• 1550
    fazlı abi servis şoförüydü. bazı hafta sonları iveco minibüsüne cümbür cemaat doluşur şile'ye denize giderdik. gecenin ortasında başlayıp sabahın ilk ışıklarında şile'de sonlanan yolculukların başlangıç kısımlarında en heyecanlandığım anlar; o viyadüğün (viyadük mü deniyordu ona) üstünden köprüye ilerlerken sağda senin göründüğün 10 saniyelik bölümdü.

    gişenin önünde hiç bitmeyecek gibi görünen sıra kuyruğu, "ya bize gelmeden bilet biterse" endişesi, sahayı ilk kez gördüğümde "lan televizyondan daha güzel görünüyordu aslında" burukluğu, "yok yok, televizyon bok yesin" diye kendi kendimi ikna çabalarım... ilk kez tek başıma geldiğimde içimi dolduran o ergence illegallik, belalılık ve özgürlük hissi, içeriye girdiğimde yalnızlığa bırakmıştı yerini. grup grup olaya hakim görünen insanlarla dolu bir yerde tek başıma hissetmiştim önce. tüm tezahüratlara anında eşlik edebilecek bir dağarcığa sahip abiler, hakemlere ismiyle ağız dolusu ve ustaca sövenler... ben o sırada "ya televizyon çekerse" diye sigarayı hafiften gizleyerek içmeye çalışıyorum. evde televizyon yok; babamın, hayatında baştan sona izlediği tek futbol maçı 98'deki iran-abd maçı ama olsun. tedbiri elden bırakmamak lazım.

    daha illegal daha belalı hissetmek istediğimde test çözme işlerinde kullandığım fosforlu kalemleri içeriye sokmuştum. polis abi sağ olsun, "öğrenci" diye izin verdi. ne bilsin o masum öğrencinin o fosforlu kalemlerle içeride holigan abilerine özenip sahaya dehşet saçmayı planladığını? cepte rotring de var ama ona kim kıyar? yok, fosforlulara da kıyamadım. kalemlere kıyamamak değil de önünde canlı kanlı duran ve her şeyden habersiz olan birine bir şeyler fırlatamamak diyelim. gerçi yattara'nın bizim ergün'ü yatırıp kaldırması bi ara epey tahrik etti ama yine de yapmadım. allah'tan yapmamışım, bir vicdan azabımız eksik kalmış.

    n'olmuş simit sarayının oradan köşeyi dönünce "heh yine burada" diye her seferinde sevinemiyorsam artık? en son ne zaman geçtim oradan hatırlamıyorum bile. senden bin kat daha güzel, daha modern, daha büyük, takıma etkisi daha yüksek bir stadımız var şimdi. "iyi ulan bu üçlüyü de başımıza yıkılmadan atlattık" diye düşündürmüyor. sen o planlanan yıkım tamamlama tarihinden bilmem kaç gün önce tarihi boylarken yıkıntılarının arasına kömür kokulu sokaklar, futbolcu kartları, açık oturum programları, nüfus sayımları, sokağa çıkma yasakları da karıştı gitti.

    bir de çocukluğumuz kaldı o yıkıntıların altında. sanırım canımı da bu yakıyor.
App Store'dan indirin Google Play'den alın