi hayatınızda galatasaray izlemediniz? hadi neuchatel xamax maçına yaşınız yetmez belki ama galatasaray’ın geri dönüşler takımı olduğunu unutmayın. bu kadar öğretilmiş çaresizlik kabulunde bulunmayın. bunu bence hayat felsefesi yapın ve mücadele etmeden yenilgiyi kabul etmeyin.
    *oyuncuları yerin dibine sokmak onlara, takıma, seyirciye veya takımın markasına hiç bir şey katmıyor. aksine oyuncu değerini düşürürken, oyuncu moral motivasyonunu da sıfırlıyor.
    *oyuncunun ayağını kırarsan kırmızı kart alırsın buna bile muhalefet eden var. aynı pozisyon onyekuru’nun penaltı pozisyonunda da oldu. kontrolsüz müdahale fauldür. ceza sahası içinde faul de penaltıdır. rakipler, algıcılar buraları deli gibi okuyor. buraya yazılan her negatif ve yanlış yorumu “galatasaray taraftarı bile bu kadarına inanamadı” gibi servis ediyorlar. yapmayın.
    bu takımı seviyorsanız seviyor gibi davranın sizden ricam. sevmiyorsanız da açık ve net söyleyin bilelim.
  • 489
    tertemiz bir galibiyet aldığımız ve kirli ellerin bu galibiyete pisliklerini bulaştırmaya çalıştığı maç olmuştur.

    yahu ceza kanununda istemeyerek, kazara birini yaralar ya da öldürürsen bile bir cezası var. bu maçta emre'nin en az 2 yerinde kırık var bildiğim kadarıyla. hani taraftarlar faullere tepki için derler ya "illa kırılması mı gerekiyor kırmızı için?" diye. ahan da işte kırıldı bu maçta. hem de bir yerinden bile değil. rizesporlu oyuncu evet bilerek kırmadı elbet ve pozisyon gereği oldu ama sonuçta ne oldu? emre'nin ayağının kırılmasına sebep oldu. bunun cezası kırmızı karttır elbet. sen kırmızı kart göstermezsen vicdanları öyle bir yaralarsın ki artık "ayağının kırılması mı gerekiyor kırmızı kart için" söylemini bile kullanamaz insanlar. şu an algı kasanların oyuncusunun ayağı kırılsa kırmızı kartı geçtim en az 10 maç ceza verilmeli falan diye sayıklıyorlardı şimdi.

    bu maçta gol attığımız penaltı doğru karar. kırmızı doğru karar. donk'un olayı sarı kart doğru karar. ilk penaltıda top oyunda olmadığı şüphesi olduğu için belki penaltı olmamalıydı denilebilir ama zaten penaltı kaçtı. o pozisyonda da yapılan hareket penaltı doğru karar zaten. attığımız 3 gol de tertemizdir!

    bu maçta bir tek ilk penaltı için şüphe var. top oyundayken hareket yapılmışsa o zaman bu sefer biz mağdur oluyoruz! penaltı atışı tekrarlanmalıydı çünkü.

    ama bu maçın hakemini de harcayacaklar görün bak! sonra hakemler hakkımızda doğru karar verirse cezalandırılır algısı oluşturulup hakemler tarafından katledilmeye başlarız. hakemler korkar hakkımızda doğru kararlar vermekten.
  • 495
    bu maç tekrar edilebilir mi sorusuna ilişkin 12 mayıs 2019 aspor takım oyunu programında erman toroğlu'nun "buna başvuru olursa (maçın tekrarı için rizespor başvurursa) cevap bile vermem", "dünyanın hiçbir yerinde tekrar ettirmezler" "ben bunlardan çok gördüm kural hatası değil hakem hatası" "kaldı ki penaltı zaten sonuca etki etmiyor" " galatasaray da penaltı atışında (oyuncuların sahaya girmesini kast ediyor) kural hatası var derse" dediği maç.
  • 499
    ortaokula gittiğim senelerdi, sabahçıydık ve öğleden sonralar akşama karanlığına kadar top oynadığımız özlenesi müthiş zamanlardı. galatasaray için de güzel günlerdi, show tv reklamlı, umbro markalı parçalı formalarla kalli'nin okan, mustafa, tugay, suat, hakan, hamza gibi genç oyuncularla yusuf, falko, stumpf gibi tecrübelileri bir arada buluştuğu kadrosu o sene yüzümüzü güldürüyordu. yine bir gün okuldan çıkmıştık da, çarşambaları yaptığımız mahalle maçını ertelemiştik, galatasaray'ın trabzon'la kupa maçı vardı, şifre filan yoktu o zaman televizyonda, canlı yayın vardı, doyasıya izlerdik maçları. her zamanki gibi galatasaray yine iyi başlamıştı, "papen" mustafa ile de golü bulmuştu bordo-mavili rakibi karşısında ve rövanş maçında rahatlamak için daha fazlasını ararken o zamanlar "cim bom bomun öz evladı" dediğimiz "bücür" okan'ın acı feryadı spikerin sözcüklerini boğarak evlerimize kadar yankılandı. ayağı kırılmıştı okan'ın, göz bebeğimizin, genç yıldızımızın... top oynarken, komşunun bahçesinden ayva aşırırken bizim de oramız buramız çizilirdi de "kırık" nedir bilmezdik, o gün ekran başında yaşadık okan'la birlikteo berbat duyguyu, onun acısı bizim acımız oldu, bugün bile o pozisyon dün gibi gözümün önündedir...

    cumartesi günü rize'de maçın 67. dakikası oynanırken emre akbaba ile samudio'nun yerde kaldığı pozisyonda hakem oyunu durdurduktan sonra muslera'nın çırpınışlarını görünce, tugay ve yusuf'un okan'ın ayağını tutup can havli ile doktorları çağırmasını anımsadım. kaderin cilvesi ya, emre akbaba'nın ayağının kırıldığı maçta rakip takımın hocası da "bücür" okan buruk'tu, maçı televizyondan yorumlayan da tugay kerimoğlu. pek fazla söze karışmayı sevmeyen tugay zaten o pozisyondan sonra iyice sustu, onun için maç o dakikada bitti, bu sakatlığın ne anlama geldiğini çok iyi biliyordu. okan buruk da saha kenarında pek tabii ki üzülmüştür, kendi yaşadıkları gözlerinin önüne gelmiştir... yayıncı kuruluşa neler söyledi bilmem de basın toplantısında emre'ye geçmiş olsun dileyerek başladı ve sonrasında hakem konuştu durdu. oysa, "ayağı kırılmış ve belki de futbol hayatı tehlikeye girmiş bir oyuncunun yaşadığı acılar sıcakken, konuşulacak başka bir şey yoktur" deyip o masadan kalksaydı, insani tarafı ile takdir toplayacak, inter'e transferi öncesi yaşanılanlar ve ankaragücü maçında galatasaray formasına yaptığı vefasızlığı bir nebze bağışlayabilirdik...
    bizim düşündüğümüzü yapmadı, belki kendince başka şeyler konuşması gerekliydi, konuştu... onun düşüncesi, onun kişiliği...

    gencecik yaşta 1 sene kadar yeşil sahalardan uzak kalacak kadar kötü sakatlanıp, futbol hayatı bitme riski yaşanılan bir sakatlığın olduğu maçtan sonra sahada yaşanılanlar ikinci planda kalıyor, hatta insanın yazı yazası dahi gelmiyor. ki biz uzaktan bu kadar etkilenmişken, birlikte yemek yediği, aynı odayı paylaştığı, idmanlarda şakalaştığı, boş vakitlerde beraber zaman geçirdiği arkadaşlarının ruh halini hayal bile edemeyiz. rizespor'un attığı ikinci golde pırpır gibi her tarafa yetişen mariano'nun fil gibi ağır hareket etmesini, iki adım yanındaki arkadaşına pas atamayacak hale gelmesini başka nasıl açıklayabiliriz ki?

    en nihayetinde profesyoneldiler, oynanması gereken bir oyun vardı ve emre için kazanılmalıydı, hatta sadece rize'deki maç değil, son iki haftada da galip gelinip, aynı sezon ikinci defa ayağı kırılan emre akbaba'ya armağan edilmeliydi şampiyonluk... çok rahat kazanılacak maçı zora sokup, uzatmalarda da olsa kazandı galatasaray ve hastanedeki arkadaşının da acısını bir nebze hafiflettiler.

    peki maç sonunda rizespor-galatasaray maçıyla alakası olan olmayan yönetici, teknik direktör, gazeteci, televizyoncunun kopardığı fırtınaya ne demeli? "türk futbolunun kara gecesiymiş", rizespor'u doğramışmış hakem, lig şaibeliymiş, miş ve miş... ağzı olan konuşuyordu, akıllı telefonu olan sosyal medyaya veriyordu zehri...

    kötü bir maç yönetmişti serkan çınar çünkü koca sezon boyunca bir çok hakemin galatasaray aleyhine kolayca düdük çalıp, lehine olan anlarda ise üç maymunu oynadığı pozisyonlarda meslektaşları gibi pısırık davranmamış ve cesurca karar vermişti.

    kötü karar da vermişti serkan çınar... diagne'nin penaltı atışı esnasında senegalli oyuncunun yanına kadar rizeli bir futbolcu ceza sahasına erken girmişken atışı tekrarlattırmayıp maçın erken kopmasını önlemişti.

    kötü bir karar vermişti serkan çınar, onyekuru'nun ayağını vuran rakibinin hareketine penaltı verirken çünkü galatasaray-trabzonspor maçında marcao aynı şekilde rakibine vurduğunda penaltı çalmadı diye ümit öztürk'e düdük astıracak şekilde isyan edenlere şimdi "penaltı değil" diye naralar attırıp, niyetlerini meydana çıkardığı için...

    rizespor başkanı, yöneticisi, topçusu ve taraftarına da soralım, "nedir bu hırs, bu kin, bu nefret?" avrupa kupalarına gitme hedefinizi anlıyorum, maçı kaybedin de demiyoruz, federasyonun vereceği galibiyet primini de biliyoruz da maç öncesi rizespor başkanının soyunma odasına kadar inip, futbolculara galibiyet primi vaat etmesini, yeşil-mavili taraftarların sokaklarda "suriyedir galatasaray" diye tezahüratlarda bulunmasını, futbolcuların sahada ayak kıracak kadar sertleşmesini, bazı galatasaraylı yöneticilerin tribünde darp edilmesini, kulüp başkanının maçtan sonra "silahım olsa hakemi vururdum" diyecek kadar kontrolden çıkmasını inanın anlayamıyorum... geçen sene trabzon iç sahada bursaspor'a yenilerek rize'nin düşmesini sağladı da bu kadar "tehditvari" sözler duymadık televizyon ekranlarında. nedir bu galatasaray düşmanlığının sebebi?
    "kendi düşen ağlamaz" derler, galatasaray'ın şampiyonluk yolunda bir tekme atıp belki de başakşehir'e "kıyak" yapma amacınız var ama unutmayın seneye de bu ligdesiniz ve trabzon'un yaptığını pek ala galatasaray da yapabilir. o vakit hatırlarsınız bu günleri...

    gelelim diagne'ye... galatasaray'a transfer olacağı gün gomis'le akmerkez'de çekilmiş oldukları fotoğrafı anımsayanlar olacaktır. bir tarafta şık bir takım elbise içinde filinta gibi giyinmiş gomis, yanında bel çantalı, "çakma" benzeri nike eşofmanlar içinde diagne. birbirleriyle kıyafet konusunda tamamen zıt olan bu ikilinin, karakter yapılarının da zıt olduğunu fark ediyoruz seyrettiğimiz her geçen maç. balotteli'ye mi özeniyor, başka bir idolü mü var bilmiyorum ama senegalli golcünün karakter analizini yapmak oldukça zor. iyi niyetle sahada mücadele ediyor, arkadaşlarına alanlar açıyor, gol için çaba sarf ediyor da kimseyi takmayan ruh haline bürününce hiç de sempatik durmuyor. rizespor maçında ekranlara yansıyan sinan'la olan tartışmaydı ama esasen fatih terim'e de karşı gelmişti, hoca diagne'nin kaçırdığı ilk penaltıdan sonra penaltı atmasını istememişti.
    "eğer kendi varlığımı sevmezsem, yaşamaya nasıl devam ederim ki?" diyordu nikolay vasilyeviç gogol, bir delinin hatıra defteri'nde. "o penaltıyı atmazsam gomis'in rekorunu nasıl kırabilirim ki" demiş olmalı diagne ve topu kimseye bırakmamıştı. kazanmak için cesur olmalısın ve kazanan haklıdır derler, golü atıp, arkasından da galibiyet golünü rizespor filelerine yollayınca herkesi susturdu. tam tersi olsaydı, bugün maçın hakemi değil, diagne konuşur olurdu.
    konya ve rize deplasmanlarında gördük ki diagne, mariao jardel gibi tek vuruşluk santrafor. iyi orta gelirse vuruşu yapar, rizespor'a attığı üçüncü gol gibi tabelayı değiştirir ama top sürüp, kaleciyi geçmesini beklemek "polyannacılık" olur. o konuda eksiklikleri maalesef ki var.

    rize'de "kazanmak ya da kaybetmek" başakşehir maçı açısından çok bir şey değiştirmeyecekti, zira şampiyon olmak için her şartta başakşehir'i yenmek gerekiyordu, bu galibiyet sadece galatasaray için sivas deplasmanına gitmeden şampiyonluk kutlama şansı sağlamış oldu. lakin pazar gecesi yapılacak olan "lig finalinden" önce galatasaray'ın akhisar ile oynayacağı bir kupa finali var ve futbolcular önce türkiye kupasını, sonra da lig şampiyonluğunu bir hafta içinde kutlayabilirler. ama cumartesi günü maçtan sonra yaşanılanları görünce bu haftanın kolay geçmeyeceği ve başakşehir maçının hakemini etkilemek için rakiplerin dört kolla çabalayacağı açık bir gerçek...

    maçtan fotoğraflar ve kaynak için link:
    https://ultrasmovement.blogspot.com/...r2-3galatasaray.html
App Store'dan indirin Google Play'den alın