*

  • 2
    bir salı günü 12:30 gibi anlamsız bir saatte erzurum cemal gürsel stadyumu'nda oynanan ve trt 1'den yayınlanan türkiye kupası 3. kademe maçı. o zamanlar ortaokul öğrencisiydim. okul bitmiş öğleden sonraki kurs için okulda kalmamız gerekmişti. okulun karşısındaki büfede çük ekran bir televizyonda maçı izlemek zorunda kalmış, buna maçın karla kaplı bir sahada oynanması da eklenince maç izleme eylemimiz ekrana bakmaktan öteye geçememişti. zira topu görmeyi bırak futbolcuların üzerindeki formayı zor seçebiliyorduk ekran başında. bu bakımdan hayatımın enteresan deneyimlerinden biridir. o dönemler galatasaray hala çarşamba-pazar 21:45-19:00 temposuna alışkın olduğundan bir nebze anlam verebilmiştik bu süprize. ama mesele bunu okuldaki fenerbahçelilere anlatabilmekti. heyecanımız yerinde, aklımız bir karış havada, hormonlarımız yeni yeni canlanmaktaydı. okulda çok fazla hocann bulunmamasından da istifade ederek ortalığı bayağı birbirine katmıştık.
  • 4
    galatasaray'ın kesinlikle bilerek elendiğine inandığım maçtır. zira o dönemler hem lig hem de avrupa'da zirvede gidiyorduk. amma ve lakin ciddi bir sakatlık sorunuyla da boğuşuyorduk. büyük kaptan bülent korkmaz, 2-0 kazandığımız fenerbahçe derbisinde çimlere takılıp ciddi şekilde sakatlanmıştı. emre aşık desen sağlamdı ama hep bir kart sorunu (cezalı) vardı. nihayetinde şampiyonlar ligi'nde üst tura yükselmemizi sağlayan psv maçında andres fleurquin tandemde takıma liderlik yapmıştı.

    elbette bu maçı satmadık. ama şu gerçek ki, erzurumspor'a elenmemize o dönem ne ben (yani taraftar) ne de teknik kadro üzüldü. galatasaray için hayırlı bir yenilgi oldu. evet i love you luce, o takımdan mucize yaratıyordu ve iki kulvarda da gayet başarılı gidiyordu ama üçüncü kulvara da o dönemin şartlarında hiç gerek yoktu.

    tabii galatasaray'ın, bir alt lig takımına elenmesi, şekil itibariye hoş gözükmeyebilir ama erzurumspor çok boş bir takım değildi. 3 sezonluk süper lig deneyiminden sonraki ilk sezonda bizi elemişti. bir nevi çanakkale dardanelspor'un beşiktaş'ı elemesi gibi. yani o gün o saha koşullarında fenerbahçe ya da beşiktaş'ı da pek ala eleyebilirdi. zaten beşiktaş, tuncay şanlı'lı sakarya ile inönü'de oynamasa muhtemelen elenicekti. neyse bu kadar geyik yeter...
  • 6
    okul tüm gün olunca benimde derste yakalandığım maçtır. neyse ki geceden walkmanimi ve parmakları kesik eldivenimi çantama koymuştum. maç başlamadan önce geçtim arka sıra en köşeye. walkmanimi ceketin cebine koyup kulaklık kablosunu gömleğimin önünden sokarak kollarım boyunca avuç içime kadar uzattım. elime de eldiveni geçirip kulağımı dayayıp 96 dakika ders dinliyomuş numarası yapmıştım.
    neyse maç başladı karlı buz gibi bi hava, zemin çok kötü olumsuzluk haddinden fazla kısacası. ama iyi başladık hasan yardırıyo flerquin yokluyo serkan vuruyo gol oluyo ofsayt bayrağı kalkıyor..vs..vs.. bir yandan maçı yaşıyor bir yandan da ders dinliyomuş gibi hocaya kafa sallıyordum.. 2.yarı erzurum atakları etkili olmaya basladı ve bende hafiften tırsmalar başladı.. etkili geldiklerinde arkadaşlara kaşlarımı yukarı kaldırıp işaret parmağımı ağzıma getirerek sus işareti yapıyordum tehlike gecince de kısaca pozisyonu anlatıyordum..neyse eleme maçıydı 90dk. 0-0 bitince maç uzatmaya gitti ve maçta altın gol kuralı uygulanıyordu..rüzgar tersine dönmüştü sanki derken "- eyüüppp yükseliyoooooorrr ve goool" diye spikerin bağırmasıyla "-yapma beeee!! "diye bağırmam bir oldu sınıfta..
    hocanın kızması, fenerli arkadaşların esprileri ..vs. derken unutamıyacağım bi an olarak kaldı içimde.hele o eyüp'ü, eyüp saka 'yı hiç unutamadım..
  • 7
    tribünde boş yerler olunca, taraftarlar arasında bariyer olsun, stad kalabalık gözüksün diye son dakika emri ile, 100 kadar askerin başındaki iki subaydan, yedek olanı olarak tribündeki yerimi almıştım. stadda ordu ve kolordu komutanları olduğundan esas duruşda maç izlettirmeye çalışıyordum. maç boyunca kafamı sahaya hiç çeviremedim desem yeridir. askerlerin üzerindeydi gözüm, aman taşkınlık çıkarmasınlar aman bir şey olmasın gerginliği içindeydim.staddaydım ama neredeyse ayağıma gelmiş olan serkan'ı, aykut'u, hasan $a$'ı, ümit'i, ergün'ü, flerquin'i, victoria'yı, lucescu'yu, galatasaray'ı izleyemiyordum.
    hava buz gibi saha zaten buzdu.
    97. dakikada buz gibi bir gol yedik.
    ertesi gün gazete ba$lıkları ''cim bom buz kesti'', ''galatasaray kara saplandı'', ''kardan adam cimbom'' gibisinden oldu. ooofff off olmasada olur bir maçtı belki, belki elenmek hayırlı bile olmuştu ama ben erzurum'daydım, galatasaray'ımı izleyecektim, galatasaray maçı kazanacaktı, olmadı, ne izleyebildim, ne galip gelebildildik,
    üzücü bir anıydı benim için.
  • 8
    geçmişe baktığımda unutamadığım bir kaç maçtan biridir.

    12.30 gibi saçma bir saatte başlamıştı. o günlerde lisede okuyordum. beden eğitimi dersindeydik. beden hocasının odasındaki televizyona arada kaçamak bakışlar atarak izliyorduk. top ve futbolcuları görmek, kar ve 37 ekran tüplü televizyon sebebiyle, imkansız gibi bir şeydi. maç 0-0 gidiyordu. bir ara oyuna dalmışız, içeriden okkalı bir küfür geldi. hemen koşup baktık tabii. sonrasında hatırladığım ise fenerbahçeli ve beşiktaşlı arkadaşların 1 ay boyunca dalga geçmeleriydi. sonrasında bize de çok malzeme çıktı ama malum, lise bitti.

    (bkz: 16 mayıs 2010 fenerbahçe trabzonspor maçı)
    (bkz: timsaha yatmak)
    (bkz: 2010 - 2011 sezonu futbolda şike soruşturması)
  • 10
    belki bir 3 haziran 2002 türkiye brezilya maçı değildir ama okuldan takip edilen maçlardandır. sonuç olarak tıpkı brezilya maçı gibi mutlu sonla bitmeyen bir maçtır. eyüp isimli arkadaştan yediğimiz golle 1'lig temsilcisi erzurumspor'a elenmişizdir. bir pendikspor faciası değildir ama kötü yenilgidir. mücadeleyi walkmanden dinlemiştim. hey gidi gençlik...
App Store'dan indirin Google Play'den alın